Fethullah Gülen'le nerede görüştüler

TSK'daki Cemaat dosyasının hikayesini ilk kez Odatv'de okuyacaksınız.

Erdoğan ve AKP iktidarı TSK'da “paralel yapıyla” etkin şekilde mücadele edilmemesinden rahatsız. Genelkurmay ise MİT ve Emniyet'ten kendilerine bilgi-belge ulaştırılmadığından yakınıyor.

Anlatacağımız soruşturmaya ilişkin süreci okuyun, Genelkurmay mücadele ediyor mu, etmiyor mu kararı siz verin.

Balyoz operasyonu başlamadan çok önce, sonradan Balyoz sanığı olacak bazı subaylar ile Ergenekon ve Poyrazköy davalarına adı karışan bazı sanıklar 2009'da amirlerine verdikleri dilekçelerle, haklarında asılsız ihbarda bulundukları ve bilgi/belge sızdırdıklarından şüphelendikleri silah arkadaşları hakkında şikâyetçi oldu. Bu arada yine çok sonra Balyoz'dan tutuklanacak olan dönemin Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Kadir Sağdıç'a da isimsiz bir ihbar mektubu geldi. Sağdıç, diğer subayların şikâyetleri ve kendisine gönderilen ihbar mektubu üzerine 28 Ocak 2010'da, “Bir kısım askeri personelin askeri sıfat ve görevleri nedeniyle nüfuz ettikleri belge/bilgileri tahrif ederek, yalan yere usülsüz şikâyette bulundukları” iddiasıyla soruşturma emri verdi.

Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı da 31 şüpheli hakkında soruşturma başlattı. Şüpheli askerlerin isimlerini tek tek saymaya gerek yok; Sadece üçünden söz edeceğiz. İlk ikisi halen önemli görevlerde bulunan Albay C.E. ile H.B., diğeri Bölge Komutanı Tuğgeneral N. A. D.

Soruşturma açıldıktan sonra Savcılık, dilekçe sahiplerinin ifadelerine başvurdu. Şikayetçiler, dilekçelerinde belirttikleri iddiaları tekrarladı. Ayrıca şüphelilerle ilgili Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan bilgi istendi, Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı'nın yetkisinde bulunmayan şüpheliler için de ilgili savcılıklarla yetki anlaşması yapıldı.

İKİ KEZ FETULLAH GÜLEN'LE GÖRÜŞTÜK

Tanıklardan Albay Betülhan Kahraman o dönemde Savcılığa şöyle ifade verdi:

“1989-1992 yıllarında ABD'de lisanüstü eğitim (PG) gördüm. Aynı dönemde sınıf arkadaşım C.E. de eğitim görüyordu. Bu eğitimin bir döneminde aynı evi paylaştık. ABD'deki eğitim döneminde C.E. ve A.D ile Kaliforniya'da bir eve gittik. Sonradan Fetullah Gülen olduğunu öğrendiğim kişi de oradaydı, biraz konuştuktan sonra ayrıldık. C.E. ile 1996-1998 yıllarında Harp Akademisinde sınıf birinciliği yönünde aramızda çekişme olduğundan çok yakın değildik. Akademideyken C.E. beni Altunizade taraflarındaki bir eve/dershaneye götürerek, tekrar Gülen ile görüştürdü. C.E.'i Gülen ile tanıştıran kişinin H.B. olduğunu düşünüyorum. Bunları 1992 yılında PG dönüşünde ve akademi sonrasında tüm komutanlarıma, ayrıca 2003 yılında DKK İstihbarat Başkanlığı'na da bildirdim.”

Savcılık, iddia sahipleri ve mağdurları dinlendikten sonra 25 şüpheli hakkında, “İddialara ilişkin başka türlü delil elde etme imkanı bulunmadığından” 12 Nisan 2010 ve 26 Mayıs 2010 tarihlerinde Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinden “Örgüt faaliyeti kapsamında suç işleme makul şüphesinin kabulü ile 3 ay süreyle iletişimin tespiti, dinlenilmesi, kayda alınması, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi” kararı aldı. Süre bitiminde şüphelilerden 10'u hakkında 3 ay daha uzatma kararı çıkartıldı.

