BALZAC DÜNYANIN EN BORÇLU YAZARIYDI

Mümtaz İdil yazdı...

Mısır, Tunus derken...
Patlamalar”, lider söylevleri, Defne Joy Foster’in ölümü, Hıncal Uluç mırıldanırken...
Bıkmadık mı?
Balzac, dünyanın en borçlu ölen yazarlarının başında gelir. Öyle ki, bahçıvanına bile borçlu ölmüştür. Kayıtlar böyle gösteriyor.
Bahçıvanına 17 altın frank borçlu olduğu için, Paris yakınlarındaki malikanesine kapıdan girmek yerine, bahçıvanına görünmeden duvardan atlayıp girmeyi deneyince...
Ayakları bahçe toprağına değer değmez, iki çift pabuçla karşılaşır usta yazar.
Bahçıvandır...
Aramızdaki ilişki artık bir komediye dönüşmedi mi Mösyö Balzac,” der.
Balzac’ın başına geldiği için gerçekten bir komediye dönüşmüştür de, bizde “Balzac” çok... Giderek de artıyor.
Kasaba görünmemek için yolunu iki kilometre uzatandan tutun da, bakkalın kapatmasını yollarda volta atarak bekleyene kadar... Sürüyle...
Herkes Felix Mendelssohn kadar şanslı olmuyor. Ünlü müzik adamı, besteci Mendelssohn, karısının siparişi üzerine kasaptan et alırken, kasabın eti sardığı paket kağıdının, Bach’ın o güne kadar kayıp passionu olduğunu fark eder.
Eh, Mendelssohn olmasaydı zaten, kasabın et sardığı kağıdın niteliğinin o kişi için hiç önemi de olmayacak, Bach’ın passionu da günümüze kadar ulaşmayacaktı.
Mendelssohn eve gelip de kağıdın Bach’a ait passion olduğunu görünce koşa koşa kasaba döner ve bunları nereden bulduğunu sorar.
Kasap son derece rahat bir şekilde, bir tavanarasında toplu kağıtların içide bulduğunu söyler.
Mendelssohn için artık ipin ucu yakalanmıştır. Kayıp sanılan passion da böylelikle ortaya çıkar.
Kim bilir, belki bir gün birileri de Nikola Tesla’nın kablosuz elektrik taşıma işini berber dükkanında bulacaktır.
Bir ara bizde de vardı, anımsarsınız: Bedrettin Cömert’in yasaklanan kitabı, çekirdekçilere külah olmuştu.
Bunun anlamı ne? Yani böyle olaylar bir rastlantı mı, yoksa ilgi alanı mı?
Elbette rastlantının da rolü var. Belki Mendelssohn o kasaba girmeden bir yığın insan girmişti, ama etin paketlendiği kağıda dikkat bile etmemişti.
Bu yüzden belki de, Türkiye’de matematik kadar, müzik kadar satranç denilen oyunun da yaygınlaşması çok önemli.
Vizyon denilen yetiyi güçlendiren, en azından ortaya çıkaran satranç oyunu, bir olaya bütün olarak bakmayı sağlıyor. Tahta üzerinde yapılacak en iyi hamle, kazanç için en iyi ataktır. Bakmayın on hamle sonrasını gördüğünü söyleyen palavracılara. On hamle sonrasını hesap etmek ancak “force major/zorunlu” hamlelerle mümkündür ki, bunu dünyada yapabilen ve yapmış olan satranç oyuncu sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Vizyon eksikliği siyasetçilerde fazlasıyla var. Bunu aşmanın bir yolu da birden çok beyin kullanmaktan geçiyor, ki başbakan Erdoğan’ın yaptığı da budur: Bir çok danışman ile çalışmak. Ancak zaman zaman kendi başına karar verip de konuşmaya başladığında, neler olduğunu da görüyorsuuz.
Diğer siyasetçiler o kadar şanslı ve “paralı” olmadığından herhalde, boş bulunup da iki kelam edince, onu ortadan kaldırabilmek için danışman ordusu da yetmiyor.
Süheyl Batum’un söylediğine benzer ve hatta daha da ağır olan onlarca demeç ortadayken, “darbe” çığırtkanlığı yapmanın iki nedeni olabilir: Kurnazlık veya vizyon eksikliği... Her ikisi de olduğunda ise, bir adım geriye kaçıp seyretmekte yarar var derim.

Mümtaz İdil
Odatv.com

balzac arşiv