"Devlet baba" çocuklarımızı öldürmeye devam edecek

Soner Yalçın yazdı...

Adı, Erdal Eren’di…

17 yaşındaydı; devrimciydi; 12 Eylül darbecileri yaşını büyütüp idam etti.

Büyük şairimiz Gülten Akın bu yürek yakan cinayetin ardından“Büyü” adlı şiirini yazmıştı:

“Büyü de baban sana

büyü de büyü

acılar alacak yokluklar alacak

büyü de baban sana,

büyü de baban sana

büyü de büyü

bitmez işsizlikler açlıklar alacak

büyü de baban sana,

büyü de baban sana

büyü de büyü

baskılar işkenceler

kelepçeler gözaltılar

zindanlar alacak,

büyü de baban sana

büyü de büyü

büyüyüp de on yedine geldiğinde

baban sana idamlar alacak.”

“Baba” yani “devlet baba”; genç fidanların canını almaya devam ediyor!

Sanılmasın ki…

Sadece idam sehpalarında değil…

Adı, Erdal Eren Gedik.

17 yaşındaydı. Gebze’de yaşıyordu.

Kartal Anadolu Lisesi üçüncü sınıfına geçmişti.

Üniversitede siyaset bilimi okumak istiyordu.

Halkevleri ve ÖDP sempatizanıydı.

Masa tenisi sporcusuydu.

Fındık ve çay toplamada amcasına yardımcı olmak için Hopa Yoldere Köyü’ne gitmişti.

“Devlet Baba”nın; onca afet riski uyarılarına rağmen bir türlü önlem almamasının kurbanı oldu.

Ranta-talana-açgözlülüğe kurban edildi.

Bu ülkenin çocuklarının kaderi değişmiyor…

“Büyü de baban sana

büyü de büyü

büyüyüp de on yedine geldiğinde…”

DESTANLARIN KONUSU

Gılgamış Destanı…

Yazılan en eski şiirsel kitap…

Aynı zamanda ilk iklim kitabıdır.

Destanda, Sümer Kralı Gılgamış, tufandan kurtulan halkına kendini adaması ve ölmez otunu bulmak için yaptığı trajik yolculuk anlatılır:

“Sedir ormanlarında inişli çıkışlı patikalar

Tümü senin yasını tutuyor; gözyaşları dinmiyor gece gündüz.

Çayırlar gözyaşı döküyor; ananmışcasına ağıt yakıyorlar.

Ayı, sırtlan, kaplan, geyik, aslan, yabani boğa, dağ keçisi,

Senin için ağlıyor ovanın tüm hayvanları.

Kıyılarında yürüdüğümüz Ulaj Irmağı, senin yasını tutuyor;

Kıyıları boyunca gezindiğimiz o ırmak.

Senin için dövünüyor kırbamızı doldurduğumuz berrak dere.” (7. Tablet; 1. Sütun)

Ve bugün…

Dünyada şu tartışma yapılmaktadır:

Karadeniz taşkınları belleklerde öyle kalıcı izler bıraktı ki, bu Gılgamış Destanı’nda anlatılan büyük tufanın öyküsüne esin kaynağı oldu.

Deniyor ki…

Gılgamış Destanı da kutsal kitaplarda geçen Nuh Tufanı’na kaynaklık yapmış olabilir!

Yani…

Binlerce yıldır sayısız derenin bulunduğu Karadeniz; destanlara konu olmuştur, araştırmalara konu olmuştur.

Yani…

Karadeniz’in bu zor coğrafi özelliği biliniyor.

Peki…

Bilinmesine rağmen ne yapılıyor?

MENDERES’TEN ERDOĞAN’A

Biliniyor ki…

Özellikle çeyrek asırdır uzmanlar küresel ısınma ve iklim değişikliğine dikkat çekiyor…

Dediler ki…

2009’da sıcakların yükselmeye başlaması 2012’den itibaren doruğa çıkacak ve son bin yılın (Holocen dönem) sıcaklık rekorları kırılacak. Bunun sonucu…

Batı Akdeniz’de ilk defa görülecek güçlü fırtınalar Orta Avrupa’nın kuzeyi veKaradeniz’de şiddetli yağış ve sellere dönüşecek.

Son yıllarda uzmanlar uyarmayı bıraktı; adeta yalvarmaya başladı:

“Karadeniz Bölgesi’nde meydana gelecek sellere karşı dere yatakları üzerindeki enerji-maden arama gibi, konut imarları gibi çalışmalar acilen gözden geçirilmelidir.”

Tehlike “geliyorum” demesine rağmen AKP iktidarı bir tek eylem planı hazırlamadığı gibi, binlerce yılda oluşan coğrafi yapıyı bozdu; vadileri daralttı; plansız kentleşmeye izin verdi; suyu satmak, HES yapmak ve maden aramak gibi nedenlerle dere yataklarının zeminlerini bozdu; ırmak sularını denize ulaştıracak yollardaki menfezlerin kapatılmasına göz yumdu.

Bu talanın tek amacı vardı; rant yaratmak!

Hep yazıyorum:

Türkiye’de siyaset halk için-doğa için yapılmaz.

Ülkemizde politika para kazanmanın aracıdır.

Ve bu hiç yeni değildir.

İstanbul’un imar planı yapılırken Başbakan Adnan Menderes’in de bulunduğu toplantıda, kentin sur içinin araç trafiğine açılmasına karşı çıkan bir şehir planlamacısı şöyle der; “Efendim, İstanbul’un havası kirlenir.”

Başbakan Menderes yanıtı, bugün dünyanın hava kirliliğine bağlı küresel ısınmasının sebebini açıklar: “Hava çarşaf mı kirlensin!”

Hiç şaşırtıcı değil…

Recep Tayyip Erdoğan, Karadeniz’deki rantı protesto ederken polisin sıktığı gazla yaşamını yitiren emekli öğretmen Metin Lokumcu için ne demişti:

“Tabi bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, kimliğini bilmiyorum, üzerinde durmaya da gereğini duymuyorum kalp krizi sonucu ölmüş…”

Evet hiç şaşırtıcı değildir.

Düşünsel dünyaları çok farklıdır.

Metin Lokumcu’nun duvarında şu yazılıdır:

“Biz bu dünyayı atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan miras aldık!”

Bir yanda böyle bir bilinç…

Diğer yanda yıllardır çocuklarımızı katleden yağmacı-talancı vandallar…

Evet…

Görünen o ki…

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Odatv.com

"Devlet baba" çocuklarımızı öldürmeye devam edecek - Resim : 1

soner yalçın Devlet baba sözcü arşiv