CHP muhalefet yapmıyor mu

Bir köşe yazarı AKP’nin şansını muhalefetin olmamasına bağladı. Genel kanı da güçlü bir muhalefetin olmadığı yolunda. Doğrusu bu kanıda olan...

Bir köşe yazarı AKP’nin şansını muhalefetin olmamasına bağladı. Genel kanı da güçlü bir muhalefetin olmadığı yolunda. Doğrusu bu kanıda olan herkesin, muhalefetten nasıl bir görev beklediklerini, eksikliğin nerede olduğunu da açıklaması gerek. Ancak bunu göremiyoruz.

Biz aynı kanıda değiliz. Açıklamaya çalışalım.

Öncelikle MHP’ye bakalım. MHP, gerçekten muhalefeti birkaç karşı ve sert söz söylemek sanıyor. Onun dışında Meclis’te ve meydanlarda yok. Cumhuriyeti temelinden sarsacak konularda ise iktidarın “koltuk değneği” olmaktan çekinmiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimi, türban konusundaki anayasa değişikliği, eğitim sistemini laik eksenden dinci eksene çeken 4+4+4 yasasının çıkarılması ve Cumhuriyet Bayramı’nın halk tarafından kutlanmasında bunun örneklerini görmek olanaklı.

ANA MUHALEFET

Ana muhalefet partisi CHP için, insafla söylemek gerekir ki, “muhalefet yapmıyor” kanısı yanlıştır. Bu kanıya neden olan etmenleri sonraya bırakarak, önce ana muhalefetin durumuna bakalım.

CHP’nin Meclis’te verdiği mücadele son derece yoğundur. Yönetimde olsun olmasın pek çok milletvekili var gücüyle çalışmaktadır. Ne var ki, iktidar partisinin Meclis’teki ezici çoğunluğu nedeniyle bu mücadele etkili olamamaktadır. İktidar çoğunluğu her türlü mücadeleyi etkisizleştirecek ve sonuçsuz bırakacak güçtedir. Üstelik demokrasi ve uzlaşma kültüründen yoksun bir iktidar, muhalefeti yok saymaktadır. Tıpkı hukuku ve anayasayı yok saydığı gibi.

CHP’nin hiçbir yasa önerisi dikkate alınmadığı gibi, yasaların, Cumhuriyet kazanımlarına, laik demokratik rejime, hukuka, anayasaya, ülke ve ulus çıkarlarına uygun çıkarılması için yapmaya çalıştığı katkılar da sonuçsuz kalmaktadır.

CHP, yeni Anayasa Mahkemesi’nden umutlu olunmamasına karşın, son çare olarak hukuka ve Anayasa’ya aykırı yasalar için iptal davası açmakta ve görevini yerine getirmektedir.

Meclis komisyonlarında CHP, fiili engellemelerle karşılaşmaktadır. İslami rejimin eğitim sistemini kuran 4+4+4 yasa önerisi Komisyon’da görüşülürken, CHP temsilcileri komisyona alınmamış ve oylama böyle bir ortamda yapılmıştır. Yargıtay ve Danıştay yasaları değiştirilirken, yargının siyasallaştırılmasının yaratacağı tehlikeyi anlatan CHP milletvekilleri, hiçbir söylediklerinin dinlenmemesi üzerine toptan istifa ederek Komisyon’un oluşumunu etkilemeye çalışmışlardır. Oluşumu sakatlanan Komisyon, Anayasa’ya göre muhalefetsiz çalışmanın olanaksızlığına karşın, ilgili metinleri kabul ederek Genel Kurul’a göndermiştir.

Muhalefetin çalışmaları engelleyememesi için temel yasa kavramı getirilmiş; Genel Kurul’daki görüşme süreleri kısıtlanmıştır. Milletvekillerinin Genel Kurul’daki konuşma sürelerinin de kısıtlanmaya kalkılması üzerine, CHP İçtüzük değişikliğini, fiili durum yaratıp Meclis Kürsüsü’nü korumaya alarak önleyebilmiştir.

