Erdoğan'ın ziyareti için tek soru... Garantisi var mı

Müyesser Yıldız yazdı...

Erdoğan'ın tartışmalı Amerika ziyareti başladı. Bu ziyaretin, AKP'lilerin bile içine sinmediğine eminiz.

Sebebi malûm! Trump'ın, Twitter hesabından defalarca tehdidinden sonra 9 Ekim'de gönderdiği, Türk Milleti'nin ise ancak 8 gün sonra haberdar olduğu rezil mektup.

Çabuk unutuldu, ondan önceki bir mektubu daha hatırlatmamız gerekiyor.

Haziran ayında yine ABD tarafının sızdırması sayesinde öğrendiğimiz mektubu Trump değil, dönemin Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan yazmıştı. Muhatabı da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'dı.

S-400'ler konusunda uygulanacak yaptırımların anlatıldığı mektubun dili öylesine ağırdı ki, “İkinci Johnson” mektubu olarak nitelendirildi.

Bir haftalık sessizlikten sonra ilk açıklama Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'dan geldi. Kalın, özetle şunları söyledi:

“Sayın Savunma Bakanımıza gönderilen bu mektup, sadece üslubu değil, muhtevası itibariyle de müttefiklik ruhuna aykırıdır, ikili ilişkilerin nezaketine de aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti gibi egemen ve bağımsız bir ülkenin durduğu yere de tamamen karşı bir yaklaşımdır. Bu mektubun tabii neredeyse gönderildiği zamanla eş zamanlı olarak sızdırılmış olması da bir ciddiyetsizliktir...”

Erdoğan'ın tepkisi mi? “ABD’den S-400 konusunda gelen mektuba Türkiye ne zaman yanıt verecek?” sorusu üzerine şöyle konuştu:

“Milli Savunma Bakanlığımız o mektuba karşı bir mektup konusunda çalışmasını sürdürüyor. Belki de bu hafta içerisinde cevabi mektup gönderilecektir. Çerçevesi içeriği belirlenmiş vaziyette. Diğer konuya gelince, S-400’den taviz vermeyeceğiz. Her zaman söylüyorum; Burası kasaba devleti değil, burası Türkiye Cumhuriyeti. İmzayı atmışız, her şeyi bitirmişiz. Şimdi burada tükürdüğümüzü yalarsak, devlet terbiyemize uymaz, benim de devlet adamlığıma uymaz.”

Bir başka açıklamasında da, “Eskiden olduğu gibi bir telefon ve mektupla hizaya getirilebilecek bir Türkiye yok” dedi.

Ardından Milli Savunma Bakanı Akar'ın, ABD'li mevkidaşına cevabi bir mektup gönderdiği bildirildi.

İKİNCİ MEKTUBUN ZAMANLAMASI

Türk Milleti'ne o mektubun içeriği hakkında herhangi bir bilgi verilmezken, “Beteri varmış” dedirten Trump'ın mektubu geldi. Tehdit, hakaret, üstüne bir de İmralı'daki teröristbaşının “Manevi oğlu”, Suriye'deki PKK/PYD'nin başı, ABD'nin sözde “generali” Mazlum Kobani'nin mektubu iliştirilmiş şekilde.

Bununla ilgili gelişmeleri de özetleyelim:

Kamuoyunun 9 Ekim tarihli mektuptan henüz haberi yoktu. Barış Pınarı Harekâtı başlamış, Erdoğan 15 Ekim'de Azerbaycan'a gitmiş, aynı gece de Trump'la telefonla görüşmüştü. Dönüş yolunda beraberindeki gazeteciler şunları sordu, Erdoğan da şunları anlattı:

Soru: Arabuluculuk teklifi Trump’tan mı geldi?

Cevap: Evet. Şimdi de Trump’a bir teklifimiz oldu. Biz dedik ki bir heyet gönderin. Çünkü “Ateşkes ilan edin” diyorlar. Bizler asla ateşkes ilan edemeyiz... Sayın Trump benim bu teklifim üzerine, önce Mike Pence ve Ulusal Güvenlik Danışmanı O'Brien'ı Türkiye'ye gönderiyordu. Fakat daha sonra galiba Pence’i gönderme kararını aldılar.

Soru: 13 Kasım'da ABD'ye ziyaret planlamanız var. Burada bir erteleme olabilir mi? ABD'den Türkiye'ye heyetin gelmesinden ABD tarafı ne bekliyor bundan sonraki ilişkilerde ne yöne evrilir?

Cevap: Onlar şöyle bir şeyde direniyorlar. Önce ateşkesi ilan edelim, ondan sonra diğer konuları görüşelim. Ben Sayın Trump'a dedim ki, “'Önce ateşkesi ilan edip, daha sonra diğer konuları görüşelim' olmaz. Bir defa müzakere adabına da terstir. Önce anlaşacağız, ondan sonra ateşkesi konuşacağız. Onun için heyeti gönderip heyette bulunan arkadaşlarımız müzakere etsinler” dedim.

Soru: Önce görüşme sonra ateşkes dediniz ya, gelmeleri bu sözünüzü kabul ettikleri anlamına mı geliyor?

