Erbakan’a “manyak” “boynu vurulmalı” diyen ünlü İslamcı yazarlar kim

Hükümet-Cemaat kavgası, son ayların en çok gündemi meşgul eden konusu. Çoğu insan, nasıl olur da aynı kulvarlardan gelen, 12 yıl boyunca etle tırnak...

Hükümet-Cemaat kavgası, son ayların en çok gündemi meşgul eden konusu. Çoğu insan, nasıl olur da aynı kulvarlardan gelen, 12 yıl boyunca etle tırnak gibi iç içe olan iki yapının birbirlerine karşı böyle amansız mücadele etmesine şaşıyor. Oysa Türkiye’nin tarihi, cemaat ve parti kavgasıyla dolu.

Cemaat ve parti, birbirlerine etkileyen, birbirlerinden güç alan ama her zaman da birbirlerine hakim olmaya çalışan iki yapı olageldi. O yüzden de İslami cemaatlerle, İslami partiler arasında hem birbirlerine ihtiyaç duydular, hem de kavgaları eksik olmadı.

Cemaatler, ezelden beri CHP düşmanlığında ıttifak etti ama genelde partilerle kavga içine pek girmedi. Ama ne zaman Erbakan MNP’yi kurdu, o zaman cemaatler “CHP’nin payandası” gördükleri İslami parti MNP’ye ve lideri Erbakan’a kıyasıya savaş açtılar. MNP kapatılınca en çok sevinenler de cemaatler oldu.

MNP’den sonra Erbakan’ın ikinci partisi MSP kurulunca ve bu parti Anadolu’dan beklenmedik destek alıp MNP’den daha güçlü hale gelince, etkinliklerin azalacağını düşünen Cemaat önderleri çok şiddetli savaş ilan ettiler. Öyle ki MSP’nin yeşil komünsit olduğunu, CHP’nin bu partiyi gizliden destekleyip Müslümanların oy vermesi gereken Demirel’in AP’sini bölmeyi, memleketi kızıl komünistlere teslim etmeyi amaçladığını iddia ettiler.

CEMAAT LİDERLERİ VE BAZI İSLAMCI YAZARLARIN ERBAKAN NEFRETİ

Cemaat önderleri, kendileri varken Erbakan’ın liderliğine tahammül edemiyorlardı. Sadece cemaat önderleri değil, İslami kesimi etkileyen kimi yazarlar da “Müslümanların kendilerine olan teveccühünü” kendine yönelten Erbakan’a kin kusuyordu. Hatta MSP’nin fikir babası sayılan, partili kitlelerin ideologu Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Şevket Eygi gibi isimler de nefret kusan yazılar yazıyorlardı. MSP’ye yönelik ilgi arttıkça, onlar daha da öfkeli yazılar yazıyorlardı.

Nitekim MSP’nin katıldığı ilk seçimde CHP ve MSP başarılı oldu. Ecevit'li CHP oyunu yüzde 33.3'e çıkarırken, ilk kez seçime giren Erbakan'ın partisi MSP de 11.8 oy alarak 48 milletvekilliği kazandı. MSP'nin aldığı bu sonuç bütün İslamcı çevreleri mutlu etti. AP, CGP ve MHP seçimin mağlupları oldu. Solcularla-İslamcılar ilk kez bir hükümette yer aldı, Ecevit Başbakan, Erbakan Başbakan Yardımcısı oldu.

Ancak..

MSP'nin CHP ile koalisyon kurması cemaat ve tarikat çevrelerinde soğuk duş etkisi meydana getirdi. “Yıllarca düşman görülen, uğruna mücadele edilen CHP ile MSP, nasıl birlikte olabilir?” görüşü yaygınlaştı. AP ile hükümet kurmak varken CHP ile hükümet kurmak gafletti, davaya ihanetti.

Bu eleştirileri en çok, “bugünün en küçük cemaati ama o dönemin en büyüğü olan” Yeni Asya cemaati dile getirdi. Ellerine MSP ile mücadele etmek için müthiş bir koz geçmişti ve bu kozu sonuna kadar kullanarak diğer dini çevreleri de etkilediler.

Ayrıca sağ kesimin en büyük gazetesi Tercüman'ın dışında, Yeni Asya dini çevreleri etkileyecek tek gazete konumundaydı. Çünkü 12 Mart, Yeni Asya gazetesine dokunmazken, Mehmet Şevket Eygi'nin Bugün ve Sabah gazetelerini kapatmış, Eygi de yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştı. Eygi'nin yurt dışına kaçması ve bu yüzden dini çevrelerin gözünden düşmesi de Yeni Asya cemaatine yaradı.

CHP-MSP hükümeti kurulduktan sonra Af Kanunu gündeme gelince Yeni Asya camiası ve diğer dini çevreler ayağa kalktı. Af Kanunu, onlara göre “komünistlerin af edilmesi” demekti. MSP dini çevrelerin yoğun baskısıyla karşı karşıya kaldı. Nurcu kökenli milletvekilleri, Ahmet Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu gibi isimler ne yapacaklarını bilemez hale geldiler.

