EL İSTİHBARATI İLE PKK BİTER Mİ

Başkomutan Abdullah Gül vakti zamanında, Çekiç Güç’ü şöyle tarif etmişti: “Bu Çekiç Güç vasıtasıyla uzun vadede yapılmak istenen, bugünkü Kürt...

Başkomutan Abdullah Gül vakti zamanında, Çekiç Güç’ü şöyle tarif etmişti:

“Bu Çekiç Güç vasıtasıyla uzun vadede yapılmak istenen, bugünkü Kürt kardeşlerimizin bulunduğu toprakların, ileride büyük Ermenistan’a verilme çabalarının bir başlangıcıdır, aynı elli sene önce Filistin topraklarında yapıldığı gibi…”

O Çekiç Güç’ün görev süresinin uzatılıp, uzatılmaması ne zaman tartışıldıysa, 1-2 helikopterimiz düştü!.. Irak içindeki hat çekildi ve Çekiç Güç’ün işi bitti!..

Başımıza “çuval” geçirildi. Irak’ın kuzeyinden çıktık. Buradaki tüm inisiyatif de MİT ve Dışişleri Bakanlığı’na geçti!..

“Kerkük, Türkmenler” dedik, özel harekat timlerimiz pusuya “düştü”… Yolcu uçağımız Irak’ın ortasında yere çakıldı. Kerkük’ü unuttuk!..

Barzani Ankara’ya gelmeden, “Kürdistan”ın Akdeniz’e iniş yolu İskenderun’da deniz üssü hedef alındı. Geçen gün de Şemdinli’deki birliklerimiz…

İktidar yandaşı bir gazetemiz, “Bayrak inmedi” başlığını atmış!..

PKK’nın şehirleri savaş alanına çevireceği tehdidini ilk savuran Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu olmuştu. Birilerinin CHP’nin yeni yönetimine alınması için yırtındığı Tanrıkulu, iktidar yandaşı bir başka gazetemize göre şu “mantıklı ve gerçekçi” önerilerde bulunmuş:

- Güvenlik güçleriyle örgüt güçlerinin karşılaşmayacağı bir ortam yaratılsın…
- Örgüt zorla silahsız hale getirilemiyor. Demek ki kendi kararıyla silahları bırakacağı bir hukuksal zemin yaratılmak zorunda. Bu zemin, Kürtler açısından Anayasa değişikliğidir, vatandaşlık tanımının değişmesidir, anadilde eğitimle ilgili düzenlemelerdir…

Yine bir yerlerden “çıkmamız”, bir şeyleri “unutmamız” isteniyor, belli!..

O yüzden, PKK’yı “özgürlük savaşçısı”, bölücülüğü “Kürt sorunu”, TSK ve Kemalizm’i “baş belası”, Lozan’ı “modası geçmiş kağıt parçası”, Türk yargısını “bürokratik oligarşi”, CHP ve MHP’yi, “statükocu” yapan ve yaptıran AB ülkelerinin Büyükelçilerinin, eşleriyle birlikte Van’daki askeri cenaze törenine katılmasına şaşırmadım.

Hiç utanmadan, acaba neyi uğurlamaya gittiklerini düşündüler?!..

EL İSTİHBARATI İLE PKK BİTER Mİ?

“Kürdistan”ın mimarı ABD ile “anlık istihbarat” paylaşımımızın olup olmadığı, İsrailli teknik adamlar Türkiye’yi terk ettiği için Heron’ların uçup, uçamadığı tartışılıyor. El istihbaratıyla, o ellerin “taşeronu” biter mi, dalga mı geçiyorsunuz?

Daha bir hafta önce “açılım” koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Artık Batı, PKK’ya destek vermiyor. Teröristleri Türkiye’ye iade edecek” diyordu.

