Genelkurmay'da hem “PYD'ci” hem “Darbeci” iki Amerikalı

Müyesser Yıldız yazdı

İşgâller veya “iç isyanlarla” Irak, Libya, Tunus, Suriye ve dahi bölücü terör örgütü eliyle Türkiye on yıllardır niye kan gölüne döndü?

“Büyük İsrail” projesi için...

Bu projenin ardında olan ve misyonunu, “İsrail'in güvenliğini sağlamak” diye belirleyen güç kim; ABD.

PKK'yı besledi, büyüttü...

Terör örgütünün Suriye'deki kolu PYD/YPG'ye silah yağdırdı...

“PYD'ye dokunursan, beni karşında bulursun” dedi...

Son olarak PYD'lilere “halay başı” oldu...

Ya İsrail?

ABD ve Suudi Arabistan'la Türkiye'yi de içine alan “Büyük Kürdistan” projeleri hazırladı...

Netanyahu, daha birkaç ay önce İsrail'in bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını desteklediğini açıkladı...

Aynı günlerde İsrail Savunma Güçleri Genelkurmay Başkan Yardımcısı Yair Golan, “Tüm Kürtlerin katılımıyla Büyük Kürdistan kurulması” gerektiğini belirtip, “Benim kişisel bakış açıma göre, PKK bir terör örgütü değil, İsrail'in dış politikasına hizmet ediyorlar” dedi...

Yani on yıllardır Türk Milleti'nin “kırmızı çizgilerine” nişan alıp, hançeri boğazımıza dayadılar, ama sabrımız, “Ümmetin kırmızı çizgisi” Kudüs'le taştı.

ABD ve İsrail temsilcilikleri önünde yoğun protesto eylemleri düzenlendi. Devlet de bunu teşvik etti.

Tamam, “Ümmetin kırmızı çizgisine”, Kudüs'e sahip çıkalım, ama milletin kırmızı çizgilerine de sahip çıksak, ABD'nin, PKK/PYD'ye silah yağdırmasını, teröristlere halay başı olmasını protesto etsek acaba devletimiz izin verir miydi?!.

Vatanını, milletini korumayan/koruyamayan, Ümmeti nasıl korur ki?!.

Tamam, Filistin'in bağımsız bir devlet olarak tanınması çağrısı yapalım, ama KKTC'nin tanınması çağrısı yapmaya da var mıyız?!.

Devletimizin başı, Amerika, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararıyla dökülen kana ortak olmuştur” dedi.

Irak'ta, Suriye'de, Libya'da ve Türkiye'de dökülen kanlara da ortak olmamış mıydı?

Devletimizin başı, “BM kararlarını dahi ayaklar altına almaktan çekinmiyorlar. Son 7 yılda gözlerimizin önünde işlenmeyen vahşet kaldı mı? Paçavraya çevrilmeyen ilke, prensip kaldı mı? Bu İsrail terör devletidir, terör... Kudüs Müslümanların harim-ü ismetidir. Kudüs İstanbul’un Konya’nın kardeşidir. Kudüs gözümün nurudur. Kudüs’ü çocuk katili bir ülkenin insafına terk etmeyeceğiz” dedi.

Merhum Erbakan kendilerine, “Halihazırdaki BM'nin gayesi yeryüzündeki hakkı, adaleti tesis etmek olmayıp, İsrail'in korunması ve daha sonra Büyük İsrail'in kurulmasıdır... Yakında Lübnan'ı alacak, onu takiben de Konya'yı ve Erzurum'u kendine vilayet yapacak” dersi vermemiş miydi?

Her neyse!.. Devletimizin başı son iki gündür, “Trump'ın açıklaması bizim için zaten yok hükmündedir. Bunun bir kıymeti harbiyesi yoktur. Biz bu kararı asla tanımıyoruz, tanımayacağız. Sen çalarsın sen oynarsın, olay budur” diye noktayı koyduğuna göre, gündemdeki bir başka konuya geçelim.

TRUMP ERDOĞAN'I NİÇİN ARAYACAKTI

Mâlum Erdoğan, Yunanistan ziyaretinde sadece bu ülkeyle ilişkilerimizi değil, tüm sınırlarımızı belirleyen Lozan Antlaşması'nın “güncellenmesi” tartışmalarını başlattı.

