Devlet Zarrab konusunda nasıl bu kadar kör ve sağır olabildi

Bitmedi; Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi, Zarrab'ın iki ay önce şirketlerinde hisse devri için Bakanlığı başvurduğunu, fakat kendisinin, “Aman burada bir oyun var, izin vermeyin” dediğini anlatıyor...

“Hayırsever işadamı” diye tanıtılan Reza Zarrab'ın gerçekte ne yaman bir “casus” olduğu ve Türkiye'yi nasıl “kandırdığına” dair her gün yeni yeni bilgiler ortalığa saçılıyor.

Bunları mercek altına almadan önce merak edilen bazı konulara değinelim.

Zarrab'ın neredeyse selam için bile rüşvet istediğini öne sürdüğü Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın ve dahi ayakkabı kutuları içindeki paraların nerede olduğu merak ediliyor.

ASLAN'DAKİ PARALARIN BİR KISMI NEREYE İADE EDİLDİ

Süleyman Aslan, o vakitler evinden çıkan 4.5 milyon doların tamamının bağış olduğunu, Makedonya'da Balkan Üniversitesi yapımında kullanılacağını anlattı. O dönem Aslan'ın avukatlığını yapan Ersan Şen de birkaç gün önce, paraların kendisine iade edilmediğini söyledi.

Paraların akıbeti mi? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 17/15 Aralık dosyası hakkında verdiği “kovuşturmaya yer yok” kararında şunlar yazıyor:

“Şüpheli Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde ele geçirilen paranın şüphelinin ifa ettiği görevle bağlantılı verildiğine dair bir delil olmadığı, ifa edilen görevle temin edildiği belirtilen menfaat arasında ilişki kurulup delil elde edilemediği, şüphelinin, paraları Çorum Osmancık İmam Hatip Lisesi inşaatı ve Balkanlarda yapılacak üniversitede kullanılmak üzere yardım amaçlı kabul ettiğini ifade ettiği, Osmancık İmam Hatip Lisesi inşaatını yürüten dernek yetkilileri ve Bosna Hersek üniversitesi yetkililerinin bu paranın yardım maksatlı olarak kabul edildiği yönünde beyanda bulundukları, paraların bir kısmının Üsküp Eğitim ve Kültür Vakfı Türkiye temsilciliğine iade edildiği, şüpheli Süleyman Aslan'ın yardım toplama kanununa aykırı davrandığı, bu gerekçeler ile şüphelilerin suç işlemek için örgüt kurmak, bu örgütü yönetmek, örgüte üye olmak, örgüt amacı doğrultusunda faaliyette bulunmak, suçtan elde edilen mal varlığını aklamak, sahte belge düzenlemek, rüşvet vermek, kaçakçılık, fuhuş için kadın temin etmek suçlarından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.”

Gördünüz mü, Aslan sadece “yardım toplama kanununa aykırı davranmış”!.. Rüşvet müşvet söz konusu değilmiş!.. Bu bir yana; karardan anlaşılan, paraların bir kısmı Üsküp Eğitim ve Kültür Vakfı Türkiye temsilciliğine iade edilmiş. İyi de kim etmiş; Aslan mı, devlet mi? Ya, paranın kalan kısmı nerede?

DAVUTOĞLU'NUN KOL KOPARMASINI KİM ENGELLEDİ

Dün Zarrab rezaleti konusunda eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, “New York’ta, o mahkemede sunulan belgelerin 17- 25 Aralık ile irtibatı dolayısıyla bizim açımızdan hükmü yoktur” dedikten sora şunları söyledi:

“Rıza Zarrab başta olmak üzere bu ateş çemberindeki ülkenin düştüğü zor şartlarda kim kendi çıkarını düşünmüşse, kim servetini artırmayı planlamışsa, kim rüşvet almışsa, kim haksız kazanç peşinde olmuş ve elde etmişse onlardan da hesap sorulmalıdır. Mücadele yürütürken eğer Türkiye’de yanlış bazı işler, olmuşsa bu yanlışın hesap verilme makamı da New York değil; Ankara’dır. Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleridir.”

Bilindiği gibi, o vakitler adı geçen bakanlar hakkında Meclis'te komisyon kuruldu. Dönemin Başbakanı da Ahmet Davutoğlu idi.

Davutoğlu, 17-25 Aralık operasyonlarının “yolsuzluk operasyonu” değil, hükümeti devirme çabası olduğunu belirtikten sonra, “Kim şu veya bu gerekçeyle milli hazinemize, kaynaklarımıza yolsuzluk niyetiyle yaklaşırsa, kim herhangi bir şekilde harama bulaşırsa, kardeşimiz de olsa onun kolunu koparmaya kararlıyız. Yolsuzluk iddiaları üzerinden yalan yanlış ithamlarla ve komplolarla milli iradeye karşı kim harekete geçerse onu da durdurmaya aynı şekilde kararlıyız” dedi.

