CUMHURİYET OLMADAN DEMOKRASİ OLUR MU?

Dr. Vakur Kayador yazdı

Demokrasi dedikleri

Türkiye’de demokrasi sözcüğü pek çok yerde ve çoğu kez anlamı çarpıtılarak kullanılıyor. Aslında bu, bugünün işi değil, 1980 sonrası bilgiyle insan arasına aşılmaz engeller konulan ülkemizde, entelektüel tartışma zemini-tam anlamıyla-dibe vurdu. Hiç karmaşık olmayan siyaset bilimi kavramları ve konuları, onları-nalıncı keseri gibi-kendine yontmak isteyenler tarafından anlaşılmaz hâle getirildi. Demokrasi her şeyin temeli ve başlangıcı olarak değerlendirilmeye başlandı. Halbuki demokrasi bir şeyleri, hem de güç bir şeyleri başarabilen toplumların, son noktada hak edebilecekleri bir ödüldür. En yalın tanımıyla “demos” ve “kratos” sözcüklerinin bileşkesi olan kavram, “Halkın kendi kendini yönetmesi”demektir. Sorun da-büyük ölçüde- bu tanımı her şeyin merkezine almaktan, sandığı kutsamaktan çıkıyor. Oysa demokrasi; eşitlik, özgürlük, kardeşlik ülkülerini hayata geçirebildiği ölçüde “demokrasi” olabilmektedir. Batı demokrasilerinde özgürlük kavramına öncelik verenler liberal demokrat, eşitliğe ağırlık verenler ise sosyal demokrat olarak tanımlanırlar. Şu anda bunun ayrıntılarına girmenin gereği yok, çünkü asıl üzerinde durmak istediğim yer burası değil.

Demokrasi-eninde sonunda-bir paylaşım sistemi olduğu için demokrasiyi yaşatacak toplumun zengin olması, üretim süreçlerini ve kanallarını açmış bulunması zorunludur. Öyle sıcak para şişirmeleriyle abartmadan ve rakamlarla oynamadan gerçek anlamda yıllık 15-20 bin Dolarlık bir milli gelire ulaşmadan sağlık bir demokrasiyi yaşatabilmek pek mümkün görünmüyor…Bunun yanı sıra demokrasi bilincine ulaşmayan, demokrasinin ve örgütlü birey olmanın pratik yararlarını yaşamayan toplumların da demokrasiyi geliştirmeleri hiç kolay olmuyor.

Cumhuriyet-demokrasi etkileşimi

Burada asıl tartışmak istediğim konu daha başka. Türkiye’de cumhuriyet ve demokrasi kavramları-adeta-birbirlerinin alternatifi olarak sunuluyor. Oysa kendisini demokrat olarak tanımlayan birey, cumhuriyetin “olmazsa olmazları”nın tümüyle barışık olmak zorundadır. Bu anlamda cumhuriyet-asla- demokrasinin seçeneği değil, tam tersine onun altyapısıdır.Dahası,kendisini cumhuriyetçi olarak tanımlayan bir bireyin demokrat olmaması mümkündür, ancak bir demokratın cumhuriyetçi olmaması, cumhuriyet değerlerini bütünüyle benimsememesi olanaksızdır.

Peki, cumhuriyeti cumhuriyet yapan bu değerler nelerdir?...

Cumhuriyetin olmazsa olmazları

Her şeyden önce bir yurt sahibi olmak ön koşuldur. Yurdun bölünmezliği ve bütünlüğü her şeyin öncesindedir. Bugün Türkiye üzerinde en karanlık oyunları oynayan Batılıların kendi ülkelerinin bir karış toprağı her şeyden daha değerlidir. Bunları tartışmaya açan aydınlarının-en azından-kamu kurumlarında, örneğin üniversitelerinde görev yapmaları olanaksızdır.

O yurt üzerinde yaşayan insan topluluğu ise dinsel bir bütünlüğün ifadesi olan ümmet düzeyini aşmış, uluslaşma aşamasına gelmiş olmalıdır. Ulusa ait bir insan, bir monarkın; sultanın ya da kralın kulu değil, yurdunun özgür ve onurlu bireyidir. Ulus bilinci, özellikle emperyal saldırılar söz konusu olduğunda güçlü bir direniş sağlayabilir. Ayrıca uluslaşmış toplumlarda sol kültürün gelişmesi ve ilerici hareketler daha kolay gerçekleşebilir. Çünkü birey kimliğini kazanan, kul’luğu aşan insan düşünen, sorgulayan ve muhalefet bilinci geliştiren kişidir. Gerçi günümüzde,cumhuriyet bireyinin birey kimliğini zedelemek,onun beynini boşaltmak ve muhalefet yapma özelliklerini ortadan kaldırmak için Batı’da ve dünyanın her yerinde çok çeşitli yöntemler geliştiriliyor,ancak bunu ayrıca tartışmak gerekir.Her şeye karşın ulus kimliğini yitirmek ve birey olma özelliklerinden,yurttaş kimliğinden uzaklaşmak vahim sonuçlar doğurmaktadır. Örneğin ABD işgali esnasında Irak halkı Kürt etnik kimliği ile Sünni ve Şii mezhepsel kimlikleriyle kendilerini tanımlamak yerine bir Iraklılık ya da Araplık ortak ulusal kimliğinde bütünleşebilselerdi,-hiç kuşkusuz-ABD’nin işi çok daha zorlaşırdı, Irak direnişi çok daha güçlü olabilirdi. Bugün ülkemizde de her alanda AB ve ABD baskıları sürerken, bunlar karşısında sorun yaratmayacak, kul’laşmış,alabildiğine sıradanlaşmış bir toplum oluşturmak için ulus kimliği zedelenmeye çalışılmaktadır.

