FETÖ davalarından gelen pis kokunun sırrı burada

Müyesser Yıldız yazdı

28 Şubat'ın 21'inci yıldönümü vesilesiyle ülkeyi yönetenler en tepeden, en aşağıya açıklamalarını sürdürüyor.

60 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının istendiği davada sona gelindi.

Başbakan Binali Yıldırım'ın bu davayla ilgili “hükmünü” dün yazdık. Bir cümlesini atlamışız. 28 Şubat'çıların “suçlarını” sıralarken, “Milletin sevgilisi olmuş İstanbul Belediye Başkanı, Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı hapishaneye attılar” dedi.

Tekrar belirtelim; 28 Şubat davasının konusu, “Hükümete darbe”... “Suç tarihinin” başlangıcı bilinmemekle birlikte, bitim tarihinin Refahyol Hükümeti'nin istifası, yani 18 Haziran 1997 olduğunu Mahkeme Başkanı Mustafa Yiğitsoy'un sözlerinden biliyoruz.

Peki Erdoğan neden ve ne zaman hapse girdi?

6 Aralık 1997'da Siirt'te konuştu. “Halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” gerekçesiyle hakkında dava açıldı. Dava, 21 Nisan 1998'de sonuçlandı. 1 yıl hapis ve 860 bin lira ağır para cezasına çarptırılırken, siyaset yasağı da getirildi.

Özetle hukuken bakıldığında, Erdoğan'ın “hapse atılmasıyla” 28 Şubat davasının bir ilgisi yok.

Ancak ister misiniz, Başbakanın bu sözlerinden sonra Mahkeme heyeti kararını açıkladığında “suç tarihini” de uzatsın?!.

Başbakan'dan sonra Afrika'da olan Erdoğan da 28 Şubat davası hakkında konuştu ve 28 Şubat'ın “sivil kanadı”, yani “Sendikalar, medya, iş dünyasını” şöyle işaret etti:

“Bedel ödemesi gerekenler, buyursunlar bedelini ödesinler. O süreçte, köşelerinden çok rahat, indirenler bindirenler vardı. Bizim muhtarlığımıza kadar uğraşanlar vardı. Biz adaletin tecellisinden başka bir şey istemiyoruz. Nitekim hak geç de olsa tecelli ediyor.”

Bu mesajın anlamı açık; Davanın kapsamı da genişletilecek!..

Yok, “yargı bağımsızlığını” falan hatırlatmayacağız.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu herhalde “darbeci” derler endişesiyle, 28 Şubat davasına yapılan bu açık müdahalelere sesini çıkarmıyor da velev ki, çıkarmış olsa, yargı üzerinde herhangi bir yaptırım gücü bulunmadığı halde kimbilir hangi taarruzlara uğrardı, sadece bunu kaydedelim.

Bir de tepeden tırnağa yapılan şu açıklamalardan sonra, davanın savcısı ve hakimleri o kürsüye nasıl çıkabilir, ne karar verebilir ki?!.

4 YILDIR BEKLEYEN BALYOZ KARARI

28 Şubat davasında, çok sayıda FETÖcünün rol aldığı, sözde delillerin de sonradan üretildiği malûm.

Afrika seyahatinde beraberindeki gazeteciler bunu Erdoğan'a, “28 Şubat’ın yıldönümü. O dönem görev alan generallerle ilgili yargı bir karar vermek üzere. Savcı 60 müebbet istedi. Ergenekon ve Balyoz sanığı askerlerin bir kısmı ve medyanın bir bölümü 28 Şubat’ın askeri darbe olmadığını, bunun FETÖ kumpası olduğunu söylüyorlar, siz ne dersiniz?” diye sormuş.

Peki Erdoğan'ın cevabı? Cevap yok... “FETÖ kumpasına” hiç değinmeden, “sivil ayağı” anlatmış. İlginç, değil mi?

Balyoz ve Ergenekon davalarına geçelim; Bunların “Milli orduya kumpas” olduğunu ilk AKP'liler söyledi.

Erdoğan da “kumpas” demekle birlikte her fırsatta, “Kuruların yanında yaşların yandığından” söz etti.

Başbakan Binali Yıldırım ise çok daha “açık sözlü” davrandı.

Önce, “Balyoz da Ergenekon da sapına kadar vardı, FETÖ sulandırdı” dedi.

15 Temmuz'dan sonra, “Darbeciler, Balyozcular, Ergenekoncular sırasını savdı, bu sefer FETÖ'cülere görevi devretti” açıklamasını yaptı.

2 gün önce Ankara Ticaret Odası'nın Olağan Meclis Toplantısı'nda da şunları söyledi:

“Yapacak çok işlerimiz var. Bitmiş değil. Bütün bunları 15 yıldır Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yapmanın gayreti içindeyiz. Tabi bunları yaparken, rahat durmayanlar var. Hani tabiri caizse, şeytan taşlamaktan vakit bulduğumuz kadar hizmet ettik. Göreve gelir gelmez hemen vesayet odakları piyasaya çıktı. Önce Balyozcular, Ergenekoncular bilmem neciler, onlar peydah oldu. Onları defettik, elektronik muhtıra, demokrasiye ayar, cumhurbaşkanı seçersiniz seçemezsiniz muhabbeti...”

