FETHULLAH GÜLEN REFERANDUMDA OY KULLANACAK MI?

Etkinliği Özal zamanında başlasa bile özellikle son 8 yıldır Türk siyasi hayatına açıkça “yön” verdiğinden, Fethullah Gülen’in hayatında hiç oy...

Etkinliği Özal zamanında başlasa bile özellikle son 8 yıldır Türk siyasi hayatına açıkça “yön” verdiğinden, Fethullah Gülen’in hayatında hiç oy kullanıp, kullanmadığını merak etmeye başlamıştım. Bir süredir onu tanıyan herkese de bunu soruyordum. Genel kanaat “kullanmadığı” yönündeydi. Sonra geçmişte yaptığı açıklamalarda bizzat kendisinin, “fırsatı olmadığı” gerekçesiyle, “Hiçbir zaman rey kullanmadığını” açıkladığını gördüm.

Ancak Gülen, 12 Eylül’deki Anayasa referandumu için öyle bir “evet” kampanyasına girişti ki, sanırsınız hayatında ilk defa ABD’de dahi olsa, bir şekilde oy kullanacak!.. Çünkü ‘Şeytandan sığındığım gibi, siyasetten de Allah’a sığınırım’ diyerek, siyasete mesafe koyan Said-i Nursi’nin bile zamanı gelince oyunu kullanıp, nereye oy verdiğini de söylediğini vurguladı. Dahası, “dünyanın dört bir yanına dağılmışlara” hatta “çoluk-çocuğa” hatta hatta “mezardakilere ‘evet’ oyu verdirilmesini” istedi. Böylece açık ve seçik bir biçimde “evet” kervanına katılan Fethullah Gülen, Anayasa referandumunu 12 Eylül hesaplaşmasına çeviren Başbakan Erdoğan’a yeni bir ayar çekip, “Mü’minler intikam peşinde olamazlar” dedi. 12 Eylül için “balyoz” ifadesini kullandı, ama Kenan Evren’i sırf okullarda din ve ahlak derslerini zorunlu hale getirdiği için takdir edip, Allah’ın da onu affedeceğini söyledi.

Kendi internet sitesine bir röportaj verip, darbeleri eleştiren (Oysa daha önce 28 Şubat’ı desteklemişti) Fethullah Gülen’in uzun açıklamasında oldukça dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. İşte o bölümler ve bunlara ilişkin yorumlarımız:

Anayasa paketine, “milletin istikbali adına çok önemli düzenlemeler bulunduğu” için “evet” denmesi gerektiğini savunan Gülen, desteğinin sırf yargıdaki düzenlemeler dolayısıyla olduğunu şöyle itiraf etti:

“Bir kısım cellatlıkların ve farklı vesayetlerin önünü almaya matuf bir iki maddenin değişikliği bile çok önemlidir.”

Gülen, buna karşın referandumun 12 Eylül’le hesaplaşmaya çevrilmesini eleştirip, şunları söyledi:

“Bazı siyasîler referandumu kendi hesaplarına değerlendirmeyi düşünüyor olabilirler. Fakat ben o meselenin millete yararlı olup, olmamasına bakarım. Bu açıdan, referandumu siyasî olarak görmemek ve ona millete kazandıracakları zaviyesinden yaklaşmak lazımdır. Referandumun sadece 12 Eylül’ün kirlerini temizlemeye ve darbecilerle hesaplaşmaya vesile gibi gösterilmesi de doğru değildir. Bu sayede darbecilerden intikam alınacağını düşünmek yanlıştır; mü’minler intikam peşinde olamazlar.”

Referandumun ana figürü haline getirilen Kenan Evren’i “ibra”dan da geri durmayan Gülen, Evren’i neden “takdir ettiğini” şöyle anlattı:

“12 Eylül bir kötülüktür, fakat o darbeyi gerçekleştiren ve kötülük yapan bir insanın da iyi yanları olabilir. Ben güzel bulduğum bir davranışı takdir ettim. Kenan Evren mekteplerde seçmeli olan din ve ahlak derslerini mecburi hale getirdiğinden dolayı, bir röportajda dedim ki; ‘Eğer bunu gönlünden gelerek samimiyetle yaptıysa, Allah bu yüzden onu affeder’.”

Gülen’in bu sözleri, son iki ayda Başbakan Erdoğan’a yaptığı ikinci “ayar” oldu. Hatırlanacağı gibi Mavi Marmara Gemisi konusunda İsrail’e hak verip, “Egemen bir devlete itaatsizlik yapmak doğru değil” diyerek, Erdoğan’ın bunu “siyasi ranta” çevirme çabaları ve İsrail karşıtı gösterilerin bıçak gibi kesilmesine yol açmıştı.

