Erdoğan niye o kelimeyi kullanmıyor

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Türk Milleti'ne suikast” diye nitelendirdiği Sevr'in 98'inci yıldönümündeyiz...

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Türk Milleti'ne suikast” diye nitelendirdiği Sevr'in 98'inci yıldönümündeyiz.

Bu vesileyle Türk Tarih Kurum Başkanı Prof. Dr. Refik Turan ilginç bir “açılım” yapıp, okul kitapları ve çeşitli kaynaklarda Sevr'in “Antlaşma” değil, “Belge” olarak anılması için girişimde bulunacaklarını söyledi. Antlaşmaların devletlerarası karşılıklı kabule ve imza altına almaya dayalı belgeler olduğunu, tek taraflı dayatmayla hazırlanan Sevr'de ise böyle bir şeyin söz konusu olmadığını vurgulayan Prof. Turan, bu nedenle Sevr'in bizim için bir antlaşma niteliği taşımadığını savundu.

Emekli Büyükelçi Onur Öymen bu açılımı, “Osmanlı'nın hatasını yumuşatma çabası” sözleriyle eleştirip, şunları söyledi:

“Belge, hem Meclis hem de Padişahın onaylamaması sebebiyle yok hükmüne dönüştü. Onaylanmadığı muhakkak. İmzalandı. Bunun resimleri her yerde var. Buna belge demek çok zor. Antlaşmaların bir imza süreci, bir de onay süreci vardır. Onay sürecinden geçmemiş anlaşma, bu ayrı bir şey. O tarihte Meclis-i Mebusan kapalı. Bu nedenle görüşülemiyor ve Padişaha sunulamıyor. Ankara'da TBMM antlaşmayı kınıyor. 19 Ağustos 1920'de bu antlaşmayı imzalayan ve olumlu oy kullananlar vatan haini ilan ediliyor. Daha sonra 24 Nisan 1924'te antlaşmayı imzalayanlar yurttaşlıktan çıkarılıyor. Bunlar ortadayken, 'Bu antlaşma imzalanmamıştır, yoktur, kağıttır' demek olur mu? Osmanlı'nın hataları var.”

ERDOĞAN ÖNCE “ANTLAŞMA” DEDİ

TTK Başkanı Prof. Turan'ın bu “açılımı” ile ilgili tartışmaları tarihçilere ve konunun uzmanlarına bırakıp, Erdoğan'ın Sevr hakkındaki ifadelerindeki değişime bakalım.

Saray'a çıktığından beri Sevr'e birçok kez atıf yapan Erdoğan, 3 Kasım 2014'te Bezmialem Vakıf Üniversitesi'nin Akademik Yıl Açılış Töreni’nde o vakitler gündemde olan Ay el Arap (Kobani) olaylarına değindikten sonra şöyle konuştu:

“Bir asır sonra burada tüm dünyaya bir kez daha hatırlatmak isterim; Biz, Sevr Antlaşmasını yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz. İçeride ya da dışarıda, Türkiye’ye bunun dışında farklı gözle bakanlar varsa, bakış açılarını değiştirsinler. Biz kendi gündemimizi kendimiz belirleriz. Bir satranç oyuncusunun ustalığıyla, tarihten, ecdattan ve medeniyetimizden aldığımız tecrübeyle, politikalarımızı biz kendimiz belirleriz. Asparagasla, yalan haberlerle, algı operasyonlarıyla Türkiye’ye istikamet çizmeye çalışanların hevesleri kursaklarında kalır ve kalacak.”

Erdoğan bundan 2 ay sonra bir kez daha Sevr'den “Antlaşma” olarak söz etti. 6 Ocak 2015'te 7. Büyükelçiler Konferansı’na katılan büyükelçiler onuruna verdiği yemekte, “Sizler, tarihiyle büyük, kültürüyle, medeniyetiyle büyük, özellikle de İstiklal mücadelesi ve o mücadelenin ardından kazandığı zaferiyle büyük bir devletin elçilerisiniz. Bizim hiçbirimizin üzerinde Mondros Anlaşması'nın, Sevr Anlaşması'nın izi, gölgesi, baskısı olamaz” dedi.

Sonraki süreçten bugün kadar ise şu ifadeleri kullandı:

“Sevr... Sevr şartları... Bize Sevr'i dayattılar, Lozan'a razı olduk... Sevr'i paçavraya çevirmeyi başardık... Bugün de adı konulmamış bir Sevr tehdidiyle karşı karşıyayız... Sevr, bugünkü Türkiye’yi 7-8 parçaya bölen haritasıyla bize biçilen asıl misyonun ifadesidir... Haçlı Seferlerinin, Moğol İstilasının, Sevr’in yarım bıraktığı işi, bu kez terör örgütü üzerinden tamamlamak istiyorlar... Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzandığımız zafer günlerinden boynumuza Sevr kemendinin geçirilmeye çalışıldığı kara günlere kadar her dönemde, mücadelemizin de samimiyetimizin de şahidi işte bu bayraktır...”

“BELGE” DİYEN DE ERDOĞAN

İki kez “Antlaşma”, sonra sadece “Sevr”...

Ancak bunlar arasında bir kez farklı bir tanımlaması daha oldu.

18 Mayıs 2017'de TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında, AB sürecinin devam ettiğini ve bölgemizde yaşanan gelişmelerin bir asır önce hazırlanan planların aynen devrede olduğunu gösterdiğini anlattıktan sonra şunu söyledi:

“Bu planlarda Türkiye’nin payına düşenin ne olduğunu aslında Sevr belgesinden hepimiz çok iyi biliyoruz.”

Görüldüğü üzere Sevr için “belge” ifadesini kullanan da Erdoğan olmuş.

Türk Tarih Kurumu, 15 ay sonra durumdan vazife mi çıkardı bilinmez, ama Sevr dört koldan kapımıza dayanmışken, “Meleklerin cinsiyetini tartışma” niteliğindeki bu açılımın sebebini merak etmemek elde değil!..

Ki, TTK Başkanı Prof. Dr. Refik Turan da, “Belki bir ayrıntı gibi görünebilir, ama önemli” diyor. Sebebini de şöyle açıklıyor:

“Sevr bizim için hedefine ulaşamamış bir kötü niyet belgesidir. Sevr'de gördüğümüz o niyet bugün de ölmedi. Bugün de maalesef Diyarbakır Sur'da açılan hendeklerde, 15 Temmuz'daki darbe girişiminde, anne ve bebeğinin Hakkari'de şehit edilişinde, Kandil, Afrin, Münbiç'te bu ister DEAŞ ister PKK/YPG olsun Türkiye'yi boğmaya yönelik eller görünmekte. Bunlar 100 yıl önceki niyetlerin devam ettiğini, 100 yıl önce bu niyetleri taşıyan mahut vücutların hala Türkiye'yi hedef aldığını gösteren unsurlardır.”

Bu tabloyu gören, anlatan bir aydının öncelikle sorgulaması gereken nedir?

“Türkiye'yi boğmaya yönelik o ellerin” baş patronu ABD'ye gönderdiğimiz heyetin nasıl bir anlaşmanın peşinde olduğu mudur?

Yoksa Sevr'in adı mıdır?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Müyesser Yıldız odatv arşiv