Erdoğan'ın açıklamasında iki konuyu anlamadım

Müyesser Yıldız yazdı

Erdoğan'ın Afrika gezisinde gazetecilere yaptığı açıklamalarda iki konuyu anlayamadım.

Birincisi, çok tartışılan son KHK ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı'nın Cumhurbaşkanlığı'na bağlanması meselesi. Erdoğan'ın bu karara ilişkin açıklaması şöyle:

“Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile ilgili Başbakan olarak 11 yıllık tecrübem var. 11 yıl toplantılara başkanlık ettim, nerelerde aksama var, nerelerde yok, yakından gördüm. Sistemin birlikte çalışması lâzım. Yani birbirinden ayrıldığı zaman netice almak zorlaşıyor. Şu anda Havelsan, Aselsan, TAI vs. hepsi kendi başına bir hegemonya oluşturdukları zaman netice almak mümkün olmuyor. Buraları da FETÖ istila etmişti. Ne kadar temizlik yaparsanız yapın, hâlâ oraların hücrelerine kadar sinmişler, girmişler. Bahsettiğim kurumlar, bu ülkenin en güçlü üniteleri, kuruluşları. Bu işi şöyle bir merkeze bağlayalım, bağlarken de Başbakan da savunma sanayisinde icra komitesinde olacak. Konsey içinde İçişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı ve Savunma Sanayii Müsteşarı var. Yedi kişilik bir ekiple bunu böyle yöneteceğiz. Buradan seri kararlar çıkarmak ve çok başlılığı ortadan kaldırıp süratle netice almak istiyoruz.”

Anlamadığım şunlar:

Birincisi; Sözkonusu kurumları “FETÖ” istila etmişse ve ne kadar temizlik yapılmış olursa olsun hâlâ varlarsa, Cumhurbaşkanlığına bağlanınca nasıl bir mücadeleyle temizlenecekler?.. Ve ülkenin en kritik kurumunda bugüne kadar bu temizliği yapmayan/yapamayan siyasiler ile bürokratlar kimlerdir, bunlardan hesap sorulacak mı?

İkincisi; Savunma Sanayii İcra Komitesi zaten Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve Savunma Sanayii Müsteşarı'ndan oluşuyor. Dahası komiteye İçişleri Bakanının da katılması 29 Ekim 2016'da çıkarılan 676 sayılı KHK ile gerçekleşti. Ekip anlamında değişen nedir?

Üçüncüsü; Savunma Sanayii İcra Komitesi'nin görevleri arasında, “Savunma sanayii ile ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak” ve “Cumhurbaşkanı tarafından verilen diğer görevleri yapmak” da vardı. Öyleyse neden Cumhurbaşkanlığı'na bağlandı?

Tek fark; Savunma Sanayii İcra Komitesi Başbakanın başkanlığında toplanıyordu, artık Erdoğan'ın başkanlığında toplanacak. Atamalarda ve kararlarda Erdoğan belirleyici olacak!..

“Savunma Sanayii Müsteşarlığı Cumhurbaşkanlığına bağlandı, MSB devreden çıktı” deniliyor.

Sanki devreden çıkarılan daha çok Başbakan Binali Yıldırım... Aynen MİT Müsteşarlığı'nda olduğu gibi...

Tamam, Başkanlık sistemi adım adım kuruluyor; Ancak MİT'in Cumhurbaşkanlığına bağlanmasında Başbakan Yıldırım ile Müsteşar Hakan Fidan arasında yaşanan sorunların etkili olduğu da bir gerçek.

Uzun süredir Yıldırım ile Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli arasında da sorunlar olduğu konuşuluyordu. Acaba, Savunma Sanayii ile ilgili düzenlemenin bir sebebi de bu mudur?

