Asiye Güldoğan: Cemaat’e asıl Aziz Yıldırım fırtınası geliyor

Cemaat “17/25 Hırsızlık Haftası” için oldukça planlı hazırlık yapmıştı ama 14 Aralık Operasyonu başlayınca mecburen enerjilerini operasyonun “basına...

Cemaat “17/25 Hırsızlık Haftası” için oldukça planlı hazırlık yapmıştı ama 14 Aralık Operasyonu başlayınca mecburen enerjilerini operasyonun “basına darbe” olduğuna, “gazetecilere özgürlük”, “gazeteciler derhal serbest bırakılsın” temalarına ayırmak zorunda kaldılar. Bu yüzden belki de tek etkin oldukları sosyal medyada “Gazetecilere Özgürlük, Gazeteciler Derhal Bırakılsın, 17/25 Hırsızlık Haftası kutlu olsun” taglarını aynı anda kullanmak zorunda kaldılar. Ama daha çok operasyona tepki göstermekle uğraştılar.

Aslında Fuat Avni’nin yazmasına rağmen operasyon 20 Aralık’tan sonra gibi bekleniyordu. Fuat Avni yazdığı için, “deşifre oldu diye operasyon hemen yapılmaz” düşüncesi vardı.

Belki zihinlerinde yer bile etmeyen bir dava yüzünden operasyon görmeleri şaşırtıcıydı. “17/25 Hırsızlık Haftası”na onca hazırlık yapmalarına rağmen, onlar için bu “minik davadan” beklenmedik operasyon yemeleri ve yine “beklenmedik kötü sonuçlara gidişatın” olması yüzünden yeterince bu çok önemsedikleri haftaya katkıda bulunamadılar. Bunun yerine “baş ağrısı” olacağa benzer Tahşiye davasını “önemsizleştirecek, gölgede bırakacak, hızla unutturulacak” uğraşılara girdiler.

Ekrem Dumanlı’yı almaya gelenler Tahşiye davasından bahsedince, Dumanlı’nın ne kadar şaşırdığını, sonra “Vay vay vay” gibi sözler eşliğinde “gülümsemeye çalıştığını” dikkatli gözler görmüştür. Olay basına mal edilerek bu olayın basitleştirilmesi için, görsel şovlara yönelmesi de gözlerden kaçmayan bir şeydi. Çünkü özellikle bazı fotoğraflara bakın, kalabalığın arasında Dumanlı, “Ben kahraman oldum” bakışlarıyla tebessüm ederek bakıyordu.

Halinden de memnundu, zira yıllar önce “Ahlaksız moruk” dediği Oktay Ekşi gelip onu kucaklamıştı. Bir zamanlar “Erdoğan’ın abisi” olan Hasan Cemal destek olmuş, gazetenin birinci sayfasının yapımında katkılar sunmuştu. Hele, tutuklandığı dönemde “Gazetecilikten tutuklanmadılar, bilmediğiniz şeyler var. Paniğe gerek yok, hukuk gereğini yapıyor.” diye hakkında yazı yazdığı Ahmet Şık’ın tweetinden memnuniyetine diyecek yoktu. Çıkar çıkmaz ilk onu görecekti. Ah bir de Nedim Şener destek vereydi her şey daha güzel olacaktı.

Hükümetten çok nemalanmasına rağmen, “artık iş alamadığı için” Erdoğan’a karşı Cemaat destekçiliğine soyunan Tayfun Talipoğlu, her “para verene” belgesel çeken (sadece parada anlaşamadığı için Nurcuların Nesil grubuna Bediüzzaman belgeselini çekemeyen) Can Dündar gibileri de Dumanlı’nın en büyük destekçileriydi. (Tayfun Talipoğlu Cemaat televizyonlarında programa başlarsa, Can Dündar da “Hocaefendi” belgeseli çekerse şaşırmayın.) Cemaat medyasının gediklisi Hayko Bağdat’ın vefalı desteğiyle, daha önce “Hakan Şükür’den milletvekili olursa, Emenike’den Turizm Bakanı olur” yazısı yazmış olan Yılmaz Özdil’in bile Hakan Şükür’ü, Fuat Avni’yi, Dumanlı’yı onore eden muhteşem yazı desteğini de eklememiz gerekiyor.