CHP Milletvekilleri, hemen her gün basın toplantılarıyla ya gündeme ilişkin değerlendirmeler yapmakta ya da bir yolsuzluk olayını açıklamaktadırlar. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, milletvekili iken açıkladığı yolsuzluk dosyaları hala belleklerdeki canlılığını korumaktadır. Ankara ve Kayseri Büyükşehir belediyeleri ile ilgili olanlar bunlardan yalnızca ikisini oluşturmaktadır. Deniz Feneri davasının nasıl izlendiği ve bu konuda düzenlenen basın toplantılarında yapılan açıklamaları unutmak olanaksızdır.

Milletvekilleri tarafından verilen sözlü ve yazılı soru önergeleri, çok azına yanıt verilmesine karşın pek çok konunun açıklığa kavuşturulmasını sağlamaktadır. Haklılık içeren birçok gensoru, “emir-komuta” zinciri içinde iktidar çoğunluğunca reddedilmektedir.

Sonuç olarak ana muhalefet partisi, Meclis çalışmalarında muhalefet görevini hakkıyla yerine getirmektedir.

Bununla birlikte CHP’nin Meclis çalışmalarındaki iki önemli yanlışı; milletvekillerini tutsaklıktan kurtarmadan yemin etmesi ve yeni anayasayı yapacak Uzlaşma Komisyonu’na katılması olmuştur. İki tutumun da AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğünü belirtmek gerekir. Böylece bir yandan tutuklular, “tek adam”ın inisiyatifine terk edilmişler, öte yandan iktidara, yeni anayasa çalışmalarına “meşruiyet kazandırdık” propagandası yapma olanağı sağlanmıştır. Hiç değilse o masaya, “yeni anayasa yapmak” değil, “Anayasa’da kapsamlı değişiklik yapmak” koşulu ile oturulması gerekirdi.

Kuşkusuz, “parti devletinin” ve “tek adam yönetiminin” egemen olduğu dönemlerde Meclis çalışmalarıyla yetinmek, muhalefet görevi yönünden yeterli değildir. O nedenle, CHP’nin Meclis dışı etkinlikleri önem kazanmıştır. Demokratik kitle örgütleriyle işbirliği içinde çalışılması ve geniş kitlelerin katılımı ile gerçekleştirilecek toplantılarla halka, yapılanların anlatılması zorunlu duruma gelmiştir.

Bu konudaki eleştiriler sonuç vermiş ve CHP, ilk önce Tandoğan’da halkla buluşmuştur. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yetersiz de olsa Cumhuriyet Sevdalıları ile birlikte olmuştur. Silivri davalarını yakından izlemekte ve tutsaklarla ailelerine moral güç vermeye çalışmaktadır. Davalarla ilgili doğru değerlendirmeler yapılmaktadır. Son olarak da, CHP tarafından, çeşitli demokratik kitle örgütleriyle birlikte “Acil Demokrasi, Derhal Adalet” mitingleri başlatılmaktadır. Mitinglerden ilki 26 Ocak’ta Adana’da yapılacaktır.

Parti’nin önemli eksiği gençlik örgütü olarak görünmektedir. ADD, TGB ve TKP’nin gençleri meydanlarda yüreklice, birlikte ya da ayrı ayrı eylemler düzenlerken, CHP gençliğinin bu etkinliklerde görülmemesi üzüntü vericidir. Üstelik parti örgütlenmesi yönünden en kalabalık ve en etkin gençlik yapılanmasının CHP’de olması ve bu gençliğin öncü rol oynaması gerekirken bunun olmaması düşündürücüdür. Güçlü bir gençlik örgütlenmesi ile siyasal parti geleceğinin doğru orantılı olduğu bilinmelidir.

