BARIŞ TERKOĞLU: ERGENEDON DAVASI

İkinci Yeni’nin güzel çocuğudur Turgut Uyar. Tüm şiirlerinde farklı bir ses vardır. “Dünyanın En Güzel Arabistan’ı” kitabındaki şiirleri ise bir...

İkinci Yeni’nin güzel çocuğudur Turgut Uyar. Tüm şiirlerinde farklı bir ses vardır. “Dünyanın En Güzel Arabistan’ı” kitabındaki şiirleri ise bir başkadır. Lirizmin, öykülemenin, yer yer düz söyleşilerin doruğudur. Onların arasında bir öykü şiir vardır ki bana hep Ergenekon Davası’nı hatırlatır. Adı “Akçeburgazlı Yekta’nın Mahkeme Kararını Aldığında Söylediği Mezmurdur.”

Uzun bir şiir. Ama ben size hem hikayeyi anlatayım, hem de şiirden dizeler aktarayım: Sinan ve Gülbeyaz evlidir. Yekta ise onların en iyi arkadaşı. Evlerinde sık sık misafir olur.

“Bana elmadan sıkışmış soğuk sular sunarlardı. Evlerinde oturacak yerim vardı.
Tütün sunarlardı.
Bir dinlenme zamanı birbirimizi duyardık. Alışmak için zorluk çekmezdik. Çünkü karşıt yerlerimiz kalmamıştı bilirdik. Girintilerimiz çıkıntılarımız uygundu. Sussak da ses çıkarmazdık.”

Yekta o evde güzel vakit geçirir. Üçü beraber hoş sohbetler ederler. Ancak bir felaket yaşanır. Yekta, Gülbeyaz’a aşık olur.

“Ben ona, Gülbeyaz kadına, eski yalnızlığımı söylerdim.
Ben söyledikçe eskirdi,
Uzaklaşırdı.
Onunla, Gülbeyaz’la bakışır ısınırdık.
Sonra yanılgan insanlığım başladı.
Birinde üç gece dört gündüz orada, evde kaldım.
Üç gece dört gündüz Sinan’ın yatağında kaldım.
Gülbeyaz’la Allah’ın emri olduk
Ne o beni kandırmıştı,
Ne ben onu baştan çıkarmıştım. İkimizde bildiklerimizin ötesine, bulduklarımızın üstüne çıkmak istemiştik. Bir noksanlığı vardı sanıyorduk bütün onların belki. Ama aslında bütünlüklerimize bahaneydik. Sinan uzaktaydı. Sinan çemberimizin dışındaydı.”

Turgut Uyar, Yekta ile Gülbeyaz’ın hem her şeyden güzel hem utandırıcı aşkını anlatır. Sonunda Yekta, Sinan’ın karşısına çıkar ve “bizi kov” der. Sinan öyle yapmaz. “İnsanların adaletini, yani öcü” arar, onları yakalatır, mahkemeye çıkarır. Ve suçtan gayrı bir yargılama başlar. Mesela artık bir “don davası”dır.

“Benim donumu ve Gülbeyaz’ın donunu
Ve yatağımın örtüsünü
Yüreksiz kişilere gösterip onları güldürdüler.
Halbuki biz o örtülerde yatarken,
Aklımız en ulu yerlerdeydi gücümüz.
Biz o zaman yaptıklarımızın günahını değil, yüceliğini biliyorduk. Bu, iki gücün yeniye varması, bir yeni yaratmasıydı. Bu çiftleşme değil tekleşmeydi. Tekleşmenin bir yönüydü. Yazık bize. O zaman bütün insanlara inanıyorduk. Yıkmak istediler yıktılar. Yazık bize. Herkesin bir gün ağlayabileceği, herkesin varamadığı için kutsallığını bulamadığı bir yere götürülüp, yüreksizleri güldürdüler, bizi alçaltıp ağlattılar. Yazık bize. Olsun, yaptılar şimdi kime sığınalım.

Nereye gitsek o yıkıntı bizimle artık.
Yeniden kursak korkarız.
Bu yıkıntı toz duman. Donumuzu gösterdiler.”

DON DAVASI

Yekta ile Gülbeyaz’ın aşkının yargılanmasının hikayesi böyle. O aşkın yerlere çalınabilmesi için donun gösterilmesi, yatak çarşaflarının sergilenmesidir yapılan yargılama. Çünkü mesele suçu, suçluyu tespit etme değildir. Tıpkı Ergenekon Davası gibi.

Ergenekon savcıları özel hayat konuşmalarının, dedikoduların, küfürlerin dava dosyasına konmayacağını bilmiyor olabilir mi? Elbette hayır, bal gibi biliyorlar. Biliyorlar da neden yapıyorlar? Neden insanların donunu gösteriyorlar?

Birkaç nedeni var…

İlki Gülbeyaz ile Yekta’nın aşkının kirletildiği gibi Soner’in ya da Doğan’ın yazdıklarının itibarsızlaştırılması gereklidir. Bunu akılla, bilgiyle yapamazlar. Telefon dedikoduları, küfürleri ortaya serilir. Yandaş gazetecilerin önüne atılır. Yekta’nın mahkemesi toplumun önünde kurulur. Davanın ne olduğu unutulur. “Yazıklar olsun”lar başlar.

İkincisi ise korkutmaktır. Bütün toplumu, yazanları, ses çıkaranları korkutmak. Soner’le ya da diğerleriyle konuşan herkese “senin farkındayız” demek. Tıpkı Yekta ile Gülbeyaz’ın yargılanmasıyla birçok kapının kapatılması gibi.

Sonuçta bir kez daha görüldü ki bu dava hukuki bir dava değildir. Suçun ya da suçlunun olmadığı, bulunamadığı bir davadır. Aydınların, yazarların, kalemiyle ayakta duranların donunun topluma gösterilerek ayıplanması, gözden düşürülmesi, utandırılmasıdır. Ortada suç olmadığı için zaten böyle de olmak zorundadır.

Emin olun, Yekta bugün yargılansaydı donu ve yatak çarşafı değil, ek klasörleri sergilenecekti.

Çünkü ek klasörler, zamanın donlarından başka bir şey değildir.

Barış Terkoğlu
Odatv.com

turgut uyar ergenekon soner yalçın doğan yurdakul arşiv