"EY HALKIM UNUTMA" ÖLÜMLERDEN KİMLERİN BESLENDİĞİNİ

1960 yılında babaannemin ölümünden sonra, sıkça Niğde Mezarlığına ziyarete gidiyoruz. Bir gün, kapıdaki görevli canının sıkkın olduğunu söyledi....

1960 yılında babaannemin ölümünden sonra, sıkça Niğde Mezarlığına ziyarete gidiyoruz. Bir gün, kapıdaki görevli canının sıkkın olduğunu söyledi. Annem nedenini sorunca, “bugün cenaze yok, mezar kazamadım, para kazanamadım” dedi.

İlkokul birinci sınıf yaşında, bu can sıkkınlığının gerekçesini, birinin para kazanmayı ölü sayısına bağlama nedenini anlayamamıştım. Bir süre sonra, bizim mezar kazıcısının mezarlıkta “gece bekçisi” olduğunu öğrendik. Sabit ücrete geçmişti ve daha mutluydu.

Çocuk aklımla mezarlık bekçisinin neyi beklediğini anlayamamıştım. Sordum; “ölülerin altın dişlerini çalıyorlarmış, onları bekliyormuş” dediler. Bu çelişkilere çok şaşırmıştım.

Çelişkiler, dünyayı ve yaşamı öğrendikçe yerli yerine oturdu; her ölümlü olayda, hep aynı soruyu sordurdu: Bu ölüm ya da ölümlerden kimler besleniyor? “İnsanlar birbirlerini yaşatarak yaşarlarsa”, öldürerek yaşayanlar kimler? Onlar insan değil mi?

Para, rant, çıkar, sömürü, gelecek, güç, hegemonya, tahakküm, her türlü emperyalist alan genişlemesi gibi aklınıza ne gelirse, hangi nedenlerle kimlerin yararlandığı çözümlenmeden, beslenenin adı ve amacı açık ve net olarak ortaya konmadan, insanların insanlar tarafından öldürülmesine karşı savaşım olanaklı değil. Tanınmayan düşmanla savaşımda hukuk da bir işe yaramaz.

KADERCİLER VE YAĞMACILAR HEZ ZAMAN HAZIRDA BEKLİYOR

Kaddafi’nin linç edilmiş görüntüsünden zevk alanlara ne demek gerekir diye düşünürken, deprem felaketi ve enkaz altında kalan kayıplar üzerine kusulan iğrençlikle karşılaşıyoruz. Kocaeli depreminde hortlayan gericilik, Van depreminde ırkçılığa dönüşüyor. Kaderciler ve yağmacılar ise her zaman hazırda bekliyor…

Beton ve demir yığınına yenik düşenleri seyrederken, onları başka ölümlerin karşılığı gibi görürken, plansızlığı ve denetimsizliği kolay kazanç kapısı yapanlara, bunun için yasaları bile değiştirmeye yönelenlere, terörden beslenenlere, insanları tetikçi olarak kullananlara, gerçek katillere dönüp bakan yok.

Günlük geçimi ölü ve mezar sayısının artmasına bağlayan zihniyet, dünyayı savaşlarla ve terörle kana bulayan faşizm, terörden politika üreten emperyalizm, kârına kâr katmak için her şeyi geçerli sayan vahşi kapitalizm, ölümden sonrasını yaşam felsefesi yapan dincilik, kendinden başkasını tanımayan ırkçılık, kadercilik, gericilik, asalaklık, yağmacılık, rantçılık; bütün bunları ve yozlaşmayı palazlanmanın gerekçesi yapan sömürgenler; insanı insanlık dışı yaşama iterek beslenirken, öldürmeyi olağan sayıp ölümü insanlık dışında kullananlar… Adı konmazsa, ölümler, ardında anaların, babaların, eşlerin, çocukların, kardeşlerin, sevenlerin acıları ve cenaze törenlerini bırakarak sürer gider.

Ölümlerden, bizimki-öteki, ulusal-uluslararası ayrımı yapılmadan kimler besleniyor sorusunun yanıtı verilip, gerçek düşmanla savaşıma başlamadıkça, gerçek hedef ortaya konmadıkça, sömürünün insanı saran çemberi içinde dönülüp durulur ve daha çok ölümler görülür. İnsanlığın öldüğü yerde, insanın ölümü metalaşır.

NE DEMİŞTİ UĞUR MUMCU...

24 Ocak 1993 yılında, evinin önünde düzenlenen bir bombalı saldırı sonucu yitirdiğimiz Uğur Mumcu'nun seslenişiyle, “ölüm, her gün sinsi bir yılan gibi dolaşırken derilerimizde” “ey halkım unutma” ölümlerden kimlerin beslendiğini… Ey halkım unutma, doğal afetin değil, kazanç ve çıkar hırsının yıkıp öldürdüğünü…

Ey halkım unutma, “insanca ve mutlu ölüm hakkı”nın aslında “maddi ve manevi yaşam hakkı” olduğunu; insanın sömürülmediği bir dünya kadar ölümün de sömürülmediği bir dünya istemek gerektiğini… Ey halkım unutma, sözün bittiği, susulduğu yerde değil, tam tersine hiç zaman kaybetmeden güçlü olarak bağırılması, susulmaması gereken yerde olduğumuzu…

Ali Rıza Aydın

Odatv.com

ali rıza aydın uğur mumcu van depremi arşiv