Dimdik ayakta kalacağını sanıyordu

Recep Tayyip Erdoğan yolun sonuna geldiğinin farkında. Bundan sonra Bilal ya da Sümeyye’ye bırakmayı düşünüyor tüm yönetimi. Padişahlık sistemi yani.

Nasıl düştüğünü hiç fark etmedim. Ama düştü...

Benim için çok da önemi yoktu düşmesinin, çünkü düşeceğini biliyordum. Düşmek bir eylemdi ve en azından hareket sağlıyordu. Düşmesi yaşamsal bir olaydı, iyi bile sayılırdı. Tek sıkıntı, düşmenin verdiği zarar olabilirdi. Onu da göze almam gerekiyordu.

Düşmeyeceğini, hep dimdik ayakta kalacağını sanıyordu...

Düştü...

Sevindim mi? Hayır...

Ülkenin yarısının nefret ettiği, yarısının da peygamber ilan ettiği adam düştü. Biz düşürmedik, yabancı ülkeler düşürdü. Onların muhalefeti Bahçeli ya da Kılıçdaroğlu muhalefeti değildi, onlar “insan hakları” olarak bakıyorlardı olaya.

Şimdi ayakta kalmak için Rusya, Suriye, Mısır, İsrail, İran... Hepsiyle iyi ilişki kurma peşinde. Yakında Ahmet Davutoğlu’nu suçlayacak, “beni kandırmış” diye.

Suriyeli göçmenlere vatandaşlık vererek AB’nin kalbine mızrağını sapladı... Artık her Suriyeli vatandaş vize alarak gitmek zorunda Avrupa’ya, artık göçmen statüsü yok.

Ama unuttuğu bir şey var: Suriyelilerin hepsi kabul etmeyecek vatandaşlığı, iş imkanı da verseniz, konut da tahsis etseniz, adamların yaşam standartları bu ülkede Suriye’de olduğu gibi asla olmayacak.

O zaman da yeni bir yol deneyecek düşen kişi: Daha fazla “imkan” sağlamak... Nedir bu imkan? Konut veriyorsun, iş olanağı sağlıyorsun, üniversitelere bedava ve sınavsız girmelerini sağlıyorsun...

Kendi vatandaşına yaptığının üç katını Suriyeli vatandaşlara sağlıyorsun...

Daha fazla ne verebilirsin?

Vatandaş olunca seçmen de olacak bunlar, ama o da değil...

Peki ne?

Recep Tayyip Erdoğan yolun sonuna geldiğinin farkında. Bundan sonra Bilal ya da Sümeyye’ye bırakmayı düşünüyor tüm yönetimi. Padişahlık sistemi yani. İyi bir baba ve çocuklarını da düşünüyor açıkçası(!).

Onun için “düştü” diyorum...

Düşmemenin tek yolu, kendi soyundan birini yerine atamak. Düşse de sürünmeyecek, Kaddafi ya da Saddam olmayacak.

Öyle mi sanıyorsunuz?..

Bharara raporunu verdi bile. Saddam ve Kaddafi “onuruyla” öldü...

Bu öyle olmayacak. Miloseviç gibi, savaş suçlusu olarak yargılanacak. Göreceksiniz...

Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanan onlarca kişi, mahkemelere “cumhurbaşkanı olduğunu kanıtlayın” dilekçesi verdi... Mahkemeler bunu kanıtlamak zorunda. Hukuki olarak “beyana bağlı” bir şey değil bu. Kanıtlamak zorunda. Kanıtlayamayacak... Tüm davalar da düşecek.

Peki hala Cumhurbaşkanı olarak başımızda oturacak mı bu kişi?

Evet, çünkü “muhalefet” diye bir şey yok. Onlar da razı... Hani bir ara cumhurbaşkanı olmasına “izin” vermişler ve en azından onu “saraya” hapsederiz demişlerdi ya, öyle olmadığını gördüler, ama 130 milletvekili ile öylesine aciz, öylesine çaresizler ki...

Bayram boyunca Kılıçdaroğlu’nun sesini duydunuz mu? Ya da duydunuz da, Suriye vatandaşlığına, cumhurbaşkanlığı diplomasına ilişkin bir itiraz duydunuz mu? Duyduysanız şanslısınız, çünkü gerçekten fısıltıyla söylenmiş olan sözlerdir onlar.

Yalnızız. Bizi kurtarmasını beklediğimiz tek şey, siyasetin sıkışması ve insanların sokağa dökülmesi. Bunun dışında muhalefetin falan yapacağı bir şey yok, görüyorsunuz...

Çok sıkıntılı bir dönemi geçmeye çalışıyor ülke ve tek umudu kaldı: Bir şekilde direnç göstermek...

Çocuklara tecavüz ediliyor, çıt yok...

Suriyelilere haklar veriliyor, çıt yok...

Müteahhitler iş üzerine iş alıyor, çıt yok...

Okullar imam hatipe çevriliyor, çıt yok...

Cumhuriyet kazanımları yok ediliyor, çıt yok...

Daha binlerce şey, ama ses yok...

Ne zaman “çıt” çıkacak, ne zaman?

Mümtaz İdil

Odatv.com

recep tayyip erdoğan suriyeliler arşiv