ERGENEKON’U GELİNİZ BURADA ARAYALIM

12 Eylül 1980 darbesinin ilk idamları; devrimci Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun dava dosyalarındaki benzerlikler şaşırtıcı. İkisi...

12 Eylül 1980 darbesinin ilk idamları; devrimci Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu’nun dava dosyalarındaki benzerlikler şaşırtıcı. İkisi de silahla kahve taranıp adam öldürme iddiasıyla yargılandı. İkisinin de eline silah verenler cezaevinden kaçıp kayıplara karıştı. Adalı’nın davasında “MİT ve polis ajanıyım” diyen kimdi? Pehlivanoğlu itirafçı olmasına rağmen neden asıldı? Bugün her taşın altında Ergenekoncu arayanlar, asıl “planlayıcıyı” hep gözden kaçırıyor. Kim mi o?

Hakan Aygün 25 yıllık gazeteci. Arkadaşlığımız daha da eski.

Geçen hafta, “Necdet Adalı’nın silahla kahve taradığına beni kimse inandıramaz; bu işte bir bit yeniği var; arşivinde konuyla ilgili dosyalar varsa kurcalasana” dedi.

Hakan Aygün, Samsun Anadolu Koleji’nde öğrenciyken “Kurtuluş” örgütüne yakındı.

Ankara Yıldırım Beyazıt Lise öğrencisi Necdet Adalı da “Kurtuluş” sempatizanıydı. 1977’de Ankara’da kahve tarama eylemini yaptığında 19 yaşındaydı.

Aradan yıllar geçmesine rağmen Hakan Aygün’ün anlayamadığı “Kurtuluş”un bu eylemi neden yaptığıydı?

Haklıydı. Şöyle ki...

Örgütün şiddete bakışı

“Kurtuluş”, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C) kökenliydi. Ancak 1974’den sonra, Mahir Çayan’ın “suni denge” kavramını reddedip Sovyetler Birliği’ni sosyalist bir ülke olarak tanımladı. Bu durum hareketin devrim stratejisini değiştirmesine de neden oldu; devrimin öncü savaşıyla değil, işçi sınıfı içinde örgütlenerek kitlesel ayaklanmayla olacağı tezini benimsedi.

İşte Hakan Aygün’ün kafasını karıştıran buydu; faşizm tahlilini de değiştirip, bireysel şiddete de karşı çıkan “Kurtuluş” nasıl olmuştu da, sempatizanı 19 yaşındaki Necdet Adalı’yı eyleme göndermişti?

İki kişinin ölümüyle sonuçlanan kahve tarama eylemine örgüt nasıl onay vermişti? Ya da vermiş miydi? Bu sorunun yanıtı dava dosyasında var. Keza Necdet Adalı’nın avukatı Mehdi Bektaş’la da konuştum.

Kim bu Törer?

Tarih 10 Temmuz 1977.

Ankara İsmetpaşa mahallesindeki genellikle sağ görüşlülerin gittiği Güneyli Kahvehanesi dışarıdan silahla tarandı. Kahvedeki Mehmet Ali Gözleme ve Sıtkı Aydın öldü.

Kısa bir süre sonra Ankara Telsizler semtindeki bir eve yapılan baskında Necdet Adalı ve Kemal Ergin yakalandı.

İlginçtir, olaya adı karışan Aslan Törer de, nasıl oluyorsa idam cezası alacağını bile bile kendi ayağıyla polise gidip teslim oldu! İşin bam teli de burası. Çünkü bu Aslan Törer hayli ilginç bir kişi.

Necdet Adalı mahkemede hep aynı sözleri tekrarladı:

“O gece Aslan Törer bizi kahvehanenin önüne götürdü. O birden ateş etmeye başlayınca heyecanlandık, tabancalarımızı çektik; biz havaya ateş ederken, Aslan Törer içeriyi tarıyordu.”

Kemal Ergin’in de ifadesi aynıydı, Aslan Törer tarafından kullanıldıklarını söyledi.

Polise gidip teslim olan Aslan Törer, mahkemede nasıl ifade verdi biliyor musunuz; “Ben MİT ajanıyım!”

Mahkeme MİT’ten bilgi istedi. MİT “Aslan Törer adında bir elemanımız yoktur” dedi. Keza polise de soruldu; onlar da aynı yanıtı verdi.

Aslan Törer MİT ya da polis ajanı mıydı? Yoksa adını bilmediği bir başka istihbarat örgütüne mi çalışıyordu? Kimdi bunlar? Öğrenilemedi. Tek bilinen bir ara Devrimci Yol’dan polisle işbirliği yaptığı kuşkusuyla kovulduğuydu.

Sonuçta 2 Ekim 1979’da Sıkıyönetim Mahkemesi, Necdet Adalı ve Kemal Ergin hakkında idam cezası verdi.

Kendiliğinden teslim olduğu, samimi itiraflarda bulunduğu ve iyi halden dolayı Aslan Törer ömür boyu hapse mahkum edildi. Aslan Törer bir süre cezaevinde yattıktan sonra çıkıp kayıplara karıştı.

İlginçtir; 16 Temmuz 1980’de idam kararı Askeri Yargıtay tarafından onanmasından kısa bir süre sonra Kemal Ergin de Ankara Kapalı Cezaevi’nden kaçtı. Bugün nerede olduğu bilinmiyor; söylenen Filistin’e gittiği ve burada 1981’de İsrail askeriyle girdiği çatışmada şehit olduğu. Doğru mu? Yoksa kimlik değiştirmek için numara mı? Tam bilinmiyor.