28 ŞUBAT'TA YENİDEN YARGILAMA YOK Kİ

Erdoğan'ın açıklamasında anlamadığım ikinci konu ise 28 Şubat davasıyla ilgili değerlendirmesi. “28 Şubat için ‘FETÖ’nün kumpas davası, FETÖ’cü savcının iddianamesi diyenler de oldu. Bundan rahatsız olanlar da var. Sizin düşünceleriniz nedir?” şeklindeki bir soru üzerine şunları söyledi:

“28 Şubat’ın yanında olan bir kesim var. Bir de karşısında olan bir kesim var. Cumhurbaşkanı olarak bana düşen nedir? Sadece izlemektir, meselenin takibidir ve ‘Gereği neyse bunu yargı yapar’ demektir. Ama FETÖ’cü savcı demeyelim o sürece, bir veya daha fazla. Olayın sadece savcı boyutu da yok. Şu anda bu sürecin içinde olup beraat edenler var. Beraat etmeyip, şu anda yargı süreci devam edecek olan isimler var. İşlerine geleni kabul ediyorlar, işlerine gelmeyeni reddediyorlar. Böyle bir anlayış olmaz. Onların o kararı veren savcıları Türkiye’de değil, yurtdışında kaçak. Bunları niye dile getirmiyorlar? Bunları da dile getirsinler. Ortada öyle ciddi bir kombinasyon vardı ki, bu kombinasyonla birlikte o zaman bu adımlar atıldı. 28 Şubat bu şekilde yapıldı. Şu anda da yargı, buradaki bu sıkıntıyı, yanlışı gördü, bu suretle tekrar bu işi masaya yatırdı. Yargılama süreci tekrar başlamış oldu. Siz her verilmiş cezayı masaya yatıramazsınız. Ancak bunlar vatana ihanet gibi ağır suçlar olacak ki, ancak o suçların süresi yoktur, tekrar onlar masaya yatar. Burada da böyle bir durum söz konusu. Durum bu hale gelince yeniden dosyalar gündeme geldi. Yargılama süreci tekrar başlamış oldu. Biz diyoruz ki, ‘Yargı burada adil bir şekilde kararını versin işi sonuçlandırsın’. Onların hışmına uğrayıp ölenler var, isimleri olup da öldüğü için şu anda yargı sürecinin içine girmeyenler var. Tarih en büyük şahittir.”

Erdoğan'ın sözlerinin devamına geçmeden önce anlamadığım hususları sırasıyla aktarayım.

1- 28 Şubat iddianamesini hazırlayan savcı Mustafa Bilgili “FETÖ üyeliğinden” tutuklandı. Gerçi kendisine 28 Şubat soruşturmayla ilgili herhangi bir suçlama yöneltilmedi, daha çok Kozmik Oda operasyonundan sorgulandı. Ancak Bilgili ifadesinde de gerek 28 Şubat, gerekse Kozmik Oda operasyonun nasıl iktidar ve Genelkurmay'la koordineli yapıldığını, bu soruşturmalar sırasında firari “FETÖ”cü TÜBİTAK bilirkişisi Ünal Tatar'la neden çalıştığını, ayrıca Ankara'daki Gezi olaylarının başarısız olması için neler yaptığını anlattı. Ağabeyinin Hatay'da AKP'nin ilk kurucularından olduğunu ve halen aynı partide siyasi faaliyetlerine devam ettiğini de vurguladı vs. Şimdi Erdoğan, “FETÖ'cü savcı demeyelim o sürece” sözleriyle bir anlamda Mustafa Bilgili için “FETÖ'cü değil” kararı vermiş olmuyor mu?

2- “Olayın sadece savcı boyutu da yok. Şu anda bu sürecin içinde olup beraat edenler var. Beraat etmeyip, şu anda yargı süreci devam edecek olan isimler var. İşlerine geleni kabul ediyorlar, işlerine gelmeyeni reddediyorlar. Böyle bir anlayış olmaz” diyor. Oysa 28 Şubat davasında henüz beraat eden yok. Sadece savcı mütalaasını verdi ve 60 kişi için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isterken, 39 sanığın da beraati yönünde görüş bildirdi. Acaba Erdoğan -Görevinin izlemek ve takibini yapmak olduğunu söylese de- dava sürecini mi bilmiyor, yoksa savcının mütalaasını “karar” mı sayıyor?

3- “Onların o kararı veren savcıları Türkiye’de değil, yurtdışında kaçak. Bunları niye dile getirmiyorlar? Bunları da dile getirsinler” ifadesinden ise inanın hiçbir şey anlamadım. 28 Şubat dönemindeki savcıları kastediyorsa, kaçak olan kim? 28 Şubat davasının savcılarını kastediyorsa, ikisi tutuklu. Anayasa, yasa ve Yargıtay'ın İlker Başbuğ kararına göre, davanın Anayasa Mahkemesi'nde görülmesi gerektiği yönünde mütalaa veren savcı ise görevden alındı.