Şüphelilerin iletişimini denetleme ve dinleme kararı İzmir Jandarma Komutanlığı görevlilerinde yerine getirildi. Sonuçta, 8 Aralık 2010'da telefon dinlemelerinde soruşturma konusuna ilişkin suç unsuruna rastlanmadığı belirtilip, 27 adet DVD ve 126 CD Askeri Savcılığa teslim edildi.

POYRAZKÖY'DEKİ PARMAK İZİ

Tam 4 yıl; İfadeler, telefon takipleri, sahte e-mail adreslerinin incelenmesi, bir şüpheliden üst araması sırasında ele geçirilen harici belleğin bilirkişilere incelettirilmesi, şüphelilerin mal varlıklarının araştırılması vs.

Soruşturma konularından biri de Poyrazköy'de 21, 23, 24 Nisan 2009'da yapılan kazılarda bulunan mühimmatın ambaljı üzerinde tespit edilen bir adet parmak iziyle ilgiliydi. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı, şüpheliler dahil İstanbul Beykoz'da görev yapan toplam 203 personelin parmak izlerini Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığına gönderdi. Yapılan incelemede, mühimmat üzerinden elde edilen parmak izinin gönderilen parmak izleriyle aynı olmadığı belirlendi.

ŞÜPHELİ GENERAL OLDU, DOSYA GENELKURMAY'A GELDİ

4 yılın sonunda Soruşturma Savcısı değişti. Peşinden soruşturma konusunun “adli yargının görev alanına girdiği” belirtilerek, 17 Şubat 2014'te görevsizlik kararı verildi. Güney Deniz Saha Komutanlığı'nın itirazı üzerine Hava Eğitim Komutanlığı Askeri Mahkemesi görevsizlik kararını kaldırdı.

Sonra ne mi oldu? Şüpheliler arasında Tuğamiral rütbesinde kişiler bulunduğundan bahisle, yetkisizlik kararı verildi ve soruşturma dosyası 15 Ekim 2014'te Genelkurmay Askeri Savcılığı'na gönderildi.

PARALEL YAPI YOK MUYDU

Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın sürdürdüğü soruşturmaya geçmeden önce bir parantez açıp, bazı hatırlatmalar yapalım:

17/25 Aralık'tan sonra devlette “paralel yapılanma” olduğu, TSK'ya “kumpas” kurulduğu itiraf edilmedi mi?

Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy vs. davaları sahte bilgi ve belgeler kullanıldığı gerekçesiyle çökmedi mi?

“Parelelin” özellikle Jandarma'da örgütlendiği konuşulmuyor mu?

Son MİT TIR'ları operasyonuyla, Jandarma Kriminal'in de “paralel yapının” kontrolünde olduğu öne sürülmedi mi?

HEPSİ HAYELMİŞ

Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın, 2013'ten önce Jandarma görevlileri, Jandarma kriminal ve bilirkişilerce hazırlanmış raporlara sanki “paralel” vakası hiç yaşanmamış gibi harfiyen “itibar” ettiğini, ayrıca şüphelilerin bir kısmı, mağdurların tamamına yakını emekli olduğu halde dosyayı sivil yargıya göndermeyip, soruşturmayı yürüttüğüne dikkat çekip, devam edelim.

Askeri Savcılık, “Bazı önemli iddia sahipleri ve tanıkların” yeniden ifadelerini aldı. Ancak 4-5 yıl önceki iddia ve beyanları dışında bir husus dile getirmediklerini belirtti. Ayrıca soruşturma kapsamında daha önce ifadeleri alınmayan şüphelilerin ifadesine başvurdu ve iddiaları reddettiklerini gördü.

Hani, “MİT ve Emniyet bize bilgi vermiyor” deniyor ya; Bu soruşturmada Askeri Savcılık, şüphelileri TSK istihbarat birimlerinin yanısıra MİT ve Emniyet'e de sordu. İşte sonuç:

“Emniyet Genel Md'nce talebe esas teşkil edebilecek herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı bildirilmiş, MİT Müsteşarlığınca talebe ilişkin olarak yapılan araştırma neticesinde şüphelilerin herhangi bir cemaat, tarikat veya benzeri bir yapılanma içerisinde yer aldıklarına dair kayıtlarına intikal etmiş bilgiye rastlanılmadığı bildirilmiştir.”

