"Ermeni hengamesinde" izlenecek yolu böyle anlatmıştı

Muzaffer Ayhan Kara yazdı: Hasan Esat Işık Bey’i bilir misiniz... Türkiye'nin "Ermeni hengamesinde" izleyeceği yolu yıllar önce böyle anlatmıştı

Üstat Melih Aşık bir süredir zaman zaman köşesinde anılarını kaleme alıyor.O kadar renkli ve lezzetli anılar ki sonunda bir gün dayanamayıp “Ağabey bunlar kitap olmalı;” deyiverdim. Umuyorum ve diliyorum ki bu lezzetli anılar kıvamına geldiğinde kitap olarak da okurla buluşur. Hakikaten anı türünün değerli bir ürünü olarak kitapçı raflarında, kütüphanelerde yerini alır.

Üstat Milliyet’teki yıllanmış köşesinde bugün de “Anılar… Anılar… Hasan Esat Işık” başlığı altında ilk Ecevit hükümetinin bakanlarından H. E. Işık ile anılarını kaleme almış. Bir iki yerini keserek aşağıya alıyorum.

XXX

“Her yıl bu zamanlar 1915 Ermeni hengâmesi gündeme geldiğinde hatırıma Hasan Esat Işık Bey gelir. (Eskiler 1915’e Ermeni Hengamesi derlerdi.)

Hasan Esat Bey “aydın ve yurtsever bir devlet adamı” denildiğinde aklıma ilk gelen isimdir. Kendisini tanımak, siyasetçi-gazeteci ilişkisini yaşamak ve yıllarca dostluk etmek onuruna eriştim. Bu benim için bir talihtir. Hasan Bey gazeteci arkadaşımız Zeynep Atikkan’ın dayısıydı. Sanırım ilk tanışıklığımızı sevgili Zeynep sağlamıştı.

Hasan Bey 1962-1973 yılları arasında Brüksel, Moskova ve Paris Büyükelçiliğinde bulundu. Paris Büyükelçimiz iken, Ermenilerin Marsilya’da yaptırdıkları ‘soykırım anıtı’ açılışına Fransız bakanlardan birinin katılmasının ‘Fransa bu iddiayı benimsiyor’ anlamına geldiğini söyleyerek Paris’i terk etmişti. Olay yalnız Türkiye değil Avrupa’da da yankılar yarattı. Yıllarca konuşuldu. Ne var ki sonraki yıllarda Ankara aynı duyarlığı sergilemediği için bu kin anıtları çoğaldı.

Hasan Bey, 1973 yılında Dışişleri’nden ayrılarak CHP’de siyasete girdi. Bursa Milletvekili oldu. Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlıklarında bulundu. Onun için sıkıntılı günler 12 Eylül darbesiyle birlikte başladı. Siyaseten yasaklandı. Ancak o susmadı. Askeri hükümetin özellikle dış politikasını yakından izliyor, eleştirilerini hiç çekinmeden yayımlıyordu. Biz o sıralarda tanıştık. Hasan Bey her sabah “föy” (Fransızca feuille-yaprak) adını verdiği bir dış politika notu hazırlıyor, bunu faks ile tanıdığı siyasetçi ve gazetecilere gönderiyordu. Konsey üyelerine de mektuplar yazarak Rogers Planı ve Ermeni iddiaları başta olmak üzere her konuda onları uyarıyordu. Bana her sabah föy geldiği gibi sık sık telefon açıp merak ettiğim konularda yorumlarını alıyordum. Bu yorumları en sık kamuoyuna aktaran gazeteciydim. Herkesin sustuğu, siyasi yasaklılara vebalı gibi bakıldığı günlerdi. Birlikte karınca kararınca mücadele içindeydik. Hasan Bey Ankara’dan İstanbul’a geldiği günlerde yüz yüze görüşüyor, vakit uygunsa baş başa yemek yiyerek dostluğu sürdürüyorduk.

