Çin füzesi kimi gerdi

Çin’den alınmasına karar verilen 3 milyar dolarlık füze sistemi Batı başkentlerini, NATO’yu ve de doğal olarak Ankara’yı karıştırdı. NATO üyesi bir...

Çin’den alınmasına karar verilen 3 milyar dolarlık füze sistemi Batı başkentlerini, NATO’yu ve de doğal olarak Ankara’yı karıştırdı. NATO üyesi bir ülkenin, İran, Kuzey Kore, Suriye gibi ABD ve NATO’nun doğal düşmanlarına da füze satmış olduğu için ABD’nin kara listesine giren Çin CPMIEC firmasından füze alımı sadece batılı “dostların” değil, onların acentelerinin de saçlarını diken diken etti.

ABD’nin yeni savunma doktrininin Çin’i çevrelemek üzerine kurulduğu ve de Türkiye’nin G-20’de MIKTA isimli (Meksika, Endonezya, Kore, Türkiye, Avustralya) bir ABD yapımı BRICS karşıtı çakma oluşuma katıldığı bir dönemde, böylesine bir adım vakvakları ürküttü tabii.

Şimdi duyduğumuza göre sırf soruncu, stratejik sığlık üstadı, Yeni Osmanlıcı Ahmet Davutoğlu ve bilumum kurmayları bu anlaşmanın hayata geçmemesi için devreye girmiş. E tabi Suriye’de ağır çuvallamış bir eleman olarak, El Kaide’yi yeni komşu yapmış bir figür olarak kendisini affettirmesi lazım. Hatta usta bir manevra ile Abdullah Gül gemisine de atlayabilir bu sayede.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı Başbakana yakın bir kurumdur. Bu alımda (diğer tekliflerden 1 milyar dolar daha ucuz olduğu da bir vakıa) mutlaka Başbakan Erdoğan’ın onayı vardır. Zaten aksi düşünülemez. Ama bu iş ciddi bir iş. Türkiye terörle mücadelede en ihtiyacı olduğu dönemde bir saldırı helikopteri ihalesini 10 yılda yapamamıştı ABD’nin örtülü ambargosu yüzünden.

Bu füze işi de akim kalacak gibi görünüyor ama Türkiye’nin de Batıdan giderek bir kopma durumu var. Bu durum öyle geçici bir nedenden kaynaklanmıyor, yani sadece dinci bir hükümetin, otoriter bir Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel kaprisleri filan değil. Türkiye artık stratejik konumlanma olarak ABD ve müttefiklerinin karşısında. Aslına bakarsanız Amerika’dan destekli 11 yıldır hükümette olan AKP bu doğal gelişmeyi geciktirmeye de çalışıyor.

AÇIK BİR BLÖF, AMA TEHLİKELİ

Amerika ve Avrupa zaten “başıbozuk” olarak gördükleri Tayyip Erdoğan’ı gözden çıkardı. Şimdi Abdullah Gül formülü üzerinde çalışıyorlar. Tayyip de bunun farkında ve sanırım (tam da Gül ABD’de kulis yaparken) bu Çin füzesi işini çıkardı.

“Üzerime gelmeyin bak Şanghai İşbirliği Örgütü'ne girerim" blöfü çekiyor. Çünkü oraya da ilgili epeydir çalışmalar var. En son diyalog ortağı olduk. Tabii Çin olsun Rusya olsun bu tür girişimlerin ne kadar samimiyetsiz olduğunun farkında ama kapıyı da hemen kapatmıyorlar. Çünkü hükümetler gelir geçer, kalıcı olan halklar ve ülkelerdir. Türkiye’nin gerçek yerinin Avrasya’da olduğunu onlar da iyi biliyor ama şu aşamada bölgesine ihanet eden bir konumda olduğunu da saptıyorlar.

Yalnız Erdoğan’ın (ve de Davutoğlu’nun) kıymetli yalnızlık durumu pek riskli. Çünkü bu noktada ne İsa’ya (Atlantik) ne Musa’ya (Avrasya’ya) yaranamama olayı var. El Kaidecilerle, ellerine verilen kimyasal silahların faturası beklemede. Rusya işin peşini bırakmıyor. (Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, BM denetçilerinin ikinci Suriye ziyareti sırasında yine kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen tüm yerlere, özellikle de 19 Mart’ta benzer olayın yaşandığı Halep yakınlarındaki Han al-Asal köyüne gidemediğini açıkladı. Lavrov, “Komisyon yine, 19 Mart’ta kimyasal silah kullanıldığı ciddi bir olayın yaşandığı Halep yakınlarına gidemedi. Nedeninin, Rus uzmanlarının burayı incelemiş olduğundan kaynaklandığına inanıyoruz.” dedi-Kaynak: Rusya’nın Sesi Radyosu). Cenevre görüşmeleri pazarlıklarında Türk hükümetinin El Kaidecilere kimyasal silah sağlama iddiaları da var. ABD, Suriye’den sonra İran’da da AKP’yi satışa getirdi. Suriye’ye saldırmadığı gibi, İran ile de doğrudan görüşmelere başladılar. (ABD İran ve Rusya ile diyalogunda, hem nükleer, hem Suriye konusunda açılım yapacağı ve hem de geleneksel Sünni-Şii çatışmasını içeren politikasına bir son vereceği işaretleri veriyor. The National Interest’de yazan Chris Luenen’e (Londra’daki Global Policy Institute’ün direktörü) göre ABD’nin, İran ve Rusya’yı da katarak, Sünni-Şii “soğuk savaşına” bir son vererek, AB’nin de desteğini alarak bir “U” dönüşü ile yeni bir güvenlik mimarisi oluşturmaya başlamasının zamanı gelmiş (26/09) Ergin Yıldızoğlu-Cumhuriyet).