Dünkü 28 Şubat konuşmasında ise, “16 yıl boyunda demokrasi ve hukuk adına dik durduklarını, meydanı vesayetçilere dar ettiklerini, vatandaşın hukukunu terör örgütlerine, karanlık güç odaklarına ve cuntacılara çiğnetmediklerini” vurguladı.

Adını vermese bile Yıldırım'ın, “Balyoz ve Ergenekon” süreçlerini de bu çerçeveye koyduğu belli.

Ve ne tesadüf bugün iktidar medyasının bir yazarı, şunu yazdı:

“Ergenekon ve Balyoz gibi dâvalarda -mâsumlar olsa bile-, suçlu oldukları o yargılamalardaki kendi ifade ve itiraflarından bile anlaşılan ve kamuoyunda da suçlu olduklarına inanılan niceleri serbest kaldılar.”

Bir başka önemli ayrıntı; Pazartesi günü Ankara'da yapılan EDOK davasında Mahkeme, TSK'daki “FETÖ”cülerin listesini hazırlayan ve yıllardır televizyon televizyon “FETÖ”yü anlatıp, AKP'nin “mücadelesine” destek veren Ahmet Zeki Üçok'un tanık olarak dinlenmesi talebini reddetti.

Bunları niye mi hatırlattık?

Bilindiği gibi, Yargıtay 16. Ceza Dairesi Ergenekon davasında yeniden yargılama kararı alırken, Danıştay cinayetinin ayrılması gerektiğini bildirdi. İstanbul'daki mahkeme de buna uydu. Ergenekon davası İstanbul'da sürerken, Danıştay cinayeti Ankara'da görüldü. Ancak mahkeme, bu davanın yeniden Ergenekon'la birleştirilmesini istedi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi Balyoz kumpasında da yeniden yargılama istemişti. İstanbul'da görülen dava sonucunda, tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi.

Fakat şu oldu:

Savcı, bunu 7 kişi -Çetin Doğan, Behzat Balta, Emin Küçükkılıç, İhsan Balabanlı, Metin Yavuz Yalçın, Mehmet Kaya Varol, Erdal Akyazan- yönünden temyiz edip, haklarında verilen beraat kararlarının bozulmasını istedi.

Çetin Doğan kim? 28 Şubat'ın da 3 numaralı sanığı. Savcı, hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep etti.

Metin Yavuz Yalçın da 28 Şubat sanıklarından. Savcının, “delil yetersizliğinden” beraatini istediği 39 isim arasında.

Balyoz'la ilgili temyiz talebinin üzerinden tam 3 yıl 8 ay geçti. Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nde bekliyor.

Kulislerde, karar aşamasına gelindiği, sadece iki üyenin itiraz ettiği, sözkonusu 7 isim hakkında “yeniden yargılama” kararı verileceği konuşuluyor. Yeniden yargılamanın, “Görevi kötüye kullanma” veya “Darbeye teşebbüsten” isteneceği öne sürülüyor.

Tüm bunlardan sonra Başbakanın iki gündür yaptığı açıklamalara, “Manidar zamanlama” denmez mi?

BU SEFER KİM “KANDIRMIŞ” OLACAK

Balyoz ve Ergenekon bir yana, 15 Temmuz darbe ve “FETÖ” davalarına bakalım.

Bariz hak ve hukuk ihlalleri... “Gizli tanık” vakaları... ByLock “hataları”... Altı boş iddianameler... Çok önemli tanıkların mahkemeye gelmemesi veya özel celselerde dinlenmesi... Emir veren generalle, emre uyan teğmen veya askeri okul öğrencisinin aynı cezaya çarptırılması...

Bu davaların bir yerde, bir şekilde “boşa” düşeceği o kadar barizken;

Tüm uyarılara rağmen, hiçbir tedbir alınmaması, aksine savcı ve hakimlerin adeta “yola devam”a teşvik edilmesi!..

"FETÖ'cüler halen işbaşında" gibi bir yorumla açıklanıp, geçiştirilebilir mi?

Toparlarsak;

Balyoz-Ergenekon'da yeniden cezalandırma gelir, ayrıca bir yol bulunup bu davalar 28 Şubat'la birleştirilir,

Ve hatta; 2019 “menziline” varıldıktan sonra, “Aslında Hocaefendi çok muhterem bir insan. Onu etrafındakiler, bizi de Balyoz ve Ergenekoncular kandırdı” denilirse şaşırmayalım!..

Müyesser Yıldız

Odatv.com

FETÖ başbakan binali yıldırım recep tayyip erdoğan 28 şubat arşiv