SAHTE DELİL, SİLAH, BOMBA BIRAKILMAYAN OPERASYON

Yani her şey güzel gidiyor sayılırdı aslında. Operasyon “gazetecilere” yapılmıştı, basına darbeydi, “ahlaksız moruk” dedikleri “eski düşmanlar” bile ayaklarına kadar gelmişti, “Duayen gazeteci” Hasan Cemal yanlarındaydı, “hapislerde süründürdükleri, işkencelere maruz bıraktıkları” Ergenekon-Balyoz mağdurların bir kısmı bile “faşizme karşı” onları destekliyordu ve operasyon Cemaat’e değil demokrasiye yapılmıştı.

Gazeteye gelen polislerin “rica ederek” davet ettikleri, onun “canlı yayın konuşmasına” ses çıkarmadıkları, “Ben kahraman oldum” pozları vermesine müdahale etmedikleri, ellerini kelepçelemedikleri, bilgisayarlarına dokunmadıkları, evini ya da işyerini hallaç pamuğu gibi atmadıkları, oraya buraya “sahte delil/silah/bomba” bırakmadıkları, sabahın köründe yatağından eşinin çocuklarının yanından almadıkları, başlarını sertçe eğerek arabaya atmadıkları Ekrem Dumanlı, hem “demokrasi kahramanı” oluyor, hem baş ağrıtacak minik davayı gölgelediğini düşünüyordu.

Bu operasyonun ayrıca iki artısı oldu Cemaat için. Bir: “Demokrasi, adalet, özgürlük” gibi kelimeler kullanmasını öğrendiler. İki: İlk defa bu operasyon sayesinde “hep gizli kalan, sızan, damarlarda dolaşan, perde arkası icraatlarda bulunan” bir yapının tabanı “evlerden, yurtlardan, dershanelerden sokağa çıkıp” eylem yapmaya başladı.

Daha önce Cemaat polislerine operasyon yapıldığında böyle organize sokağa çıkmamışlardı; ancak on-yirmi polis yakını emniyette, Çağlayan’da kendi hallerinde beklemişlerdi. Belki “polisten demokrasi kahramanı çıkmaz” diye gerek görmemişlerdir. Polisler olsa olsa “Sosyal Pencere’nin Tag’larında” kahraman olabilirdi. Ama Ekrem Dumanlı gazeteciydi, bütün dünyaya “demokrasi kahramanı” sunulabilirdi.

Fakat operasyonun ilk görsel şovları Pazar günü geçince, ertesi gününden itibaren belki zihinlerinde bile tutmadıkları, “onlar da ne ki” diye küçümsedikleri Tahşiye Davası’nın ağırlığı ve ciddiyeti hissedilmeye başlandı. “Bir ya da iki gün gider, sonra daha muhteşem kahraman olarak döneriz” diye düşünülürken, “acaba, yoksa, hadi be, olmaz canım” kaygıları Cemaat’te etkili olmaya başladı.

CEMAAT’İN EYLEMCİLERİ: CHP BİZİ NEDEN YALNIZ BIRAKTI?

İstanbul Emniyet’in karşısında toplaşan Cemaat taraftarları, ilk başta 50 kişi kadarken, o civarda bulunan Prizma, Fem, Anafen, Baran, Cemil Meriç Kız Yurdu vs. gibi yerlerden takviye taraftarlar getirildi, başka semtlerden Cemaat mensupları da önce bahsedilen yerlere taşındı, dövizler, pankartlar hazırlandı, Emniyet binasının karşısındaki topluluğa dahil edildi. Gün gün sayıları da artırdılar, üçüncü ve dördüncü gün 500 civarı kalabalık oluşturdular. Samanyolu Haber başta olmak üzere, Cemaat televizyonları kalabalığı uzaktan değil ama dar açıdan ve tepeden izleyicilere aktardı ve “İlk kez böyle bir muhteşem kalabalık görülüyor, halk gazetecilere yapılan zulme isyan ediyor sayın seyirciler” anlatımıyla daha fazla insanların gelmesine teşvik edildi. Çağlayan Adliyesi’nde de durum aynıydı.