C.E.'NİN BÖYLE BİRİ OLAMAYACAĞI KANAATİNE VARILDI

Bazı denizci subayların 1989-1992 yıllarında Amerika'da lisanüstü eğitim görürken Fetullah Gülen'le görüştüğü iddialarına gelince;

Tanık Betülhan Kahraman Gülen'le görüştüklerini 1992'de Türkiye'ye döner dönmez tüm komutanlarına, ayrıca 2003'te DKK İstihbarat Başkanlığı'na bildirdiğini söylemişti ya; Askeri Savcılık, Deniz Kuvvetleri'nde buna ilişkin bir bilgi/belge bulunup bulunmadığını sordu, “Yok” cevabı geldi. Dönemin DKK İstihbarat Başkanı'nın ifadesi alındı, o da şunları anlattı:

“O dönem Genelkurmay Harekat Başkanlığında görevli bir subay DKK İstihbarat Başkanlığına gelerek, sözlü ihbarda bulundu. Somut bir bilgi ve belge olmamasına rağmen konunun hassasiyeti nedeniyle iddia Komuta katına arz edilerek, incelendi. İddiayı incelemek üzere Gölcük bölgesine gidilerek C.E.'in amiriyle, önceki görevindeki komutanıyla, daha sonra kendisiyle görüşüldü. Görüşmeden sonra C.E.'nin böyle biri olamayacağı kanaatine ulaşarak, incelemeyi bir bilgi notu ile komuta katına arz ettim. O dönem DKK Kurmay Başkanı olan Koramiral Metin Ataç da C.E.'ni tanıdığını, çok başarılı ve çalışkan bir personel olduğunu belirtti.”

CEMAAT YOK, KARİYER SAVAŞI VAR

Genelkurmay Askeri Savcılığı, Betülhan Kahraman'ın iddialarıyla ilgili şu sonuca vardı:

“Betülhan Kahraman'ın iddialarını teyit edecek başkaca bir delile ulaşılamadığı, sınıf arkadaşı olan C.E. ile Harp Akademisinde rekabet halinde oldukları, her ikisinin de başarılı subaylar olarak birincilik konusunda yarışma halinde bulundukları, bu hususu bir kısım tanık ve şüphelilerin de teyit ettiği, Betülhan Kahraman'ın C.E.'in ABD'deki yüksek lisans eğitim sırasında kendisini Fetullah Gülen'in yanına götürdüğünde tepki göstermesi üzerine odadan çıkartıldığını ve Amerika'dan dönüşte bu hususu amirlerine bildirdiğini, daha sonra da C.E.'in kendisini İstanbul'da Akademi eğitimi esnasında tekrar Fetullah Gülen ile görüştürdüğünü söylediği, ancak yakın ilişkide olmadıkları ve birbirleriyle rekabet içinde oldukları halde C.E.'in Betülhan Kahraman'ı Fetullah Gülen ile tekrar görüşmeye götürmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği...”

CİNSEL İÇERİKLİ CD'YLE GİTTİ

Genelkurmay Askeri Savcılığı soruşturma dosyasına tanık Betülhan Kahraman'la ilgili şu bilgiyi de koydu:

“Betülhan Kahraman hakkında 2007 yılında çeşitli cinsel içerikli görüşme ve konuşmalarının yer aldığı bir CD'nin üst komutanlıklara gönderildiği, bunun üzerine isteğiyle emekli olduğu, bu durumdan aynı yerde çalışmadıkları halde C.E.'i sorumlu tuttuğu, ancak bu iddiasını destekleyecek somut bir delilin bulunmadığı...”

Ne tesadüf; Fetullah Gülen'le görüştüklerini itiraf eden ve bunu daha 1992'de amirlerine bildiren Kahraman, tam da “kumpas” furyasının başladığı 2007'de “cinsel içerikli bir CD” nedeniyle emekliye ayrılmak zorunda bırakılıyor. Askeri Savcılık da en azından bu “tesadüfü” sorgulamak yerine, Kahraman hakkında “yarası var” imasında bulunmak için kullanıyor.