Askeri yönetim Hasan Esat Bey’den rahatsızdı. Biricik oğlu Yusuf Işık, DPT’de çalışırken bir gün sol faaliyetten tutuklanıverdi. Donanımlı bir genç olan Yusuf’un suçu yoktu tabii. Bu tutuklamanın sebebi çok muhtemelen Hasan Bey’in mücadelesine duyulan öfkeydi. Bir sebep daha vardı. Hasan Bey, Savunma Bakanlığı sırasında Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasında ısrarcı olmuş ancak Genelkurmay Başkanı Kenan Evren buna karşı çıkmıştı. Bir sürtüşme yaşanmıştı. Ayrıca bunun öfkesi vardı.

Hasan Bey bir yandan ‘gölge dışişleri bakanı’ gibi çalışırken bir yandan da Yusuf’un üzüntüsünü yaşıyordu. Yusuf evliydi, bir de bebeği olmuştu. Hasan Bey her hafta Mamak’a Yusuf’u ziyarete gidiyor, hapishane kapısında bazen saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kalıyordu. O günlerde kapıda görevli olan bir asteğmen yıllar sonra bana şu anısını nakletti:

Hasan Bey’in kuyrukta beklemesine gönlümüz razı olmuyordu, onu nizamiyenin önüne koyduğumuz bir iskemleye oturmaya davet ediyorduk ama kabul etmiyor, halkın arasında kuyrukta beklemeyi tercih ediyordu. Sevgili Yusuf Işık üç yıl hapis yattı, sonra beraat etti. Çekilen acılar kâr kaldı. (…)

Hasan Esat Bey, Marsilya’daki Ermeni anıtına ‘Bu anıtlar kinleri ebedileştirir’ diyerek tepki göstermişti. Ancak soykırım iddialarını yalnızca reddetmenin sonuç vereceğine inanmazdı. Türkiye’nin izlemesi gereken yolu şöyle tarif ederdi:

‘Ben Ermeni sorununun sadece Türkiye için ele alınmasına karşıyım. Tarih pek çok soykırım veya soykırım iddiasından söz eder. Bunlardan yalnız biri üzerinde durmak insanlık saygısı değil, art niyetli bir politik tavırdır. Kabul edilemez. Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulacak bir komisyon, ‘tüm soykırımlar’ üzerinde bilimsel bir araştırma yapmalıdır ve devletler buna göre tavır almalıdır.’ (…)

Hasan Bey’i 1989 yılında kaybettik. Hastalığı sırasında Dışişleri Bakanlığı yurt dışına göndermeyi önerdi. Hasan Bey kabul etmedi. Devlet hastanesinde yatıyordu. Son ziyaretimde onu, hastane yatağının üzerinde oturmuş, genç bir gazeteci hanımın dış politika sorularını yanıtlarken görmüştüm. Acısı yüzünden okunuyordu. Birkaç gün sonra da kaybettik. Bugün Çamlıca Çakaldağı mezarlığında, ülkesi ve halkı için var gücüyle mücadele vermiş bir yurtseverin huzuru ve onuruyla yatmaktadır.”

XXX

İstanbul’daki muhitim Moda’daki bir caddenin adı Hasan Esat Işık’ın adını taşır. Melih Aşık’la kah Moda Caddesi’nde kah H. E. Işık Caddesi’nde yürümüşlüğümüz çoktur ama kendisinden hiç işitmemiştim kıymetli bakanla dostluğunu, anılarını. Yazmasa nereden bilecektik.

Bu arada, anılarda adı geçen Yusuf’un (Işık) adını gençliğimden beri duyardım, sonra da birbirimizi uzaktan bildik, tanıdık. O Ankara’daydı, ben İstanbul’da. Sonunda İzmir’de buluştuk. İzmir Kent Konseyi Başkanı olan eşi Nazik Hanım da arkadaşım. Ekonomist Yusuf Bey şimdi CHP’de ekonomi danışmanı.

Bugünkü anıları okurken “Nereden nereye” demeden edemedim. Işık’ın kabine arkadaşı Prof. Turan Güneş üniversitede İdare Hukuku hocam, kısa süre önce 105 yaşına basmak üzereyken kaybettiğimiz Cahit Kayra da Melih Aşık ile ortak arkadaşımız, komşumuzdu.

Sonra dedim ki kendi kendime, “İnsan yaş aldıkça bayağı anı da biriktiriyor.”

Hasan Esat Işık Bey’i saygıyla anıyorum.

Muzaffer Ayhan Kara

Odatv.com