Cumhuriyet-hiç tartışmasız-laik temellere oturan bir rejimdir. Batı’da Orta Çağ egemenleri olan feodal aristokratlara ve onların ideolojik merkezi durumundaki Katolik Kilisesi’ne karşı burjuvazinin verdiği yüzyıllar süren mücadele sonunda, din bütünüyle siyasal alandan çekilmiş, toplumsal gelişmeyi engelleyen bir kurum olmaktan uzaklaştırılmıştır. Şimdilerde Fransa’nın bu konudaki keskin tutumuna karşı İngiltere’nin daha hoşgörülü anlayışı, model olarak sunuluyor. Hiç ciddiye alınacak tarafı yok bunun. İngiltere’de de Kıta Avrupası’nda da, hiçbir yerde teokratik özlemleri olan siyasal partilerin iktidara yürümeleri olacak şey değildir. Dinsel kurumların kazanımları göstermeliktir, mostralıktır.Dahası din kurumu ve Kilise bütünüyle sistemin,kapitalizmin istekleri doğrultusunda yeniden düzenlenmiştir.Bu konumunu aşıp iktidara yönelme eğilimi gösterdiğinde,-kimsenin kuşkusu olmasın-o saat etkisiz hâle getirilir.Bu nedenle,altını çizerek vurguluyorum; laiklik, din ve vicdan özgürlüğü falan değildir. Hatta din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması tanımı bile yetersizdir . Din-elbette-siyasal hayata müdahale etmeyecektir ama devlet yeri geldiğinde din üzerinde egemen olabilecektir Aslında Batı demokrasileri yalnız, cılız teokratik partilere değil, demokrasiyle sorunu olduğunu düşündüğü diğer ideolojilere de iktidar şansı tanımaz. Sosyalist ve faşist partilerin kurulmalarına, faaliyet göstermelerine izin verilir,ancak iktidara gelmeleri kabul edilemez.Bunu daha sonra örmekleriyle açıklarız.Yalnız şu kadarını anımsayalım yeter.Bir on yıl kadar önce Avusturya’da faşist Jorg Heider’in partisi seçim kazanmış,ancak-.tabiî ki- iktidarına onay verilmemiş,hatta sessiz sedasız defteri dürülüvermişti.Üstelik geçen yıl tuhaf ve “derin” bir biçimde yaşamını yitirmişti. Çok duyarlı Batı kamuoyu bu durumu pek de merak etmemişti! Ne de olsa Avrupa derin devletlerin anayurduydu ve bu işler orada ustalıkla hallediliyordu. Hegemonik yöntemler de toplumun neyi ne kadar merak etmesi gerektiği konusunda yeterince gelişmişti .

Laikleşme süreciyle birlikte Batı’da inanç temellerine dayalı, dinsel bir yapıdan aklın, bilginin, deneyin egemen olduğu başka bir yaşam biçimine geçilmiştir. Orada her türden toplumsal sorun konu uzmanları eliyle çözümlenmeye çalışılır, orada Başbakanlar bu tür sorunlar için ulemaya başvurmak gerektiğini söylemezler.Bu nokta cumhuriyetin en temel unsurlarından biridir.

Cumhuriyetin en temel öğelerinden biri de dinsel, mezhepsel, etnik toplulukların kendi feodal hukuk anlayışları yerine getirilen tek ve evrensel hukuk düzenidir. Ayrıca hukukun üstünlüğü ilkesi cumhuriyetin en önemli değerlerinden biridir ve bu üstünlük soyut bir üstünlük değildir. Devleti oluşturan yasama, yürütme yargı erkleri arasında yargının, yasama ve yürütmenin de üzerinde olması demektir, yani yeri geldiğinde hükümetleri de denetleyip yargılayabilmesi anlamını taşımaktadır. Günümüzde Hükümetin, Anayasa değişikliği ile gerçekleştirmeye çalıştığı en önemli konu budur, yargıyı denetimi altına alabilmek için-adeta-çırpınması boşuna değildir..

Sağlıklı bir demokrasi, ancak böyle bir cumhuriyet üzerinde inşa edilebilir. Bunlarla sorunu bulunanların-esasen- demokrat olmaları mümkün değildir… Bu değerlerle barışık olmayan –sözüm ona- demokratların hangi projenin hizmetinde olduklarını araştırmak gerekir.

Dr. Vakur Kayador

Odatv.com

Vakur Kayador arşiv