SORUŞTURMA EKSİK AMA NE ÖNEMİ VAR

Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın kararında soruşturmayla ilgili şu itiraflar da var:

“Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığınca 25. 9. 2014 tarihli yetkisizlik kararı verilip, doysa Askeri Savcılığımıza gönderilirken, başka türlü delil elde etme imkânı kalmadığından bahisle bütün şüphelilerin ev ve işyerlerinde arama ve elkoyma işlemi yapılması gerektiği değerlendirmesi yapılmış ise de Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı'nca soruşturmanın yürütüldüğü 28 Ocak 2009-25 Eylül 2014 tarihleri arasında yaklaşık 5 yıllık süre içerisinde bu işlemin yapılmadığı, sadece 6 şüphelinin ifadesinin alındığı, arama ve el koyma tedbirinin uygulanması için suç delillerinin elde edileceğine dair makul şüphe olması gerektiği, şüpheliler hakkındaki iddiaların somut delillere dayanmadığı, kaldı ki iletişimleri tespit edilen ve telefonları dinlenilen şüphelilerin telefon görüşmelerinde hiç suç görüşmesi elde edilemediği, bu şartlar altında şüphelilerin ev ve işyerlerinde arama yapılmasına hukuki olanak bulunmadığı ve şüphelilerin bir kısmının soruşturmadan haberdar olması nedeniyle soruşturmaya bir katkı da sağlamayacağı kanaatine varılmıştır.”

KUMPAS KURBANLARI SUÇLANDI

Ya şu ifadelere ne demeli? Askeri Savcılık, “Suç isnatlarının çeşitli varsayımlar, tahminler ve kişisel değerlendirmelere dayandığını” belirttikten sonra kumpas kurbanı mağdurları şöyle suçladı:

“Şüpheliler hakkında çeşitli iddialarda bulunanlardan (Bunlardan Ali Türkşen ve Koray Özyurt'un Balyoz ve Poyrazköy, Erbay Çolakoğlu, Halil Özsaraç, Levent Gülmen, H. Ataman Yıldırım'ın Ergenekon, Mücahit Erakyol ve M. Fatih Ilgar'ın Balyoz davalarında yargılandığı) geçmişte yaşadıkları olayları uzun süre sonra meydana gelen olaylarla bağdaştırmak suretiyle iddialarda bulundukları, ancak bu iddialarına ilişkin somut bilgi ve belge sunmadıkları, bilhassa terfi ve özellikli görev gibi hususlarda rakipleri olan personeli suçladıkları... Şüphelilerden Murat Ünlü'nün Balyoz davasında İ. Zühtü Tümer ve Metin Samancı'nın ise Poyrazköy davasında yargılandıkları göz önüne alındığında, aynı davalarda birlikte yargılandıkları kişilerin suçlamalarına maruz kalmalarının dikkat çekici olduğu, bazı şüphelilerin bilgisayar konusunda maharetli olmasının bile şüphe sebebi, hatta somut delil olarak gösterilmesinin hukuken kabulünün mümkün olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.”

Genelkurmay Askeri Savcısı Hakim Binbaşı Kurtuluş Kaya, 6 aylık incelemenin ardından 5 yıllık soruşturmayı şöyle bitirdi:

“Şüphelilerin askeri sıfat ve görevleri nedeniyle nüfuz ettikleri belge/bilgileri tahrif ederek, yalan yere usülsüz şikayette bulunduklarına ya da isnat konusu eylemler bağlamında belirli bir suç işlemek amacıyla bir araya geldiklerine, birlikte hukuk dışı hareket ettiklerine, devamlılık arz eder şekilde sistemli ve hukuk dışı bir hiyerarşik yapılanma içerisinde olduklarına dair somut, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı anlaşıldığından tüm şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.”

Genelkurmay “paralel yapıyla mücadeleyi” ne kadar sıkı tutuyor; Bir kanaate varabildiniz mi?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

TSK fethullah gülen cemaat arşiv