Süleyman Demirel de, Erbakan ve arkadaşlarını sıkıştırmak için Af Kanunu aleyhinde yoğun bir kampanya yürüttü. Bütün bu baskılara rağmen MSP-CHP Af Kanunu konusunda anlaştılar. Kanun, Meclis'in gündemine geldi. Maddeler birer birer çıkmaya başladı. İslamcıları hedef alan 163. madde Meclis'ten geçti, solcuları hedef alan maddelerden 146.madde de af kapsamına alındı. İş, solcuları kurtaracak asıl kritik noktaya, 141-142. maddelere gelince MSP içindeki Nurcu kanat karşı çıktı. 141 ve 141. maddenin af kapsamı dışında kalması için Ahmet Tevfik Paksu ve 21 arkadaşı, muhalefetle birlikte bu maddelerin aleyhinde oy kullandılar. Kanun çıktı ama, solcuların çoğu af kapsamı dışında kaldı.

Bunun üzerine Ecevit af konusunu Anayasa Mahkemesi'ne götürdü ve Anayasa Mahkemesi, 141 ve 142. maddenin de af kapsamı içine alınmasına karar vererek solcuların salıverilmesini sağladı.

Af çıkınca bütün sağ kesim ve dini çevreler MSP'ye yüklenmeye başladı.

Komünistlere affın Ecevit ile Erbakan tarafından çıkarıldığı iddiaları yayıldı. Cemaatler ve tarikatlarda, komünistlerin Erbakan'ın yüzünden cezaevlerinden salıverildiği görüşü hakimdi.

Bu hadise bazı dini kesimleri Yeni Asya cemaatinin çizgisine çekti. AP'nin MSP'ye tercih edilmesi görüşü kabul gördü. Af Kanunu sonrası MSP'de ortaya çıkan Nurcu-Nakşi çekişmesi uzun yıllar devam etti. Ancak Erbakan, ipleri hiç bir zaman elinden bırakmadı.

O dönemin en küçük nurcu cemaati diye bilinen İzmir'deki Fethullah Gülen çevresi ile Yeni Asya cemaati birbirlerine yakınlaştılar. Fethullah Gülen'in “Hitabet Çiçekleri” adlı bir kitabı Yeni Asya yayınları arasında yayınlandı.

Yeni Asya cemaati için asıl kazanım, MSP'ye kayan Nurcuların büyük oranda MSP'den uzaklaşmış olmalarıydı.

CHP-MSP hükümeti sırasında gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatı ve İmam Hatip Okullarının açılmasına rağmen cemaat ve tarikatlar MSP'ye mesafeli kalmaya devam ettiler.

MEHMET ŞEVKET EYGİ, ERBAKAN'A MANYAK DİYOR

Necip Fazıl Kısakürek ve çıkarılan aftan sonra Türkiye'ye geri dönen Mehmet Şevket Eygi de, aftan yararlanmasına rağmen çıkardığı “Büyük Gazete” de Erbakan için çok ağır yazılar kaleme aldılar.

Mehmet Şevket Eygi, isim vermeden hitap ettiği Erbakan'a “manyak” diyen bir yazı yazdı.

“Gurur, kibir, nefsaniyet, riya, nifak içindesin. Ve işin kötü tarafı, bütün bu helak edici sıfatlara dindarlık perdesi altında sahipsin. Etrafına üç-beş safdil ve tecrübesizi toplamışsın ve onlara liderlik taslıyorsun. Reis olmak ihtirasını, emretmek manyaklığını tatmin için onları alet ediyorsun. Başkanlık elinden gidecek diye korku ve telaş içindesin.

Mutevazi ol, manyaklığı terk et!..” (Büyük Gazete, 5 Mayıs 1976, sayı 2, sayfa 11)

Bu tür eleştiri ve saldırılar MSP'lileri müthiş bunaltıyordu.

İşte bu “herkes bize düşman” duygusu MSP'lileri birbirine kenetledi. Onlar da herkese düşman oldular: CHP komünist, AP mason, cemaatlerin çoğu gafildi, Nurcular bile bile küfre hizmet etmekteydi...

SÜLEYMANCILARDAN MSP'YE SAVAŞ

Af Kanunu yüzünden başta Nurcular olmak üzere dini çevrelerin hışmına maruz kalan MSP'liler, bu sefer de İmam Hatip Okulları'nın açılması yüzünden Süleymancıların hücumlarına uğradı. Hatta Süleymancılar, yürüttükleri kampanya ile MSP'liler için tam bir baş belası oldular.

O güne kadar sessiz sedasız, kendi halinde Demirel’e destek olan Süleymancılar, Kur'an Kursları ve imamları vasıtasıyla köylere varıncaya kadar örgütlenen bir gruptu. Köy imamları, genellikle Süleymancıların Kur'an Kurslarından yetişme imamlardı. Ama CHP-MSP koalisyonu döneminde İmam Hatip Okulları tekrar açılınca, imam olma hakkı yalnızca bu okullardan mezun olanlara tanındı. Bu da, Süleymancılar'ın imam olma imtiyazını elinden aldı.