İşte Davutoğlu'nun bu sözleri, adı geçen bakanlar hakkında soruşturma açılmasını istediği şeklinde yorumlandı. Ancak mâlum, hepsi “aklandı”!.. Davutoğlu'nun Başbakanlıktan azledilmesinin sebeplerinden birisinin de bu konuda Erdoğan'la ters düşmesi olduğu konuşuldu vs.

O günden bugüne görüşlerinde değişiklik olmadığı anlaşıldığına göre, soralım; Acaba Davutoğlu'nu “kol koparma kararlılığından” kim veya kimler vazgeçirdi?

DEVLETİN “GÖZÜ VE KULAĞINA” NE OLDU

Bu notlardan sonra asıl sorulması gereken, ancak iktidar ve yandaş medyanın ise özenle “es” geçtiği konuya gelelim.

Çok açık ki, Zarrab meselesi devlet, Erdoğan ve iktidar çok önemli bir mesele.

Nereden biliyoruz?

Birincisi; MİT'in 17/25 Aralık'tan 8 ay önce 18 Nisan 2013'te hazırladığı ve Başbakanlığa gönderildiği belirtilen üç sayfalık rapordan. Sonuç bölümünde, “Bakanların Zarrab ile ilişkisi ortaya çıkarsa, bu durum hükümet aleyhine kullanılabilir” uyarısının yapıldığı rapordan anlaşılan, MİT'in Zarrab ve “ortaklarını” adı adım izlediğiydi.

İkincisi; Erdoğan'ın son 2 yılda ABD'lilerle her görüşmesinde, Zarrab dosyasının birinci konu olmasından.

MİT görevini yapmıştı.

Elbette ki, yapacaktı.

Müsteşar Hakan Fidan, 2012'deki 85. kuruluş yıldönümünde medya temsilcilerine verdiği brifingte, “Yabancı istihbarat örgütlerinin yöneticilerinin MİT’ten övgüyle söz ettiklerini, ‘bölgenin parlayan yıldızı’ nitelemesi yaptıklarını” anlatıp, “Ama bunu yeterli görmüyoruz. 2-3 yıl içinde bölgesel güçten küresel güce dönüşüp, dünya yıldızı olacağız” dememiş miydi?

“FETÖ”nün 7 Şubat operasyonu üzerine dönemin Başbakanı Erdoğan Hakan Fidan için, “Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü. İmralı’ya da gönderen benim, Oslo’ya da gönderen benim. Terör mücadelesinde başarılı olmamız lâzım... Gayretlerinden çok çok memnunum. Gerek öncesi, gerek sonrasında ve şimdi ülkeme çok şeyler kazandırdı. Müsteşar Yardımcılığı ve TİKA’nın başında olduğu zaman da iyiydi. İyi yetişmiş bir bürokrattır. İnsan kıyma makinesi değiliz. Bu insan takdir edilmesi gerekirken, bunu yemeye çalışan bazı mahfiller olmuştur” açıklamasını yapmamış mıydı?

Keza aynı süreçte AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Hakan Fidan'ın Suriye konusunda “devletin gözü kulağı” olduğunu vurgulamamış mıydı?

Evet, daha kimse farkında değilken MİT, 2013'te Zarrab'ı adım adım izliyor. Ya sonra?

Adam elini kolunu sallayarak, ABD'ye gidiyor... “Dünya yıldızı”mız bu gidişin hikmet-i sebebini anlayamıyor!..

Bugünkü haberlerden öğreniyoruz;

Adam, giderken şirketlerin için de boşaltıyor; “Erdoğan'ın sır küpü”nün ruhu duymuyor!..

Adam ABD'de gözaltındayken, Türkiye'deki çalışanlarına talimat gönderip, “Tahliye olduktan sonra Dubai'de oturum izni için avukatlarla görüşülmesini” istiyor... “Devletin sır küpü”nün haberi olmuyor!..

Ve adamın, annesiyle babası Eylül'de, kardeşi geçen ay İran'a geçiş yapıyor; “Gözümüz ve kulağımız” bunları da görmüyor, duymuyor!..

Bitmedi; Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi, Zarrab'ın iki ay önce şirketlerinde hisse devri için Bakanlığı başvurduğunu, fakat kendisinin, “Aman burada bir oyun var, izin vermeyin” dediğini anlatıyor.

Peki bu konuda MİT'i, devleti uyarmış mı? Bilmiyoruz!..

Bir yanda, “Dünya yıldızı”, Erdoğan'ın, devletin ve Türkiye'nin geleceğinin “sır küpü”, “Gözümüz kulağımız” bir istihbarat teşkilâtı...

Öte yanda, Türkiye'yi böyle parmağında oynatan Zarrab adlı bir “casus”!..

Sahi, Zarrab konusunda devletin gözü kulağı nasıl böylesine kör ve sağır olabildi?!.

Şu tablo sadece ABD’den değil, ülkemizden de “pis kokular” geldiğini göstermiyor mu?!.

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Reza Zarrab casus dava Erdoğan bakan rüşvet arşiv