Giden belli, gelen ne

Önce şu tespiti yapayım:

Siyasi ittifak yapılınca sanılıyor ki, tüm partiler birbirine benzeyecek!

Oysa. İttifak sadece ortak politik fayda için sağlanan işbirliğidir.

Peki:

İttifak yapanlar “uzlaşma” adına parti programından, siyasi değerlerinden vazgeçmek zorunda mı? Ya da kendince sivri bulduğu görüşlerini törpülemesi mi gerekiyor?

Salt vazgeçerek, törpüleyerek mi müttefik olunur?

Salt ittifak kurduğuna benzeyerek mi müttefik olunur?

Salt politik benzeşmeyi sağlayarak mı müttefik olunur?

Parti programından ödün vermeden uzlaşma sağlanamaz mı?

İttifak ya da uzlaşma teslimiyet olabilir mi?

Bu yazdıklarımdan sakın partiler arası işbirliğine karşı çıktığım anlaşılmasın. Karşı çıktığım ittifak için kendinden vazgeçme, boyun eğme kabulüdür!

Ne yazık ki bu “ezik tavır” özellikle merkezdeki sol partilerde var. Ki artık “sol” adından bile utanır hale gelmediler mi? Nedir bu mahcubiyet? Sağa savrulan düşünce korkaklığı? Ya da aslında sol değiller mi?

Gerçi, bir dönem “Atatürk” adını bile ağızlarına almaktan imtina etmediler mi?

Bakınız:

Mesele sadece “Atatürk” ismi değildir; Atatürk'ün ortaya koyduğu Altı Ok gibi politik manifestodur. Herhalde sembollere dayalı biçimci “Gardırop Atatürkçülüğü” arayışında değiliz. “İlerici program nerede” sorgulaması yapıyoruz? Haritasız-pusulasız yola çıkılmaz çünkü…

SİYASETÇİLİK OYNAMAK

-“Aman Erdoğan'dan kurtulalım.”

Bu anlayışla muhalif altı parti bir araya geldi. Hiçbir itirazım yok. Güçlü muhalefet her daim ülkenin yararınadır.

Fakat. Israrla aradığım şudur: Gideni yaşadık, tanıdık. Peki, gelmekte olan ne?

Bu ülke bir kez daha yolunu kaybedemez, ağır sorunları var. “Siyasetçilik oynayacak” vakti-hali kalmadı.

Diyorlar ki:

Krizi çözmek için tekrar parlamenter sistemi getireceğiz!

“Ancak” demek zorundayım; yıllarca uygulanan parlamenter sistem, Türkiye'nin hangi sorununu çözdü ki, bugün özlemle aranır oldu? Parlamentarizmin zayıflıkları-zaafları ne çabuk unutuldu?

Diyorlar ki:

Bu sistem işlevsiz olmayacak, “güçlendirilmiş” olacak!

Erdoğan da sorunların çözümü için “güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemini” dayatmadı mı? Demek siyasette “güçlendirme” vurgusu moda oldu!

Seçilmek, parti liderinin iki dudağı arasında olacak; ve siz “güçlendirilmiş siyasal sistemden” bahsedeceksiniz öyle mi?

Hadi... Siz okuyuculara kışkırtıcı soru sorayım; Erdoğan gitse yerine “ikinci Atatürk” gelse cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıkar mısınız? Demek ki “tek adamlık” sorun değil. Sorun olan, hiç gündeme getirilmeyen halkın çıkarına dönük siyasi-ekonomik-kültürel programlar!

Muhafazakâr partilerin kısır olması şaşırtıcı değil, tarihsel mirasları bu, yaratıcı değiller.

Peki ya sol?

Toplumsal sorunların çözümü ancak program/düşünceler bütünü ideoloji ile mümkün. Şekilci, yüzeysel, günü kurtaran reçeteyle değil…

Hiç tartışmıyoruz.

YAP BOZ OYUNU

Biz ve onlar kategorisi program farklılığıyla açıklanmazsa düşmanlığa yol açar.

Maalesef bugün ülkemizde yaşadığımız mahalle kavgasının sebebi budur.

Kişiselleştirilmiş siyaset, sorunu salt kişide arıyor. İktidarın başı giderse sorunun kendiliğinden ortadan kalkacağını sanıyor.

Oysa sorun, -iktidarın başını da yakan- programdır. Muhalefet bu sebeple tartışmayı kişisel olmaktan çıkarıp sorunları çözecek ilkeleri halkın önüne getirmek zorunda…

Bugün halkın can alıcı sorunu siyasal sistem değil, ekonomi. Oysa:

Muhalefet Bilkent Deklarasyonu ile, siyasal sistemi değiştirerek sorunları gidereceğini ileri sürdü. “Egemenlik” vurgusuyla 1921 Anayasasına gönderme yaptı.

Sanırım gözden kaçırdılar; 1921 Anayasasındaki “meclis hükümet sistemi”, kuvvetler ayrılığını değil, kuvvetler birliğini (vahdet-i kuvvet) temel prensibini benimser! Yasama, yürütme ve yargı erkleri tek elde/mecliste toplanmıştır… Ki bu özünde (Mustafa Kemal'in Osmanlı'nın çöküşüne sebep gördüğü) 1876 tarihli Kanun-i Esasi'nin alternatifidir. Her anayasal düzen, bir öncekinin yetersizliğini görerek inşa edilir.

Yaklaşık 150 yıllık parlamento geleneğimiz var ve sorunlarımız, siyasal sistemde yapılan “yap boz” ile çözülemiyor. Temel sorun “kurtarıcı teori” eksikliği. 75 yıldır sağ ve sol merkezli iktidarlar krizden çıkışı IMF gibi ezberci “dış reçetelerde” aradı! Aynı “ilacı içmekten” bıktı bu halk.

Türkiye'nin yine Atatürkçü, planlı, gerçekçi, cesur ulusalcı programlara ihtiyacı var. CHP, ancak onu yaratan kurtuluş programıyla ülkeyi selamete ulaştırabilir.

Evet, ittifak kurmak iyidir ancak bu; ötekine benzemek, teslim olmak değildir!

Soner Yalçın

Odatv.com

SONER YALÇIN'IN ESERLERİNİ SATIN ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Giden belli, gelen ne - Resim : 1