Bu yüzden Süleymancılar bütün güçleriyle her yerde, özellikle de kasaba ve köylerde MSP'lilerin aleyhinde faaliyet gösterdiler. Süleymancılar her ortamda iddialarını sürdürdüler: ‘MSP imamların ekmeğiyle oynuyor, Kur'an Kurs'larına kilit vuruyor, komünistlerle iş birliği yapıyordu. İmam Hatip okullarından imam hatip değil, imam hatap (odun imam) yetişiyor. Onların imamlığı caiz değil, gerçek imamları Süleymancılardan yetiştiriyor.’

Süleymancıların bu yoğun propagandası, MSP'nin kırsal kesimde oy kaybetmesine neden oldu.

NECİP FAZIL KISAKÜREK: “ERBAKAN'IN BOYNU VURULMALI”

MSP'nin fikir babası sayılan ve MSP kitlesinin ideologu kabul edilen Necip Fazıl Kısakürek de MSP'ye karşı öfkeliydi. Eleştirileri Mehmet Şevket Eygi kadar acımasız ve ağırdı. Ona göre, Erbakan ‘Şeriatın başbelası’ydı, ‘deli’ydi ve ‘ruh hastası’ydı.

Hatta Erbakan ‘boynu vurulması gereken’ biriydi...

Şöyle diyordu Kısakürek: “Söyletmen vurun!..’ gibi bir yobazlığa düşmenin hak olabileceği bir vaziyet var mıdır, olabilir mi?

Vardır ve olabilir! Bedahet halinde bir vicdan sesi olarak ‘vurun, susturun!’ nidası yalnız batılı susturmakta hak kazanır.

Söyletmen vurun! Bu adamın ne söyleyeceği, ne söyleyebileceği evvelden malumdur. Lisanı, üslubu, lügatçesi, diyalektiği, kıyas unsurları, hokkabazlığı, hicabsızlığı, vicdansızlığı, gerçekleri tersine çeviriş ve çevresine yutturuşiyle çepçevre bir malum...

Söyletilmeden, söz söylemeden manevi boynunun vurulması gereken tek adam odur.

Nasıl öteceği evvelden bilinen kargaya söz hakkı verilmez.” (Rapor 7/9, sayfa 180-181, Büyükdoğu yayınları)

Necip Fazıl bununla da kalmadı. MSP'nin yayın organı Milli Gazete'ye “Erbakan'ın Tımarhanesi”, Milli Gazete'de çalışanlara da “Erbakan Tımarhanesinin Delileri” diyen yazılar yazdı.

Necmettin Erbakan tımarhanesinin zavallı delileri!.. Size acıyorum!..” (Rapor 7/9, sayfa: 73, Büyükdoğu yayınları)

Mehmet Şevket Eygi de gazetesinde aynı tarzda saldırılarını sürdürdü. Bir yazısında Erbakan'ı manyaklıktan megolamanyaklığa terfi ettirdi.

“İslam cephesi bir milyonluk bir orduya benziyor. Bunun 500 bini büyük mücahit mareşal rütbesinde. 100 bin orgeneral, 80 bin korgeneral, 70 bin tümgeneral, 60 bin tuğgeneral... Nihayet geriye bir kaç yüz rütbesiz nefer kalıyor.

Evvela bu gülünç duruma son vereceğiz. Bir tek mareşal, bir kaç kurmay... gerisi itaatkar asker.

Ama megalomanyak mareşal istemiyoruz.” (Büyük Gazete, 2 Haziran 1976, sayı 8, sayfa: 14)

Aynı tarz yayınlar Yeni Asya gazetesinde de görülüyordu. Daha önceleri siyasi konulara açıkça girmeme tavrına sahip olan Yeni Asya cemaati, Mehmet Kutlular idareyi ele aldıktan sonra tamamiyle bir parti yayın organı haline geldi.

Yeni Asya Gazetesi'nde MSP yerilmekte, AP övülmekteydi. Gazetenin ve yazarlarının boy hedefinde Erbakan ve MSP vardı.

Bu kavgalar hiç bitmedi. Nurcular, Süleymancılar, Mücadeleciler ve ideolog yazarlar, Erbakan’a neredeyse ölümüne kadar savaştılar. Erbakan onların aleyhinde bir şey dememesine, “onlar da bizim kardeşlerimizdir” şeklinde karşılık vermesine rağmen bu savaş hiç bitmedi.

28 Şubat döneminde, 28 Şubatçılarla birlikte hareket eden ve her konuşmasında Erbakan’ı eleştiren Fethullah Gülen’e bile sitem etmemiş, gazetecilerin “Gülen’le görüşmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna, “Evet Gülen kardeşimizle günde beş vakit namazlarda görüşüyoruz” cevabını vermişti.

Bugünün AKP-Cemaat savaşının şiddeti, geçmişteki kırk yıllık savaşların şiddetlerinden geliyor.

Asiye Güldoğan

[email protected]

@AsiyeGuldogan

Odatv.com

asiye güldoğan necmettin erbakan necip fazıl kısakürek arşiv