Cumhuriyet operasyonunun geleceğimize dair “subliminal” mesajları

Cumhuriyet operasyonu salt bir gazeteye yapılan operasyon değildir, geleceğimize dair epey “subliminal” mesajlar içermektedir.

Kendimi bildim bileli Cumhuriyet okuyordum. Taa ki, tanınmış, bir vakitler baştacı yapılmış “liberal” isimler değil, daha ilk ismin oraya adımını attığı gün zor da olsa gazeteyle vedalaştım.

Ama bu tepkim, hele de o suçlamaları gördükten sonra Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan operasyon, tutuklamalar karşısında sessiz kalmamı gerektirmiyor. Çünkü Cumhuriyet operasyonu salt bir gazeteye yapılan operasyon değildir, geleceğimize dair epey “subliminalmesajlar içermektedir.

İktidar sözcüleri, operasyona ilkin “Vakıf seçimlerindeki usülsüzlüğü” gerekçe gösterdiler. “Usulsüzlük var veya yok, 24 Kasım'da vakıf seçimleri için toplanılacaktı, bu niye beklenilmedi?” sorusunun cevabını ararken, yandaş kalemler bir başka gerekçeyi gündeme getirdi; Gazete “FETÖ ve PKK'ya hizmet ediyor”muş, “Yeniden Atatürkçü çizgiye gelmesi” gerekiyormuş!..

Gel de her Allah'ın günü Atatürk ve Atatürkçülüğe saldıranların bu “sevdasına” şaşma!..

Ve dahi bunu söyleyenlere en önce şunu hatırlatmak gerek:

Cumhuriyet Gazetesi'nden önce, Milli Mücadele döneminde kurdurduğu Anadolu Ajansı'ndan Atatürk'ün adını kimler sildi?

Cumhuriyet FETÖ-PKK propagandası yapıyor, öyle mi? İyi de “Terör örgütü propagandası yapmayı suç olmaktan” kim çıkardı?.. Daha düne kadar PKK'nın “resmi gazeteleri” bu ülkede cirit atmadı mı?.. Ve bunlar kimlerin matbaasında basıldı?..

Sonuçta Cumhuriyet yazarlarının tutuklanmasından sonra operasyonun sebebi netleşti; yandaş kalemlerin yazdığı gibi, “FETÖ ve PKK'ya üye olmamakla birlikte, örgüt adına suç işledikleri, Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının kırmızı çizgilerine aykırı şekilde yayın yaptıkları” anlaşılmış!..

Hadi yazarların bu “suçu” işlediğini kabul edelim. Bir karikatürist, Musa Kart bu suçu nasıl işledi? Ve dahi Danimarka'da Hz. Muhammed aleyhine çizilen karikatürleri, keza burada yayın yapan PKK'nın Roj-TV'sini “düşünce ve ifade özgürlüğü” diye savunan Rasmussen'i sırf Obama'yı “memnun” etmek için NATO Genel Sekreterliğine oturtanlar kimdi?

Kaldı ki, bir gazetenin yanlış yayın politikasında onu cezalandıracak mercii, okurlarıdır... Nitekim yılların pek çok okuru da gazeteyi bırakarak, bu cezayı kesmeye başlamıştı... Operasyondan önceki tirajı, bu cezanın somut makbuzu gibiydi...

Neyse!..

Dikkatlerden kaçan bir gelişme oldu ve “Operasyonun sebebi o mu, şu mu, bu mu” diye düşünmeye gerek kalmadı. Başbakanlığı döneminde Erdoğan'ın konuşma metinlerini yazan AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal 3 Kasım'da Yeni Şafak'taki köşesinde yayınlanan “Cumhuriyet Gazetesi’nin kısa tarihi” başlıklı yazısında, Cumhuriyet'in kurulduğu 1924 yılından beri gelen “hastalıklarını” sıraladıktan sonra şunları söyledi:

“7 Nisan 1924'ten bugüne kadar, Cumhuriyet Gazetesi'nin girmediği boya kalmamıştır. Cumhuriyetçi, Faşist, Anti-komünist, Kemalist, Solcu, Komünist, Devrimci, Darbeci, Liberal, Emperyalist, Kapitalist olduktan sonra en son geldiği durakta Fetullahçı ve PKK'lı olmuştur. Cumhuriyet, 92 yıllık tarihinde her şey olmuş, tek bir şey, 'milletin sesi' olamamıştır. 'Hilafete muhalefetle' yola çıkan gazetenin yolu her ideolojiyle kesişmiş, bir tek milletle, milletin sesiyle, milletin değerleri ve kutsallarıyla kesişmemiştir.”

Yine tarihi bir “rövanş”la karşı karşıya olduğumuz, açık seçik anlaşılmıyor mu?

ESKİ MİT MÜSTEŞARININ AĞZINDAN GİDİŞAT

Evet tarihi rövanş!..

Önce tek parti dönemi yerden yere vuruldu... Sonra “iki ayyaş” denilerek, Atatürk ve İnönü hedefe kondu... Cumhuriyet'e dair ne varsa silindi, yıkıldı, satıldı veya ortadan kaldırıldı... Nihayet Lozan'ın tartışmaya açılmasıyla eş zamanlı Atatürk'ün emriyle kurulan, adı “Cumhuriyet” konan gazeteye operasyon geldi...

Gidiş nereye?

Bunun cevabını bulmak için geçen hafta TBMM 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonu'na bilgi veren “açılım-çözüm” döneminin öncü ismi MİT eski Müsteşarı Emre Taner'in sözlerini masaya yatıralım.

Önce, “çözüm süreci”ne dair sözleri; Özetle şunları söyledi:

“Devletin aklıyla yola çıkılmıştır... Biz Oslo sürecine yabancılar Kürt meselesini oyuncak yapmasın diye girdik... Her yerde sapına kadar konuşurum, Oslo ihanet değildir... Örgütün içinde bazı kadrolar çözüm sürecinden ürktü, ben bunları yüz yüze görüştüm bu adamlarla, çok açık ifade ediyorum. Sebep şuydu: 500’ün üzerinde bir yönetici kadro, 'Biz ne olacağız? Çözüm sürecinden sonra biz Türkiye’ye dönersek tutuklanacağız. Ne yapacağız?'. Gidin Norveç’te oturun, gidin İsveç’te oturun. Hangi parayla, hangi pulla, hangi fonlarla? Büyük tereddütler vardı, o gün dağa çıkanlar bugün 55 yaşında. 60 yaşına gelmiş adamlar var. Dağda emeklilik yok, dağda ölüm var bunu biliyorlar, yanaşmak istediler fakat yapamadılar, olmadı çünkü önlerine doğru düzgün bir yol haritası koyamadık...”

“Devlet aklı... Yabancılar işe karışmasın” öyle mi? Burada durup, kısaca şu hatırlatmaları yapmak gerekiyor:

Daha 2003'te “PKK'yla mücadele için topluma kazandırma yasasının” çıkartılmasını şart koşan ABD değil miydi?

Bu kapsamda Aralık 2004'te Ceza İnfaz Kanunu çıkartılırken, “şatlı tahliye” maddesinin başta teröristbaşı olmak üzere herkese ve tüm suçlarda uygulanmasına çalışılmadı mı?

“Çözüm sürecindeki” muhatapların kimler olacağı, terör örgütünün yöneticileri için nasıl bir formül uygulanacağı ve “Barzanistan”la ortaklık, David L. Phillips ile Henry Barkey'in hazırladığı “yol haritalarında” harfiyen yazmıyor muydu?

PKK'yı “memnun etmek” üzere çıkartılan “reformların” tamamı ABD ve AB'den gelmedi mi?