Bugün “Terörle Mücadele Koordinatörü” Cemil Çiçek, “PKK’nın dünyada en fazla destek gören terör örgütü olduğunu” belirtip, şunları söylüyor:

“Birçok ülke PKK’yı terör örgütü olarak ilan ederken neden bir tek örgüt mensubunu yargılamadı veya Türkiye’ye teslim etmedi? Günün birinde kullanmak için mi? Maalesef, evet. Örgütün arkasındaki güçlerle mücadele ediyoruz. Bunların bazıları aynı ittifak içinde yan yana durduğumuz ülkeler. PKK’nın arkasında tek bir güç yok. Öcalan örgütü, örgüt Öcalan'ı, her ikisini de başka ülkeler kullanıyor.”

Halimiz bu!.. Ama Çiçek de, aynen Başbakan Erdoğan gibi, “Açılımın temeli demokratikleşmedir. Teröre rağmen bu devam edecek, geri adım atılmayacak” diyor.

O “açılım” ne? Hem bizimle “anlık istihbarat paylaşan”, hem de PKK’nın arkasındaki en büyük güç ABD’nin Savunma Bakanı Gates’in 2008’de Türkiye’ye geldiğinde, bizimkilerden “işittikleri” ve tam 4 kez “işittirdikleri”,

“Cumhurbaşkanı da, Başbakan da özel olarak askeri olmayan alanlardaki bazı girişimlerini aktardılar. Kaygıları askeri operasyonlardan taviz vermeden bu girişimlerin ne kadarını kamuoyuna açıklayacaklarına dair dengeyi bulmakta… Gül ve Erdoğan’ın her ikisi de kültürel, ekonomik ve siyasi alanda yapacaklarını bana anlattı… Azılı teröristler dışındakilerin siyasi zemine çekilmesi gerekiyor…” dedikleri.

Bu tabloda takıldığım kare başka. Bir tarafta “Ergenekon teröristi” 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk, karşıda “PKK terör örgütü” var. Birileri ise gayet “tarafsız” duruş içinde… TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de, “Genelkurmay’dan tatmin edici açıklama bekliyor”.

Bazı haberler gözüme çarptı. Güya Şahin, TBMM Koruma Yönetmeliğini baştan sona değiştirip, şahsının usulsüz dinlenmesine karşı tedbir aldırmış. Buna göre, her sabah makamda “telekulak” araması yapılacakmış. Ayrıca güvenliği artırmak ve terör saldırılarına karşı önlem almak için TBMM kampusünün kapıları değiştirilecek, her yere dedektör yerleştirilecekmiş.

Keşke Meclis’in tüm enerjisi, milli “istihbarat” düzeninin kurulması, telefon ve ortam dinlemelerinin sadece PKK’ya karşı kullanılması, askeri karakolların güvenliğinin sağlanması ve mayın tehlikesine karşı toprak yolların asfaltlanmasına yönelik yasal düzenlemelere harcansaydı da ele güne muhtaç olmasaydık… Ve ondan sonra Genelkurmay’dan hesap sorsaydık!..

İKTİDARIN ÖDEDİĞİ VE ÖDEYECEĞİ BEDEL NE?

Ülkeyi sıfır terörle almışlardı. 2003’te “Arada sırada üzücü olaylar yaşanacak” dediler… 2004’te “Terör olaylarının arttığı” yorumlarını “abartılı” buldular… “İçeriyi hallettik mi de dışarıya gidelim… Bush’dan haber bekliyoruz” noktasına geldiler… En çarpıcı değerlendirmeyi, Irak’a kara harekatı için tezkere çıktığında yapıp, şöyle konuştular:

“Şu anda konuşacak hiçbir şeyi olmayanlar, yatıyorlar kalkıyorlar, terörü konuşuyorlar. Gündemimiz bizim sadece terör mü bu ülkede?... Şimdi kalkmış ‘biz tezkereyi verdik’. Verdin, ne olmuş. ‘Ne duruyorsun?’ diyor. Biz tezkereyi aldıysak, senden harekat emrini almadık ki. Sadece tezkere aldık ve bu tezkere içinde de ne yazdığı belli, bunun zamanını, şümulunu, her şeyini kim belirleyecek, hükümet belirleyecek… Biz afedersin eli silahlı kovboylardan değiliz…”