4- “Ortada öyle ciddi bir kombinasyon vardı ki, bu kombinasyonla birlikte o zaman bu adımlar atıldı. 28 Şubat bu şekilde yapıldı. Şu anda da yargı, buradaki bu sıkıntıyı, yanlışı gördü, bu suretle tekrar bu işi masaya yatırdı. Yargılama süreci tekrar başlamış oldu. ” sözlerini de anlamadım. Şöyle ki, 28 Şubat davasının konusu, “Hükümete darbe yapılıp yapılmadığı”... 28 Şubat sürecindeki “mağduriyetler” ve bunların ortadan kaldırılması değil... Yani bu anlamda yargılama süreci yeniden başlamış değil. Erdoğan ardından, “Siz her verilmiş cezayı masaya yatıramazsınız. Ancak bunlar vatana ihanet gibi ağır suçlar olacak ki, ancak o suçların süresi yoktur, tekrar onlar masaya yatar. Burada da böyle bir durum söz konusu. Durum bu hale gelince yeniden dosyalar gündeme geldi. Yargılama süreci tekrar başlamış oldu” diyor ki, o zaman da bizatihi 28 Şubat davasında yeniden yargılamayı kastettiği sonucu çıkıyor. Oysa bu dava hiç kesintiye uğramadı, Mustafa Bilgili'nin hazırladığı iddianame üzerinden kesintisiz 93 celse yapıldı ve mütalaa aşamasına gelindi. Acaba Erdoğan, son atanan mahkeme başkanı ve sadece 4 celseye katılan savcının dönemini “yeniden yargılama” olarak mı görüyor?

5- Bir yandan, “Cumhurbaşkanı olarak bana düşen nedir? Sadece izlemektir, meselenin takibidir ve ‘Gereği neyse bunu yargı yapar’ demektir... Biz diyoruz ki, yargı burada adil bir şekilde kararını versin, işi sonuçlandırsın” sözleri. Öte yanda, “Onların hışmına uğrayıp ölenler var, isimleri olup da öldüğü için şu anda yargı sürecinin içine girmeyenler var. Tarih en büyük şahittir” ifadeleri... Kızlarının bu davada müdahil olması... Hepsi bir yana; “Bunlar vatana ihanet gibi ağır suçlar olacak ki, ancak o suçların süresi yoktur, tekrar onlar masaya yatar. Burada da böyle bir durum söz konusu” demek, 28 Şubat davasında “hükmün” açıklanması olmuyor mu?

Erdoğan'ın sözlerinin devamına gelince;

Savcının mütalaasında medyaya da atıf olduğu hatırlatılıp, 28 Şubat'ın “sivil ayağına” ne olacağı sorulduğunda, “Beni yargı makamına oturtmayın. Şair diyor ya: ‘Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım.’ Elbette mazlumların, mağdurların yanında oluruz” dedi.

Biliyor musunuz, sadece 28 Şubat iddianamesini değil, “sivil ayakla” ilgili iddianameyi hazırlayan isim de eski savcı Mustafa Bilgili'ydi. Bilgili ifadesinde bu konuda şunları söyledi:

“Kamuoyunda '28 Şubat soruşturması' olarak kamuoyunda bilinen soruşturmanın iddianamesinin tanziminden sonraki süreçte 28 Şubat soruşturmasının basın, gazeteciler ayağı, ekonomik ayağı ve üniversiteler ayağı ile ilgili olarak da Başsavcı Vekili Murat Esen tarafından ben, Hüseyin Şahin, Sadık Bayındır ve Durak Çetin soruşturma yapmakla görevlendirilmiştik.”

Bu iddianamenin akıbeti mi; Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nda bekliyor.

Anlaşılan, günü geldiğinde savcısı “FETÖ üyeliğinden” tutuklu o iddianameye de itibar edilecek.

Bizzat devletin başı, “FETÖ”cü olmadığını açıkladığına ve 28 Şubat davasıyla ilgili “hükmü” duyurduğuna göre, Mustafa Bilgili'nin derhal tahliye edilmesi, hatta iade-i itibarla “sivil ayak” soruşturmasının başına getirilmesi gerekmez mi?!.

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Tayyip Erdoğan khk arşiv