Sırası gelmişken kimi eksikleri vurgulamadan geçmek doğru olmayacaktır. 28 Şubat süreciyle ilgili daha güçlü mücadele; Balyoz davasında çok önemli açıklamalar yapan bir tanığın ifadesinin savcılar tarafından bile dikkate alınmaması, BOP eşbaşkanlığı, Dubai anlaşması, İmralı görüşmeleri, yolsuzluklar gibi konularda daha vurucu olunması, beklentiler arasındadır.

Deniz Feneri davası başlı başına üzerinde durulması gereken bir olaydır. Hem bireysel, hem kurumsal yönden iktidardaki siyasal partinin sorumluluğuna neden olacak bu dava, halka daha yakından anlatılmalıdır.

NEDENLER

Gelinen noktada bir soru sorulması gerekir. Giderek artan bunca çabaya karşın acaba neden CHP yeterli muhalefet yapmamakla eleştirilmektedir?

Bunun birincil nedeni, CHP’nin tüm çabalarının AKP medyası, yandaş ve sinmiş medya tarafından görmezden gelinmesi; yapılanlara medyanın büyük bölümünde hiç ya da yeterli yer verilmemesidir. Bu kervana TBMM TV’si de katılmış; muhalefetin Meclis’te gösterdiği çabalar halka yansıtılmasın diye yayın süresi kısaltılmıştır.

Korkusuna esir olmayan ve güçlü muhalefet yapabilen ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen basın ve yayın organlarını da geniş halk kitleleri izlememekte ya da izleyememektedir. Bu gruptaki TV kanallarına, geniş halk katmanlarına ulaşabilmesi için gerekli frekans tahsisleri yapılmamaktadır.

Kuşkusuz CHP’nin kendi sözleri ve uygulamaları da, “muhalefet yok” kampanyasına katkı sağlamaktadır.

- Yanlış aday seçimi; CHP’nin temel ilkelerinden uzak kişilerin milletvekili yapılması ve bu kişilere hâlâ hoşgörüyle yaklaşılması;

- “Dersim’de zulum” yapan, Kurtuluş Savaşı’nın “Rumları tasfiye amacıyla yapıldığı” söylemine izin verilmesi;

- Fethullah Gülen’e hayran olduğunu ilan eden; “laiklik, zaten postmodern çağa uygun değildi”, “tekke ve zaviyeler üretim yeriydi, eğitim ve kültür kurumuydu” diyenlerin partide barındırılması;

- Atatürk ilke ve devrimlerine, laik ve demokratik Cumhuriyet’e; Atatürkçülüğe; bağımsız Türkiye’ye, ulus ve üniter devlet yapısına ve ulusalcılığa yeterince vurgu yapılmaması;

-“Laiklik tehlikede diyemem”, “Bu ülkenin birliği, bütünlüğü konusunda hiçbir endişem yok”, “Türbanı biz çözeriz”, “Siyaset yapmayan tarikatlara ve cemaatlere saygılıyız” söylemleri,

Eleştiri nedenleri kervanına katılacak değerlendirmelerdir. Bunlar, öncelikle CHP üyesi, yandaşı ya da sempatizanı olanları rahatsız eden, soğutan, uzaklaştıran söylem, eylem ve uygulamalardır. Her kesimden oy alacağız derken kendi seçmenini kaybetmek, akıllı bir siyasal yaklaşım olmasa gerektir. Bilinmelidir ki, kimse aslı dururken “suretine” oy vermez. İlkeli duruş sergileyemeyenlerin en büyük zararı partilerine olur.

Son olarak “Yeterli muhalefet yok” kampanyasında, AKP propagandasının etkisi olduğu düşünülmektedir. Çünkü bu kampanya aynı zamanda muhalefetten umut kesilip iktidara yönelinmesine neden olmaktadır.

Herkes artıyı eksiyi iyi tartmalı, söylem ve eylemlerine çeki düzen vermelidir. Atatürk Cumhuriyeti yoğun bakım ünitesinden çıkarmak herkesin görevidir.

Bülent Serim

Odatv.com

CHP kemal kılıçdaroğlu MHP arşiv