Erdoğan’ın Libya özel temsilcisi bakın o gün ne demişti

Müyesser Yıldız yazdı

Ekim-kasımda gündemimiz Suriye'deki Barış Pınarı Harekâtı’ydı. ABD ve Rusya verdikleri sözleri tutmazsa, “sonuna kadar gidilecek, PKK'lı teröristler temizlenene kadar” harekâta devam edilecekti.

Ne ABD ve Rusya sözünü tuttu, ne teröristler temizlendi. “Büyük İsrail” projesinin Suriye ayağı da sessiz sedasız inşa edilirken, 10 Aralık'ta gündeme birden Libya'ya asker gönderme konusu geldi.

Tezkere yarın Meclis'te görüşülecek. Görüşmelerden önce TSK, “x günü” gitmek üzere tüm hazırlıklarını tamamlamış durumda. Ancak Erdoğan'ın apar topar ziyaret ettiği Tunus'tan henüz bir ses seda çıkmadığı için “intikal ve ikmalin” nasıl yapılacağı konusunda ciddi belirsizlik var. Herhalde göç yolda dizilecek!

NATO ZİRVESİ'NDE LİBYA'YLA İLGİLİ NE KONUŞULDU

“Libya'ya asker gönderme 10 Aralık'ta gündeme geldi” dedik.

Öncesinde ne oldu?

3-4 Aralık'ta Londra'da NATO Zirvesi yapıldı. Erdoğan bu zirveye, “NATO, YPG'yi terör örgütü olarak tanımazsa, biz de Baltık Planı'nı bloke ederiz” diye gitti. Sonuçta, NATO, YPG işini komisyona havale ederken, Ankara bir “jest” yapıp, Baltık Planı'na onay verdi.

Zirvede, özellikle Erdoğan, Johnson, Merkel ve Macron'un yaptığı 4'lü görüşmede gündemde bir konu daha vardı; Libya.

O görüşmeden sonra 2011'de “Haçlı seferi” diyerek, NATO'yla birlikte Libya'nın işgâlini gerçekleştiren Fransa’nın şimdiki Cumhurbaşkanı Macron, “Suriye, Libya ve diğer konularda E3 ülkeleri olarak Türkiye ile diyaloğu sürdürmeye karar verdik. 2020'nin ilk üç ayında muhtemelen Türkiye'de tekrar bir araya geleceğiz” dedi.

Şimdi biraz daha geriye gidelim.

26 Kasım'da bir basın toplantısı düzenleyen ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşleri Danışmanı David Schenker, Paris'te ABD, İngiltere ve Fransa arasında yapılan toplantı ve Pompeo'nun İtalyan Dışişleri Bakanı ile görüşmesinde, Libya'daki tüm tarafları ateşkes ve siyasi çözüme zorlama kararının alındığını anlatırken, bölgeyi Rusya ile Wagner güçlerinin istikrarsızlaştırdığını söyledi. Schenker, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu ve Kuzey Afrika sorumlusu Victoria Coates'ın hem BM'nin tanıdığı Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)'nin Başbakanı Sarraj hem de darbeci general Hafter'le görüştüğünü açıkladı.

Yeniden aralık ayına dönelim.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'la görüşmesinden sonra 11 Aralık'ta düzenlediği basın toplantısında, Libya'da müzakere masasına dönülmesi için çalıştıklarını belirtip, Lavrov'a Libya'da silah ambargosu uygulandığını, sadece Ruslar değil, hiçbir ülkenin buraya silah sistemleri sağlamaması gerektiğini hatırlattığını vurguladı.

Erdoğan da 20 Aralık'ta Malezya'dan dönerken, “Libya ve Suriye şu anda önümüzde. Libya'da biz şu anda nasıl bir rol üstleniyorsak, Suriye'de nasıl bir rol üstlendiysek bundan sonraki süreçte de buna benzer rolleri birlikte üstlenmenin kararlılığını ortaya koyacağız. Koalisyon güçleri adı altında Irak'a girdiler mi? Girdiler. Suriye'ye girdiler mi? Girdiler. Yani, 'Bizim ne işimiz var orada' diyorlar mı? Demiyorlar. Aynı şekilde Libya'da, Mısır'ın ne işi var? Libya'da Abu Dabi yönetiminin ne işi var? Hafter meşru bir siyasetçi değil, adam gayrimeşru. Ona meşruiyet kazandırmanın gayreti içinde olanlar var. Serrac ise meşru bir lider” dedikten sonra Wagner güçlerini ve Rusya'yı suçladı.

ABD VE RUSYA NEYİN PEŞİNDE

Özetle sadece İtalya, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri değil, ABD ile Rusya da gırtlağına kadar Libya'da ve birbirlerini suçluyorlar.

Peki iki güç, şimdi asker göndermeyi planlayan Türkiye'yi bu kaotik denklemin neresinde görüyor?

Washington, UMH'yi resmi hükümet olarak tanıdıklarını, ancak çatışmalarda taraf tutmayıp, tüm paydaşlarla görüştüklerini bildirirken, Türkiye ile Libya arasında yapılan anlaşmaları, “İşe yaramaz ve provaktif” olarak değerlendirdi.