“Kürt açılımı”nda, büyük bir “risk” alıp, sadece “ellerini” değil, “gövdelerini” taşın altına koyduklarını, “bedeli ne olursa olsun devam edeceklerini” açıkladılar. Açılımın en önemli kilometre taşı Anayasa değişikliği için de, “Siyasi olarak her türlü bedeli göze aldıklarını, gerekirse partim kaybetsin” dediklerini duyurdular. Hatta bu değişikliğe karşı çıkanları “Ergenekoncu, çeteci” ilan ettiler.

Şimdi Hakkari’deki şehitlerimiz üzerine Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’a çekilen telgraftaki şu cümleye bakalım.

“Bu fitneyi bertaraf edecek kudret ve iradeye sahibiz. Bu çerçevede her türle bedeli ödemeye de hazırız.”

Onda “bedel”, bunda “bedel”… Bu ne menem bir “bedel”dir ki, ödeyen hep Türk Milleti oluyor?!..

Benim o “bedel”inden anladığım şu; İktidarı kaybetmek!.. “Kürt ve Anayasa açılımlarını” yaparlarsa milletten, yapamazlarla “Örgütün arkasındaki müttefiklerden” şamar yiyecekler… Onun için zamana, “Ya kardeşlik, ya terör” tehdidiyle, milletin “Kürt açılımını” hazmedecek hale gelmesine oynuyorlar. Ama her iki cephede “tahammülün” kalmadığının da farkındalar!..

“Bedel” demişken aklıma geldi; Hakkari saldırısından bir gün önce, yine Anayasa değişikliğini savunup, Baykal’ı dile doluyor, “Ana muhalefet partisinin o zamanki lideri parlamentoya hiç uğramadılar. Nasıl önemli bir şeyse herhalde çok önemli işleri vardı. Hiç gelemediler” diyorlardı. İma edilen belli. O komplonun “bedelini” istifa ederek, ödeyen Baykal ya çıkıp da, “Terör örgütü aylardan beri ülkeyi kan gölüne çevireceğini söylüyor. Herhalde çok daha önemli işleriniz vardı ki, gerekli tedbirleri almadınız” derse?!..

GAZZELİLER MEYDANLARA!..

“Yaradılanı severim Yaradandan ötürü” diyorlar, ama birilerini sevmiyorlar. Tövbe haşa, onları da “Yaradan” yaratmadı mı? Ne yapsalar, ne söyleseler kar etmiyor… Hemen “Ergenekoncu, terörist, iktidar düşmanı, hatta MOSSAD ajanı” damgası vuruyorlar!..

O yüzden diyorum ki, bu kadar şehitten sonra meydanlara bir defalığına Gazzeliler çıkıp, Mavi Marmara gemisinden 9 “şehit” geldiğinde yaptıklarını yapsa!.. İktidarı eleştirmeleri, hatta Türk Bayrağı taşımaları da şart değil… Filistin bayraklarıyla, “Kahrolsun PKK… Kahrolsun İsrail, İşbirlikçi ABD… Katil ABD-AB” desinler yeter!..

Sanıyorum böylesi büyük bir acı ve haklı tepki karşısında Fethullah Hoca bile “otoriteye itaat” ayarı çekmez, mitinglerin bıçak gibi kesilmesine rıza göstermez!..

Toprağa düşen 11 fidan Babalar Günü’nde, baba ocaklarına gönderildi…

Gayrı ihtiyari şunu merak ettim; 20 gün askerlik yapıp, omzunda Türk Bayrağı ile kışladan çıkan Bilal, Babalar Günü’nde babasına acaba ABD’den ne hediye gönderdi?

Müyesser Yıldız
Odatv.com

PKK Kürt açılımı arşiv