Dünya bu korku dizisini konuşuyor

Elçin Demiröz yazdı...

Geçtiğimiz yıllarda temeli Kızılderililere dayanan “İki Kurtun Öyküsü” Holywood yazarlarının dikkatini epeyce çekmeye başladı. Öyküye göre her insanın içinde iki kurt yaşar. Biri iyi biri kötüdür. Torun kurt, büyükbaba kurda sorar, “Peki hangisi yaşayacak?” Büyükbaba kurt da cevap verir :

-Beslediğin.

Netflix’in 8 bölümlük yeni gizem – korku dizisi Archive 81’in de yaratıcılarının içinde aslında Stephen King kitaplarında büyümüş ve David Lynch filmlerinde yetişmiş iki kurt var. Ve bakalım kim kazanıyor?

GİZEMLİ DİZİLERİN BİR HARMANI GİBİ

Son zamanların yeni trendi, Podcast’ten uyarlanan diziler kervanına bu sefer de tüm dünyanın ilgisini üzerinde toplayan bir dizi katıldı : Archive 81. İlk kez yayımlandığı 14 Ocak tarihinden bu yana Netflix’in ilk sırasındaki yerini istikrarlı bir şekilde koruyan yapım, okültizm, spiritüalizm, paralel evrenler, geçmiş yaşam, tarikatlar, cadılık ana başlıklarıyla bilimkurgu ve korku severleri ekrana mıhlıyor. Yaratıcılarının da kabul ettiği gibi Rosemary’s Baby’den Stranger Things’e hatta ve Fringe’a varan havasına eser miktarda Dark atmosferi de enjekte ederek Netflix’in nadir – iyi – korku yapımlarından biri olduğunu şimdiden kanıtlıyor.

Dan Powell ve Marc Sollinger tarafından yaratılan ve aynı adı taşıyan bu 3 sezonluk podcast’i, The Boys ve The Vampire Diaries’den tanıdığımız Rebecca Sonnenshine ekrana uyarlıyor. Bölümlerin yarısının yönetmenliğini Stranger Things’i yöneten Rebecca Thomas yaparken, diğer yarısını ise son derece önemli Suudi Arabistanlı film yönetmeni Haifaa al-Mansour ile Justin Benson ve Aaron Moorhead üstleniyor. Dizinin yapımcılığı ise unutulmaz seriler olan The Saw, Insidious ve The Conjuring’ın yönetmeni James Wan imzası taşıyor.

Dünya bu korku dizisini konuşuyor - Resim : 1

İKİ DÜNYA ARASINDA SIKIŞMIŞ YAŞAYAN ÖLÜLER

Hikaye, 1994 yılında gizemli şekilde yanan bir apartmanda, şeytani bir tarikatın varlığına dair ipuçları içeren eski bir kaset arşivinin yeniden hayata döndürülmesi etrafında geçiyor. 90’lı yıllara ait analog bir kamerayla o günleri kaydederek arkasında geniş bir kaset arşivi bırakan Melody Pendras’ın hikayesi, konunun aydınlatılmasını önemseyen esrarengiz iş adamı Virgil Davenport isimli bir zengin tarafından tutularak kapatıldığı evde bu gizemi çözmeye çalışan Dan Turner arasında geçiyor. Sorun şu ki kasetler, Catskills’deki boş ve gizemli bir binada bulunuyor ve Dan, 24 saat izlendiği bu evde kasetleri onarırken aslında kendini, travmatik geçmişine yönelik de ayrıntıların aydınlandığı bir hikayenin içinde buluyor. Kısacası sadece kasetleri değil, bir yangında kaybettiği babasıyla birlikte ona miras kalan bir kederi de temize çekme fırsatı yakalıyor. Orijinal podcast’te aslında bir lezbiyen olarak resmedilen Melody Pendras, Netflix’in hiç de üzerine atlamadığı bir şekilde bu dizide, Dan’ın bağ kurduğu genç bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Hikayenin aksı bir yangının üzerine inşa edilen ve yine bir yangın sebebiyle yok olacak Visser isimli apartmana yerleşerek, terk ettiği annesinin izini sürmeye çalışan Melody’nin çektiği görüntüler üzerinden yürüse de ilginç olan şey bu hikayenin bozuk video kayıtları ve analog medyayı kullanarak geçmişle günümüz arasında paralel yaşama atıfta bulunan bir köprü oluşturması.

Dizinin başrollerini, birçoğumuzun ilk kez tanıştığı oyuncular üstleniyor. Yumuşacık sesiyle 90’lı yıllardan kopup adeta günümüze ışınlanan bir karakter olarak özenle seçilmiş Arap kökenli Amerikalı oyuncu Dina Shihabi ile vasatlığı sanki özellikle tercih edilmiş Afro - Amerikan oyuncu Mamoudou Athie başrolleri paylaşıyorlar.