Yunanistan dönüş yolunda ise gazetecilerin, “Kudüs meselesinde gelinen son nokta, sizin çağrınız oldu. ABD Başkanı Trump ile görüşeceğinizden bahsetmiştiniz. Bir gelişme var mı?” sorusu üzerine şunları anlattı:

“O dediğiniz, Kudüs meselesinde ABD yönetiminin malûm adımı atmasından önceydi. Kendisiyle telefon görüşmesi yaptığımızda, bir başka konuyla ilgili olarak bir hafta içerisinde bana geri dönüş yapacağından söz etmişti. Henüz bir dönüş olmadı. Dönüş yaparlarsa, bizi arayacak olurlarsa, Kudüs konusunda ne düşündüğümüzü de kendilerine elbette aktarırız. Bizim, Kudüs konusundaki tavrımız belli. Bunu bir mesajla da açıkladık. Samimi olunsaydı, o tür bir adım atmadan önce en azından istişare ederlerdi.”

Erdoğan-Trump görüşmesinde Kudüs konusu geçmemiş... Trump'ın, “PYD'ye silah yardımını kesiyoruz” dediğini, ama hemen ertesi gün yine TIR'larca silah gönderildiğini biliyoruz... Peki acaba Trump'ın Erdoğan'a dönüş yapacağı “bir başka konu” neydi?.. Zarrab davası başladığına göre, herhalde bu da değildir!..

ABD'Lİ İKİ GENERAL NİYE GELİYOR

Acaba şu iki ABD'li Orgeneral Joseph L. Votel ve Curtis M. Scaparrotti'nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'la toplantı için Ankara'ya gelmesi olabilir mi?

“Kritik toplantının” Perşembe günü yapılacağı bildirildi. Medyamız, toplantıda Türkiye’nin PYD/YPG'ye verilen tüm silahların geri alınmasını, ABD-PYD işbirliğinin sonlandırılmasını ve terör örgütünün Türkiye-Suriye sınır hattından tamamen çekilmesini isteyeceğini duyurdu. ABD Avrupa Kuvvetler Komutanı Scaporotti de bu konunun yanısıra, NATO tatbikatında yaşanan rezaletle ilgili bilgi paylaşımında bulunacakmış.

Amma velakin iki komutanının gelişinin sebeb-i hikmeti bunların çok ötesinde olsa gerek ki, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Sözcüsü Albay John Thomas, “Ziyaretle ilgili detayları güvenlik nedeniyle paylaşmayacağını” açıkladı.

VE HANGİ YÜZLE

Unutmak isteyenler olsa da; Bu iki komutanın niye geleceği hakkında bir tahminde bulunabilmek için önce “icraatlarını” hatırlamak gerekiyor.

Amerika Merkez Kuvvetler Komutanı General Joseph Votel'den başlayalım:

Takvimler 21 Mayıs 2016'yı gösterdiğinde, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sadece 2 ay önce bu zat Ayn el-Arab yani Kobani'ye gidip, PYD'li teröristlerle görüştü. Kandil'den gelen PKK'lıların da katıldığı bu toplantıda, Votel'in terör örgütüne “Akdeniz açılan bir devlet” vaadinde bulunduğu, bunun için her türlü desteği sağlayacaklarını söylediği, ayrıca bu konuda Rusya'nın ikna edileceği garantisini de verdiği öne sürüldü.

Bizatihi iktidar medyasının manşetlere taşıdığı bu toplantıda, Akdeniz güzergâhı üzerindeki bölgelerin Suriye PKK'sınca işgâl edilmesi için hangi senaryoların hazırlandığı detaylı şekilde anlatılırken, Votel'in, “Bu yıl öncelikle Kobani-Afrin bağlantısı kurulacak. Sonraki 8 aylık dilimde de Afrin-Akdeniz hattı size açılacak” dediği vurgulandı.

Ve bu toplantıdan iki gün sonra Kobani'den Ankara'ya gelip, dönemin Genelkurmay 2. Başkanı, şimdinin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in yanısıra Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle bir dizi görüşme yaptı.

Votel'in, PYD ile ilişkisi hiç kesilmedi... Şubat 2017'de yine Kobani'de onlarla buluştu. Bu defa Rakka operasyonunu ve silah yardımını görüştükleri duyuruldu. Görüşmenin hemen sonrasında da “Cougar MRAP" tipi zırhlıların YPG bölgesine sevkiyatı görüntülendi.