Ve Oslo'daki “moderatör-hakem” bir İngiliz değil miydi?.. “Yabancılar karışmasın” diye yola çıkıldıysa, İngiliz'in orada ne işi vardı?..

Hasılı, “Çözüm sürecinde devletin aklıyla yola çıkıldığı” doğru da, acaba hangi “devletin aklıyla”?!.

Sadede gelirsek;

Emre Taner Müsteşarlık döneminde, 2007'de MİT'in 80. yılını münasebetiyle bir açıklama yapmıştı.

Ki, TBMM 15 Temmuz Darbe Komisyonunda AKP'li Hüseyin Kocabıyık bunu “deklarasyon” olarak nitelerken, Taner, “Manifestoydu efendim” diye düzeltti.

Taner MİT tarihinde bir “ilk” olan o “manifesto”da, “Bu yüzyılda birçok ulus devlet ve milletin tarih maratonunu kaybedeceğini” müjdeleyip(!) “yeni politikaların” gerekliliğini savunmuştu.

AKP iktidarının ve devletin buna göre bir “yol haritası” uygulayıp, bu yüzden ülkenin tüm “kırmızı çizgilerini” bir bir sildiğini zaten biliyorduk, ama AKP'li Kocabıyık da komisyon toplantısındaki, “Hükümet ve devlet bunu yaptı, sizin dediğiniz istikamette bir değişim yaşandı” sözleriyle, bunu teyid etmiş oldu.

Evet, “açılım ve reformlarla” Taner'in “öngördüğü” üzere bugün “ulus devlet” yapımızın fiili hali ortada. Yeni anayasada “Türk Milleti”nin olup, olmayacağı meçhul!..

Yeniden Taner'in komisyondaki sözlerine dönüp, bir başka yeni ve önemli “tespitine” dikkat çekelim.

Komisyon Başkanı Reşat Petek'in AKP iktidarının yaptığı “reformları” sıraladıktan sonra “Buna rağmen PKK'nın silah bırakmayıp, ayrı devlet kurmak istediğini” hatırlatarak, “Bununla herhâlde başka türlü de mücadele edilmez diye düşünüyorum” demesi üzerine Emre Taner şunları söyledi:

“Bölgemizde, coğrafyamızda hudutlar 1930’lu yıllarda İngilizler tarafından veya ona benzer ülkeler tarafından cetvelle çizilmiştir, malum. Şimdi o hudutlar kendi doğal sınırlarını çizmeye çalışıyor. Yugoslavya dağıldı, 7 tane devlet doğdu. Karadağ 2,5 milyon bile değil, devlet, Makedonya devlet. Adam diyor ki, '30 milyonum, benim devletim niye yok?'. Şimdi bu sorunun cevabını vermek durumundasınız, bazı şeylerin cevabını vermek durumundasınız. Olay sosyaldir.”

Hemen cevabını verelim:

Birincisi; “30 milyon, Kürtlerin niye devleti yok?” diyen “adam” değil; ABD, AB, Avrupa Konseyi, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Barzani'dir... Onlar adına bunları yazıp çizen, dillendiren Graham Fuller, Henry Barkey, David L. Phillips, Motrton Abromowitz ve “Kürt Lawrence'ı” denilen Peter Galbright gibi “adamlar”dır... Alman Şarkiyat Enstitüsü, AB Güvenlik Enstitüsü, Soros'un Uluslararası Kriz Grubu ile Chatam House'dır vs.

İkincisi; “Olay sosyal” değil, Türkiye'nin bölünmesi projesidir, yeni Sevr'dir...

İçeride-dışarıda “ileri gidiyoruz” derken, geri geri gidiyoruz ya; Sevr'in 100'üncü yılına sadece 3.5 yıl kaldı... Farkında mıyız?..

Müyesser Yıldız

Odatv.com

PKK cumhuriyet gazetesi operasyon subliminal mesaj AKP FETÖ Müyesser Yıldız arşiv