ELLER GİDER MERSİN’E

Tüm bu gelişmeleri ıskalayan Tayyip Erdoğan bu da yetmezmiş gibi, Suriye’ye savaş tezkeresini meclise getiriyor. Hayır o değil de, o kadar desteklediği ve beslediği El Kaide’ye de yaranamıyor. Reyhanlı’yı en sonunda üstlenen El Nusra, Kenya, Nijerya ve Pakistan’daki kanlı eylemlerinin ardından bu kez de Türkiye’yi tehdit ediyor. PYD-El Nusra arasındaki çatışmalar sonrası kapatılan iki sınır kapısı açılmazsa, Ankara ve İstanbul’da eylemler yapmakla tehdit etti son olarak. Türkiye’de en az 2 bin tane bu kanlı katillerden var. Adamlar istedikleri anda istedikleri yeri patlatabilirler. Değerli yalnızlığımız, içten patlamalı motora dönüşüyor ve bize patlıyor.

Şu son dönemdeki adımları düşünürsek, Tayyip cephesi sanki bile bile, Gül cephesinin değirmenine su taşıyor. Giderek yalnızlaştığını hisseden başbakan dış politikasında da radikal adımlar atıyor. Amerikalı Raytheon ve Fransız-İtalyan Eurosam’a çalım atıp Çin’e yönelmesi Washington’u ayrıca kızdırmış durumda. ABD Dışişleri Bakanlığı, bu füzelerin NATO sistemi içinde kullanılamayacağını söylüyor ve “ciddi endişelerini” Türk hükümetine ilettiklerini söylüyordu.

KAZANAN HER HALÜKARDA ÇİN

Çin füzelerine karşı mıyım? Kesinlikle hayır. Yani hem NATO dışı bir hareket olması, hem de ucuz ve teknoloji transferini içermesi bakımından çok doğru bir seçim. Ama politik faturası, NATO ve onun gizli hükümetleri tarafından çok ağır ödetilir. Nereden mi biliyorum. Saldırı helikopteri ihalesini tıkayan ABD, Rusya’nın Kamov (KA-52 Timsah) tipi üstün özelliklere sahip saldırı helikopterlerinin satışı ve Türkiye’de üretilmesini içeren teklifini ne yapıp edip engellemişti. O Rus helikopterlerini almaya kalkan askerlerin çoğunun da hapiste olduğu düşünülürse, Çin füzeleri de benzer bir duruma işaret ediyor.

Türkiye elbet bir gün Atatürk döneminde olduğu gibi Avrasya coğrafyası’nda hak ettiği yeri alacaktır, ancak bu tabii ki AKP döneminde olmayacaktır. 250 yıllık Atlantik’e karşı 5 bin yıllık bir tarihe sahip Avrasya, sabırlıdır, beklemesini bilir.

Önceki gün Ankara’daki Çin Halk Cumhuriyeti Milli Gün resepsiyonundan bir anekdod ile bitirelim yazıyı:

ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile Çin’in Ankara Büyükelçisi Gong Xiaosheng arasında geçiyor bu konuşma:

Ricciardone: “Türkiye bir NATO müttefikidir. Türkiye hava savunma sistemine ihtiyaç olduğunu gördü. Müttefikliğimize dayanarak bir tepki gösterdik, ki müttefikler müttefik oldukları sürece her zaman bunu yapar. 60 yıl oldu umarım müttefikliğimiz daha da uzun sürecek.”

Gong: “Bunu Türkiye’ye sormak lazım. Türkiye’nin Çin’i seçmesi halinde bir problem olacağını düşünmüyorum. Teknik bir problem de olmayacaktır. Endişelenmenize gerek yok. Türk tarafı kararını verecek”

En riskli bölgede, “tehlikeli yalnızlığı”nda kıvranan bir ülke, anlık taktiklerle bu bataktan kurtulamaz.

Çinli General ve Filozof Sun Tzu’nun dediği gibi: Stratejisi olmayanları sadece yenilgi bekler”.

Hüseyin Vodinalı

Odatv.com

çin füzesi ABD abdullah gül arşiv