Mart ayına gelindiğinde; Erdoğan, “Türk Ordusu El Bab'ın ardından Menbiç'e yönelecek” açıklamasını yapmıştı. Bay Votel, “Türkiye'nin Menbiç'teki Kürt güçlerine saldırmasının DEAŞ'la mücdeleyi zorlaştırabileceğini” söylemekle yetinmedi, “Suriye'nin kuzeyinde ABD destekli güçler ile Türk ordusu arasında çatışma yaşanmasını önlemek için Ankara ile kapsamlı işbirliği yapıyoruz” diyerek, bir anlamda, “Gelirseniz karşınızda bizi bulursunuz” tehdidi savurdu.

Orgeneral Curtis M. Scaparrotti'nin terör örgütüyle ilişkisine de bakalım:

Nisan'da Türkiye'nin PYD'ye yönelik operasyonlarını eleştirip, “TSK'nın ABD'yle yeterli koordinasyonu kurmadığını” söyledi.

Bunun üzerine bir açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı, hava harekatının uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız kapsamında icra edildiği karşılığını verdi. Ancak hemen ardından harekattan önce ilgili ülkelerin sivil ve askeri temsilcilerine gerekli bilgilendirmelerin yapıldığını kaydetti.

Orgeneral Scaparrotti o günlerde Ankara'ya da gelip, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'la görüştü. Genelkurmay, iki komutanın Irak ve Suriye’deki genel durum hakkında bilgi ve görüş alışverişinde bulunduğunu bildirdi.

ERDOĞAN NİYE SUÇLAMIŞTI

Akar'ın ağırlayacağı Votel ve Scaparrotti'nin “icraatları” bunlardan ibaret değil, bir de 15 Temmuz darbesiyle ilgili “açılımları” var.

Votel, ikili ilişkiler adına “endişeli” olduğunu, ABD'nin bölgedeki operasyonlarının zayıflayacağını savunmakla kalmadı, “Darbe girişiminin ardından ABD ordusunun Türk ordusundaki birçok yakın müttefiki hapse kondu” ifadesini kullandı.

Scaparrotti ise “Darbeci” askerler için şu değelendirmeyi yaptı:

“NATO olarak beraber çalıştığımız bazı subaylar ya tutuklandı ya da emekliye sevk edildi. Türkiye’de yapmamız üzerinde çalışmamız gereken işler var.”

Darbe girişiminin ardından telefonla görüştüğü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar'ın kendisine, “Sağlam bir müttefik olarak Türkiye’nin NATO’ya olan bağlılığını vurguladığını” da açıkladı.

Ama Scaparrotti susmadı, geçen Aralık'ta bir kez daha konuştu ve bakın neler neler söyledi:

NATO'daki görevlerinden “çeşitli yöntemlerle” uzaklaştırılan Türk subaylarının darbe planlamasında yer aldığını düşünmediğini bildirdi... “Bu kişiler kıdemli personel olmalarından dolayı bizi önemli ölçüde etkiledi ve ciddi bir deneyim kaybına yol açtı. Dolayısıyla bu anlamda burada bir zayıflama söz konusu” dedi... Dahası şöyle konuştu:

“Burada bizimle birlikte çalışan insanların başına ne geleceği konusunda kaygılıyım. Bu endişelerimi Orgeneral Akar'a da ilettim ve hukukun üstünlüğüne uyulması, insanlara uygun muamele edilmesi gerekiyor. Bu kişilere ve ailelerine yapılacak muamele konusundaki kaygılarımı (Akar'a) ilettim. Bu kaygılar, şu aşamada geleceklerinin nasıl şekilleneceği hakkında hiçbir fikri olmayan subaylarla ilgili. Dolayısıyla evet kaygılıyım.”

Bu vahim açıklamalardan sonra ise Genelkurmay Başkanlığı, Akar'ın Scaparrotti'yi arayıp, “FETÖ darbe girişimiyle ilgili gerçekler ve bilinen görüşleri bir kez daha kendisine ilettiğini” duyurdu.