5 gün önce Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Sisi arasındaki telefon görüşmesinden sonra yapılan açıklamada da “Trump ve Sisi, Libya’da dış ülkelerin istismarını reddetti. Ayrıca iki lider, Libyalıların kontrolü yabancı aktörlere kaptırmadan önce tüm tarafların çatışmayı çözmek için acil adım atması gerektiği konusunda mutabık kaldı” ifadelerine yer verildi.

Rusya cephesine geçelim.

Putin'e yakın isimlerden Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Konstantin Kosaçev, “Türkiye’nin Libya’ya askeri müdahalesi en kötü senaryo olabilir” dedi. Erdoğan'ın, Wagner'le ilgili sözleri için de, “ilişkilerimizdeki seviye dikkate alındığında, Ankara’dan bu tarz açıklamalar duymak doğru değil” uyarısında bulundu.

Putin ise hem UMH hem Hafter'le temas halinde olduklarını, bu konuyu Macron, Merkel ve Erdoğan'la konuştuğunu belirtip, Rusya ve paralı askerlerin Hafter'i desteklediği iddialarının gerçeği yansıtmadığını savundu. Putin, şunları da hatırlattı:

“Libya'yı bu duruma kimin getirdiğini biliyorsunuz. Rusya, Libya’da silahlı güçlerin kullanılmasına karşıydı. BM Güvenlik Konseyi (BMGK), eski lider Muammer Kaddafi’nin hava kuvvetlerini muhalefete karşı kullanmasını yasaklayan karar almıştı. Buna karşın Batı koalisyonu, BM kararını kaba bir şekilde çiğneyerek Libya’ya karşı uçak kullanmaya başladı. Önceden Libya gelişiyordu ve bu ülkedeki hayat standardı, Avrupa'daki bazı hayat standartlarına yaklaşmıştı. Şimdi ise kaos içinde, tamamen dağılmış vaziyette ve iç savaş sona ermiyor.”

Toparlarsak, ABD'nin Türkiye hedefi ne? Rusya'dan uzaklaştırmak...

Ya Rusya'nın ki? Türkiye'yi, ABD ve NATO'dan koparmak...

Anlaşılan, iki ülkenin Türkiye üzerindeki bu hedeflerinin Suriye’den sonraki yeni arenası Libya olacak.

En garibi de şunlar:

UMH'nin BM tanıdığı için desteklendiği söyleniyor, ama nedense BM Barış Gücü'nün veya Ankara'nın, Libya'nın işgâline katılmasına onay verdiği NATO güçlerinin gidişata müdahelesini istemek yerine, Türk askerine görev biçiliyor!..

Daha geçen hafta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Libya'yı da Suriye yapmak istiyorlar”, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da “süreç giderek yaklaşık 3 yıl önceki Suriye'deki tabloya benziyor” dediği halde, Suriye'den hiç ders çıkarılmamışçasına koşar adım Libya'ya gidiliyor!

ERDOĞAN'IN LİBYA ÖZEL TEMSİLCİSİ NE DEMİŞTİ

Suriye-Libya benzerliğine dikkat çekilmişken;

Hatırlanacaktır, geçen yıl Kasım ayında İtalya'nın Palermo kentinde düzenlenen Libya Konferansı'nda bir olay yaşandı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın başkanlığındaki heyetimizin katıldığı bu Konferans öncesinde UMH'nin Başbakanı Sarraj ve General Hafter'in yanı sıra Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Rusya Başbakanı Medvedev, İtalya Başbakanı Conte, BM Temsilcisi Ghassan Samale, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ile Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian, Türkiye ve Katar'ı dışlayarak, “Akdeniz'in kahramanları Libya için bir arada” diyerek, gayrı resmi bir toplantı yaptı. Heyetimiz de bu duruma tepki göstererek, Palermo'yu terk etti.

İşte bu olaydan sonra Türkiye'nin Libya Özel Temsilcisi Emrullah İşler, “Libya sorunu ne zaman çözülür” şeklindeki bir soru üzerine şunları söyledi:

“Libya, Suriye ve Yemen sorunundan bağımsız çözümlenemez. Suriye’de sorun çözülürse, o zaman Yemen ve Libya’daki de çözülür. Çünkü tüm bu yerlerdeki sorunlarda aktörler aynı.”

Hemen dibimizdeki Suriye sorununu çözemediğimize göre, acaba Libya'ya nasıl çözeceğiz?

Şayet Libya tezkeresiyle hedeflenen; Suriye'yi, ABD'nin yaptırımlarına karşı İncirlik ve Kürecik'i kapatma sözlerini ya da ülkedeki ekonomik sıkıntıları unutturmak değilse, 1 Mart tezkeresi kadar önemli bir badireyle karşı karşıyayız demektir.

İşin ucu Rusya'yla iplerin kopması, yani ABD'nin bastırdığı S-400 füzelerinin depolarda kalmasına, ABD’nin de Kıbrıs'a müdahil olmasına kadar varabilir!

Hem Kıbrıs'ta hem Akdeniz'de Rum, Yunan, Mısır ve İsrail planlarına destek veren ABD'nin Dışişleri Bakanı Pompeo'nun 7 Ocak'ta Kıbrıs'a giderek, Anastasiadis ve Akıncı ile bir araya gelecek olması, çok kritik bir gelişme değil mi?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Erdoğan’ın Libya özel temsilcisi bakın o gün ne demişti - Resim : 1

Müyesser Yıldız libya Erdoğan arşiv