Cevap: Hayır. Onlar hâlâ direniyorlar. İbrahim Bey ile yaptıkları görüşmelerde hala direniyorlar. Pompeo ile Mevlüt Bey'in bir görüşmesi oldu. Hâlâ o ateşkes konusuna direniyor... Mesele PYD-YPG ile arabuluculuktan bahsettiği zaman ben dün akşam kendisine onu da söyledim, “Siz DEAŞ ile masaya oturur musunuz?” dedim. “Gerektiğinde onlarla da masaya oturuyorum” dedi. Sayın Trump'ın şu ana kadar yaptığı Twitter açıklamalarına baktığımızda artık bu tweetleri takip edemez konuma geldik. İzleyemiyoruz. Dün akşamki konuşmayla çok daha farklı bir durum var. Çünkü ısrarla arabuluculuk, ısrarla ateşkes... Artık dayanamadım, “Gönder bir heyet, biz bu heyetle bunları konuşalım. Ama asla biz bir terör örgütüyle masaya oturmayız. Ateşkesi biz bir terör örgütüyle konuşmayız” dedim.

Sonra? 17 Ekim'de Pence başkanlığındaki heyet Ankara'ya geldi... Aynı gün Trump'un rezil mektubu açıklandı... ABD'ye göre, “Ateşkes” sağlandı... Durum, telefonla terörist Mazlum Kobani'ye bildirildi... Türkiye'ye göre ise Barış Pınarı Harekâtı'na ara verildi... Yani ABD'nin dediği oldu!

Şimdi de Erdoğan'ın, 15 Ekim'de Trump'la yaptığı telefon konuşmasıyla ilgili bir başka açıklamasına geçelim.

4 gün önce Macaristan'dan dönerken, “Elimizde malum mektup var. Bu mektubu ben Sayın Trump'a takdim edeceğim. Siz bana bu mektubu bu adamın arabulucu olmasını düşünerek gönderdiniz. Benim size söylediklerim belli. Dedim ki, 'Ben böyle bir teröristi veya terör örgütünü muhatap almam'. Bunun üzerine kendisi, 'Pence'i göndereceğim' dedi. Ardından Pence'i, Pompeo ve O'Brien da yanında olmak üzere bize gönderdi” dedi.

İki anlatım arasındaki fark ortada... Demek ki, Pence Türkiye-ABD arasında müzakere için değil, terörist Mazlum Kobani adına görüşmek için gelmiş!

O FOTOĞRAFI DA UNUTMAYIN

İktidarın, 9 Ekim mektubuna cevabını biliyorsunuz; “çöpe attık” denildi... Sonra Erdoğan'ın, bunu Trump'a iade edeceği bildirildi...

Mazlum Kobani kısmına gelince; Trump'a onun bir terörist olduğu hatırlatıldı, Türkiye'de hangi eylemleri yaptığının listesi çıkarıldı ve iadesi istendi.

Trump hiç oralı olmadığı gibi, onu Beyaz Saray'da ağırlamayı planladığını söyledi.

Erdoğan bugün ABD'ye hareketinden önce de ABD'nin Suriye'deki teröristlere 32-33 bin TIR silah/mühimmat gönderdiğini vurgulayıp, “Ferhat Abdi Şahin'in (Mazlum Kobani) nası bir katil olduğunu, nasıl bir terörist olduğunu ve bunlarla görüşmelerinin nasıl yanlış olduğunu belgeleriyle ifade edeceğiz” dedi.

Belge demişken, birini daha hatırlatalım.

Tarih 22 Temmuz... ABD ile “Güvenli bölge” görüşme turları başlamış, Trump'ın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Ankara'ya gelmişti.

Aynı gün Mazlum Kobani'nin başı olduğu sözde Suriye Demokratik Güçleri'nin basın sözcüsü Mustafa Bali, Twitter'dan ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie ve Büyükelçi William Roebuck’un, terör örgütü YPG'nin kontrolündeki bölgeyi ziyaret edip, Kobani ile görüştüğüne ilişkin fotoğraflar yayınladı.

Bir ABD'li Ankara'dayken, diğer ABD'linin teröristlerle görüşmesi haliyle tepki çekti.

Hulusi Akar-Jeffrey görüşmesiyle ilgili olarak MSB'den yapılan açıklamada, “ABD’li bazı sivil, asker üst düzey yetkililerin, PKK/YPG terör örgütü elebaşları ile Suriye’de yaptıkları görüşmelerden rahatsızlık duyulduğu ifade edilmiştir” denildi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da şunu söyledi:

“CENTCOM’un gidip de o PKK’lılarla görüşmesi, zaten ABD’nin bu konuda samimi davranmadığının bir göstergesi oluyor.”

Gerçekte CENTCOM Komutanı McKenzie, Mazlum Kobani ile ne zaman mı görüşmüştü; 11 Nisan'da.

Bu da Türkiye'ye “Zaman ayarlı” bir başka tacizdi!

Adamların generali, Kobani'yi ziyaret etmiş, biz Trump'a onun nasıl bir terörist olduğunu anlatacağız, öyle mi?

Kâh tehdit mektupları, kâh teröristlerle pozlar Erdoğan'ı ABD yolundan döndürmeye yetmedi.

Ve bakın şimdi Trump'ın ikinci bir mektubundan söz ediliyor. S-400'ler konusunda yaptırım tehdidi içeren bu mektubun varlığı da ne tesadüf Erdoğan'ın ziyaretinden hemen önce duyuruldu!

Tek bir soru; vazgeçtik Mazlum Kobani'nin iadesinden, Trump'ın, Erdoğan'dan sonra o teröristi Beyaz Saray'da ağırlamayacağının garantisini alabildik mi bari?

Unutmayalım, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın görevlerinden birisi de “Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini korumak, yüceltmektir”.

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Erdoğan'ın ziyareti için tek soru... Garantisi var mı - Resim : 1

Müyesser Yıldız odatv arşiv