Bakalım, bu açıklamadan sonra da Erdoğan’ın, referandum kampanyasında 12 Eylül için döktüğü gözyaşları kuruyacak, dahası cemaatin mitinglerde boy göstermesi duracak mı?!.. Çünkü Gülen, “Hala her partiye karşı aynı mesafede durduklarını” vurguladığı açıklamasının bir bölümünde, “mitinglere katılmayın, sadece oy kullanın” anlamına gelen şu mesajı verdi:

“Hiç kimseye, ‘Falan partiye girin, mitinglerinde boy gösterin, çarşıda pazarda alkışçısı olun’ demedik. Mesafeli durmak, milletimizin kaderi adına isabetli bulduğumuz bir kısım meselelerde bazı kimselere oy vermemize mani değildir… Evet, biz bütün partilere karşı mesafeli duruyoruz; ne var ki, mesafeli durmak başka, oyumuzu Türkiye’nin geleceği adına isabetli işler yapacağına inandığımız bir yere postalamak daha başka bir meseledir.”

12 EYLÜL “BALYOZ”DU

Fethullah Gülen, darbeleri anlatırken de ilginç bir ifade kullandı. 27 Mayıs ve 12 Eylül için “balyoz” benzetmesini yapan Gülen’in 28 Şubat’ı “şöyle” bir geçtiği görüldü. İşte Gülen’in o sözleri:

“27 Mayıs darbesi sadece bir iktidarı yerle bir etmedi, balyoz aynı zamanda Türkiye’deki bütün olumlulukların tepesine de indi. Askerinden üniversite hocasına kadar çok iyi yetişmiş, temiz ve namuslu bir sürü insan emekli edildi. Böylece âdeta ülke çadırını ayakta tutabilecek bütün kazıklar koparılıp atıldı, orta direk kırıldı ve ülke bir çöküntü yaşadı. Millet biraz belini doğrultacak gibi olunca, bu defa 12 Mart darbesi bir kâbus gibi çöktü memleketin üstüne. Vefalı ve samimi millet, ‘olsun’ deyip, bir kere daha doğrulmaya çalışırken, bu defa da bir balyoz gibi 12 Eylül indi başlarına. Sonra bir de 28 Şubat...”

KUZU KUZU TUTUKLANMAYIP, DİK DURSALAR, O ZİBİDİLER DEFOLUR GİDERDİ

Özellikle kendisine bağlı medya gruplarında, gerçekleşmemiş bir “darbe” planı iddiasıyla haklarında tutuklama ve yakalama kararı verilen askerlerin “kuzu kuzu teslim olmalarının” tartışıldığı bu günlerde Fethullah Gülen’in 27 Mayıs’taki tutuklamalar için yaptığı şu değerlendirmeyi de çok anlamlı bulduk:

“27 Mayıs’ta on binlerce insan zulme uğradı; devletin en zirvesindekinden milletvekillerine ve partinin taşra teşkilatındaki temsilcilere kadar yüzlerce, binlerce insan bir anda tutuklandı. Tutuklananlar da çok uysal davrandılar, tabiri caizse, kuzu kuzu gittiler. Bilmiyorum o kadar kuzu kuzu olma ve aç kurda karşı tahabbub gösterme doğru muydu, değil miydi?!. Fakat bazı kimselerin bir nezaket ahlakı vardır, namusları gibidir, fedada bulunamazlar. Nitekim zirvedeki zat, o zalimlerin mahkemelerinde ‘Reis beyefendi, savcı beyefendi’ demede kusur etmedi, centilmence davrandı. Bu, onun efendiliğinin gereğiydi, fakat aç kurda karşı tahabbub göstermek onun iştahını açar, sonra döner dişinin kirasını ister. Herhalde bütün bütün dünyaya kilitlenmiş, yüksek bir mefkuresi olmayan ve elindeki imkânları kaybetmekten korkan kimselere karşı biraz dik durulsaydı, -başkası olsa şöyle derdi- o zibidilerin hepsi def olur giderlerdi.”

YA BU TEMENNİ, TALİMAT SAYILIRSA?

Gülen, “AB’ye aday ve Ortadoğu’da yeni açılımları gerçekleştiren” ülkemizin ihtiyaç duyduğu bir Anayasa değişikliğinin yapılamadığından yakınsa da referandum için şok “temennilerde” bulundu:

“Değil sadece kadını erkeğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla hayatta olan insanları, imkân olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda ‘evet’ oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın. Ben zannediyorum kalkarlar da… Ben zannediyorum ruhları koşar da. Çünkü demokrasi adına çok önemli bir adımdır.”

Gel de birilerinin Gülen’in bu “dileklerini”, “talimat” kabul edeceği ve “çoluk çocuğa, hatta ölülere” oy kullandıracağı kaygısına düşme!.. Hele de 22 Temmuz seçimlerinde yürütülen, “Müslüman bir Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek istiyorlar” kampanyalarını, bazı illerde hiç hasta, yatalak, yaşlı yokmuş gibi yüzde 100 oy kullanma oranlarını, kırsal bölgelerde muhtarların köyler adına toptan oy kullandığı iddialarını, “bilgisayar hilesi” ile ilgili söylentileri ve yerel seçimlerdeki “elektrik kesintilerini” hatırlayınca!..

Müyesser Yıldız

Odatv.com

arşiv