Bu bölümü Erdoğan'ın, 30 Temmuz 2016'da darbecilerin bombaladığı ve 51 polisimizi şehit ettiği Gölbaşı Özel Harekat Başkanlığı yerleşkesinde Votel'e verdiği şu cevapla bitirelim:

“İşte bir tanesi ne yazık ki, Amerika’da aynı zamanda önemli bir makamda olan general veya amiral kalkıyor, ‘İrtibat halinde olduğumuz, görüşme halinde olduğumuz üst düzey komuta kademesinde olanlardan içeri alınanların olduğunu görüyorum, duyuyorum’ bunu söylüyor. İnsan biraz sıkılır ya, insan biraz sıkılır. Bunun kararını vermek senin haddine mi? Sen kimsin? Bir defa haddini bileceksin, kendini bileceksin. Sen benim ülkemdeki yapılan bir darbe girişimine yönelik kalkıp bu darbe girişimini püskürten bu devlete teşekkür edeceğine, demokrasi adına teşekkür edeceğine, tam aksine darbecilerin yanında yer alıyorsun. Zaten darbeci senin ülkende, darbeciyi senin ülkende zaten besliyorsunuz, bu zaten ortada. Benim milletimi asla inandıramazsınız, milletim şu anda bu tezgahın içinde olanları da biliyor ve bu tür açıklamalar bu işin arkasında kimlerin olduğunu, üst aklın kimler olduğunu da gayet iyi biliyor ve bu açıklamalarla da kendinizi açığa çıkarıyorsunuz, açığa veriyorsunuz. Türkiye bu oyunlara gelmeyecek.”

Bu kadar “milli ve yerli” duruştan sonra ABD'li bu iki ismi ağırlamayı midemiz nasıl kaldıracak acaba?!.

KOLUMUZU KESMEYE GELMESİNLER DE

Erdoğan'ın o açıklamasında, “Bunlar bizim sakalımızı kestiler. Unutmayın kesilen sakal çok daha gür biter” dediğini hatırlatıp, ABD'li iki generalin ziyaretine dönelim.

“PYD'ye silah yardımının kesilmesini ve tüm silahların toplanmasını” isteyeceğiz, öyle mi?

10 gün önce ABD Savunma Bakanı Jim Mattis, yeni silaha ihtiyaç duyulmadığını, zaten terör örgütü YPG'nin yeterince silahlandığını belirtip, “Güvenliğe, yerel güçlerden oluşan ve DEAŞ'ın geri gelmemesini garanti edecek polis güçlerine ihtiyacınız var” diyerek, teröristlerin “polis gücü” yapılacağını söylemedi mi?

Daha bugün, PYD/YPG'nin oluşturduğu adını ABD'nin koyduğu sözde Suriye Demokratik Güçleri (SGD) ile Irak Ordusu'nun “Suriye-Irak sınırının güvenliği için” anlaşma imzaladığı ortaya çıkmadı mı?

ABD'li, İngiliz ve Fransız komutanlar SDG ve bölgedeki aşiret liderleriyle toplantı yapıp, “SDG'nin koalisyonun bir parçası olduğunu” ilân etmedi mi?

Doğruysa, Genelkurmay Başkanı Akar'ın Perşembe günü ABD'li komutanlarla yapacağı toplantıya Irak Genelkurmay Başkanı da katılacakmış.

Tüm bunların üstüne;

Votel'in 21 Mayıs 2016'da terör örgütüne, “Akdeniz'e açılma” vaadinde bulunurken, Rusya'nın ikna edileceği garantisi vermesini,

Putin'in dün Suriye'ye gidip, Rus askerlerinin çekileceğini açıklamasını ve Ankara'ya geldiğinde, Astana Zirvesi'ne PYD/YPG olmasa da başka “Kürt gruplarının” katılması teklifinde bulunmasını da ekleyelim.

Ufukta, Irak-Suriye sınırından sonra Türkiye-Suriye sınırının güvenliğinin de teröristlere bırakılması gibi bir plan gözükmüyor mu?

Görmezden gelinse de gerçek şu; 15 Temmuz'la Suriye meselesi arasında önemli bağlantı vardı... O zaman “sakalımızı” kesenler inşallah şimdi de “kollarımızı kesmeye” gelmiyordur!..

Müyesser Yıldız

Odatv.com

genelkurmay pyd amerika darbeci Asker arşiv