Son mektup

Ve “elde kalan” gencecik Necdet Adalı, 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonra, “bir solcu ve bir sağcı hemen asılsın” emriyle, 8 Ekim 1980’de idam edildi. Son mektubunda bile suçlamayı reddetti:

“(...)Şu kısa yaşamım içerisinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden, ezilenler uğruna verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım. Bundan dolayı gurur duyuyorum. Hakim sınıfların göstermek istediği gibi bizler hiçbir zaman masum savunmasız insanlara karşı katliam girişiminde bulunmadık (...)”

Geçen hafta Necdet Adalı gündeme gelince dönemin Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanı Ali Fahir Kayacan medyaya bir açıklama yaptı. İdam kararını, “yakalanan” Aslan Törer’in itirafları sonucu verdiklerini açıklayarak haklı olduklarını savundu!

Şaşırtıcı mı?

Değil.

Devrimci Necdet Adalı’yla aynı gün idam edilen ülkücü Mustafa Pehlivanlıoğlu olayına da bakalım..Çünkü iki olay arasındaki ilginç benzerlikler var...

İtirafçı olmasına rağmen asıldı

Tarih 10 Agustos 1978.

Ankara Balgat semtindeki yanyana olan 5 kahvehane silahla tarandı. Kahvehanelerden 3’ü sol görüşlülerin 2’si sağ görüşlülerin gittiği yerlerdi!

Olay sırasında beş kişi öldü; onüç kişi yaralandı.

Katliamı gerçekleştirenler Mustafa Pehlivanlıoğlu ile İsa Armağan yakalanıp 18 Ekim 1979’da Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’nce idama mahkum oldular. Askeri Yargıtay kararı, Necdet Adalı’nın idamıyla aynı gün 16 Temmuz 1980’de onadı. 10 gün sonra Mustafa Pehlivanoğlu ve İsa Armağan Mamak Cezaevi’nden kaçtılar.

Pehlivanlıoğlu Kütahya Çal ilçesinde yakalandı.

İsa Armağan’ın son görüldüğü yer Kayseri Yahyalı ilçesi oldu.

Pehlivanlıoğlu 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, 22 Eylül’de itirafçı oldu; tüm bildiklerini anlattı. “Benim de karıştığım Balgat Olayı Abdullah Çatlı’nın emriyle gerçekleştirildi. Bizimle Balgat Olayı’na karışan Haydar Şahin 2-3 ay sonra çok şey bildiği için Abdullah Çatlı tarafından öldürüldü.”

Pehlivanlıoğlu; itirafçı olmasına, kendini yakalayan Dürüst Oktay adlı komiser ile davanın askeri savcısının çabalarına rağmen idam edilmekten kurtulamadı. Bir itirafçının asılması ilk kez oluyordu!

İsa Armağan’ı tanımıyorlar!

Mustafa Pehlivanoğlu’nu azmettirdiği ve eline silah verdiği iddia edilen İsa Armağan İran’daydı. Ekim 1981’de sınırı izinsiz geçmek suçundan 3 aya mahkum oldu. Mahkumiyetini tamamladıktan sonra Türkiye’ye iade edildi. Ancak sınır polisi sahte kimlikli bu kişinin İsa Armağan olduğunu anlamayınca serbest bırakıldı! Tekrar İran’a kaçtı. Yine yakalanıp Uzuniya Cezaevi’ne konduğunda İnterpol Türkiye’yi uyardı; Türk polisi İsa Armağan’ın parmak izini gönderene, Adalet Bakanlığı iadesini isteyene kadar İsa Armağan ortalıktan kayboldu.

Yıllar sonra, Soğuk Savaşın bitmesiyle 1992’de Almanya’da ortaya çıktı. Gladio’nun Türk tetikçilere artık ihtiyacı kalmamış mıydı? 1995’te Türkiye’ye iade edildi. Sonra çıkarılan afla Bandırma Cezaevi’nden salıverildi.

Gelelim sonuca

Acı olayların yaşandığı bu dönemi bıkmadan usanmadan mercek altına almalıyız. Ne yazık ki Susurluk meselesinde bir arpa boyu yol alındı. Ergenekon ise, Okyanus ötesi stratejik planların, iç siyasetin kurbanı oldu; muhalefeti susturmanın aracı haline getirildi. Bu göz boyamalar bazılarını ikna ediyor olabilir.

Ancak dün, 12 Eylül darbesini meşrulaştırmak, kabul görmesini sağlamak için şiddetin artırılmasını organize eden NATO gölgesindeki Gladio açığa çıkmadan bu meseleleri çözemeyiz. Bu konuda bu sayfada yeteri kadar yazdım; tekrarlamaya gerek yok artık.

Diğer yandan...

Adı, sanı, partisi ne olursa olsun kimse ölülerimiz üzerinden siyaset yapmamalıdır.

Hele hele kimse anayasa referandumunu “12 Eylül darbesiyle hesaplaşıyoruz” şovuna dönüştürmemelidir.

Bakınız...

Size son bir olay yazarak konuyu kapatayım:

“Vietnam Savaşı kahramanı” Robert Commer başkanlığında Türkiye’ye gelen ABD heyetine, 12 Eylülcüler iyi niyetlerini göstermek için bakın ne yaptılar:

Heyetin geldiği gün; yani, 26 Haziran 1981’de, Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner’i alelacele idam ettiler.

Suçları; Anayasa’nın değiştirilmesine olanak sağlamak için CIA Subayı Sam Novello’yu öldürmekti!

Anayasayı değiştirmek için idam edilen Kadir Tandoğan idam sehpasını tekmelemeden önce şu sözleri haykırdı: “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası hiçbir zaman emekçilerin hizmetinde olmamıştır.”

Kadir Tandoğanların bu referandumdaki oylarının ne olduğu bellidir; tv’lere çıkıp sol adına “evet” propagandası yapmak, bırakın siyaseti ahlaken de doğru değildir.

Soner Yalçın

Odatv.com

Necdet Adalı arşiv