Dünya bu korku dizisini konuşuyor - Resim : 2

İZLEYİCİYİ HANGİ SEMBOLLER BEKLİYOR

Yapımı izleyici gözünde sadece bir gizem – korku dizisinin ötesine taşıyan yönü, sembollerle hikayeyi derinleştirmeye kendini adaması. Archive 81’de Tanrı, iblis ve canavar karışımı yeni bir tasvir Kaelego ile tanışıyoruz. Fiziksel özelliğini Hannibal Lecter’dan aldığını doğrulayan yaratıcı Sonnenshine, bu figürün “öteki dünya” kavramının sembolü olduğunu belirtiyor. Bunun gerçek dünyayla bağlandığı köprü ise ilk kez 1924’teki ayinle tanıştığımız ve tanışır tanışmaz da yok olan Vos Derneği (tarikatı) oluyor. Sonnenshine bu cemaatin, 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, insanlarını ve inançlarını kaybeden toplumların spiritüalizme sarılması ile bu yıllarda çoğalan gizemli toplulukların varlıklarına bir atıf olduğunu dile getiriyor. İblis Kaelego ile ilgili bir ilginç özellik de onun göksel bir nesneyle olan yakın bağı. Kharon olarak bilinen kurgusal bir kuyruklu yıldız dünya üzerinden geçerken iblisi çağırmak kolaylaşıyor. Böyle bir kuyruklu yıldız olmasa da, mitolojisini bir kuyruklu yıldız etrafında inşa eden bir kültün örneği yok değil. 1997 yılının Mart ayında Cennetin Kapısı isimli topluluğun 39 üyesi, Hale – Bopp kuyruklu yıldızını takip eden bir uzay gemisine götürüleceklerine inanarak intihar ediyorlar.

Son olarak Baldung Cadıları aracılığıyla Kaelego’yu öteki dünyada tutmaya karalı bir başka fraksiyonun daha olduğunu öğreniyoruz. Melody’nin annesi Bobbi’nin de aralarında bulunduğu bu topluluk, kendine özgü yetenekleri olan ve Vos’un tam olarak kavrayamadığı şekilde ritüeli gerçekleştirmek için kendilerine ihtiyaç duyulan cadılardan oluşuyor. Bu yüzden etkili gibi gözüken etkisiz karakter Samuel’in de bu okült dünyaya yön verme çabasının bir ayağı topal kalıyor. Yine mitolojide Baldung cadısı diye bir şey olmasa da bu isim 16. yüzyılda yaşayan Alman ressam Hans Baldung’dan geliyor ve bilinen en iyi eseri The Witches’ın görselliği de Anabelle ve Cassandra karakterleriyle diziye ayrı bir sanatsal hava katan resimlere ilham kaynağı oluyor.

Dünya bu korku dizisini konuşuyor - Resim : 3

BİRÇOK FİLME DE REFERANS

Daha ilk bölümlerden itibaren kupası ile karşımıza Tarkovsky çıkıyor. Yapım, yönetmenin 1972 yılında yayımlanan Solaris filminden sahneler içermesiyle Tarkovsky’ye önemli bir selam çakıyor. Ayrıca Stephen King kitaplarıyla dolu kitaplığın yine King’in bir romanından uyarlanan The Shining’e de referansı var. Son olarak Dan karakterinin üzerindeki Ministry of Fear tişörtü Fritz Lang’ın 1944 yılında yayımladığı 2. Dünya savaşı sırasında akıl hastanesinden serbest bırakılan ve Nazi casus planına karışan bir karakteri konu alan filmine de gönderme yapıyor.

Yapımın spiritüalizm ile bağları da bu alana ilgi duyanlar için dikkat çekici. Özellikle geçmiş yaşam terapilerinde kullanılan sağda ve solda çoklu kapılı uzun koridorlar dizinin özellikle sonuna doğru, farklı zamanlara yolculuğu çağrıştıracak şekilde birçok kez karşımıza çıkıyor.

Bir de dizinin ilk bölümlerde verilen tarihlerin, gizemli olaylarla ve son burç olması sebebiyle ölümle ilişkisi bilinen balık burcu döneminde yer alması da gözlerden kaçmıyor.

Ruh fotoğrafçılığı fikrinden çiçek açan bir yapım olduğunu belirten Sonnenshine, insanların gizeme çekilme merakının yaşadığı kederler, kayıplar ve sevdikleriyle bağlantılı olma özlemi olduğunu belirtiyor. Bu tür bir yapımın da korkularımızla yüzleşmeyi sağlaması için güvenli bir çıkış noktası olduğunun altını çiziyor.

Archive 81, izleyicinin merakını son bölüme kadar diri tutacak birçok ögeden yararlanıyor ve eline geçirdiği her miti, sembolü, fikri resmen izleyicinin üzerine atıyor. Bu analog gizemin sonunda, ikinci sezon için neredeyse tamam gibi gözüken bir yeşil ışık yakmayı ihmal etmiyor. Yakaladığı damarı iyi bir şekilde geliştirebilirse kült bir yapım olacağının sinyallerini ise şimdiden veriyor.

Elçin Demiröz

Odatv.com