Her ikisine de bazı arkadaşlarla gittik. En son 17 Aralık’ta Üsküdar’dan Marmaray’a binip, aktarmayla Emniyet’e geldik. Operasyonun üzerinden dört gün geçmesine rağmen, Emniyet-Fatih metrosundan çıkan bazı vatandaşlardan, “Burada ne oluyor, bu insanlar niye toplanmışlar?” diye soranlar vardı. Dört yüz, beş yüz kişi kadar görünen protestocuların arasına girdik. Vatan Caddesi’ne bakan belediye durağı ve kaldırımında bayrak ve pankart sallayan kadınlar ve erkekler, bir yandan da caddeden geçen arabalara el sallıyordu. Kaldırımla Vakıf Gureba Hastanesi arasındaki küçük yoldan ise normal vatandaşlar, yaya kaldırımındaki göstericilerle Vakıf Gureba duvarının önünde dikilen göstericilere bakarak gelip geçiyordu. Hastanenin duvarında çoğunluk Cemaat erkekleri sohbet eder, çay içerken, bir köşede de kadınlar cevşen okuyorlardı.

Göstericilerin bulunduğu yer aynı zamanda televizyon kanallarının canlı yayın araçlarının olduğu yerdi. Saat başı haberlere bağlanıldığı için, özellikle hükümet kanadının televizyon muhabiri canlı yayına bağlandığında ellerinde pankart olan bazı göstericiler konuşan muhabirin arkasına geçip hem pankart gösteriyorlar, hem de “hırsızlara geçit yok” diye bağırıyorlardı. Zaten biz de şahit olduk ki, hükümeti destekleyen medya muhabirlerine zaman zaman laf atmalar oluyordu.

Erkekler arasındaki abiler, kadınlar arasındaki ablalar kendini belli ediyordu. Etraflarında talebe gibi duranlara bir şeyler anlatıyorlardı. Biz de bir duvar dibine dayanıp dikildik biraz. Yedi kişilik bir grup bizim yakınımıza gelip sohbet etmeye başladılar.

“Merak etmeyin, inşallah Ekrem abimizi bırakırlar,” diyordu yaşça büyük olan diğerlerine. “Şuradakiler geldi mi, buradakiler ne zaman geliyor” muhabbetlerinden sonra genç bir arkadaş:

“CHP bize beklediğimiz desteği vermedi,” dedi.

“Evet. Ne yazık ki öyle. Bize katılırlar, bizimle birlikte eylem yaparlar diye düşünüyorduk. Yetkililerle görüşülmedi ki..”

“Görüşülmüş ama gelen giden yok.”

“Biz onlara her türlü desteği veriyorduk oysa.. Bu CHP’den bir şey çıkmaz ya..”

“İnşallah zamanla Cemaat Halk Partisi yaparız. Hemen olacak iş değil.”

“Evet zaten sivriler gidiyor bir bir partiden.”

“Bize desteği şimdi yapmaları lazım. Böyle bir günde yapmayacaklar da, ne zaman yapacaklar..”

“Ya bırakın bize desteği, bugün 17 Aralık diye yeri göğü yıkmaları lazımdı, hiç tencere tava sesi bile duymadık.”

“Ne yapalım, biz az ama öz olarak, hak bildiğimiz yolda gideriz. CHP’ye umut bağlamadık ya, Allah var gam yok.”

“Öyle öyle.. Allah bizimle beraber, bize Allah yeter!..”

“Bize kimse bir şey yapamaz, bugün yarın bırakırlar inşallah.”

“Çok dua edelim, bu badireyi atlatacağız inşallah..”

Buna benzer sohbetlerden sonra, birinin “Hadi Prizma’ya gidiyoruz” demesiyle ayrıldılar. Biz de çok durmadık. Marmaray’a gitmek için metro durağına indik. Cemaat’in tarihindeki ilk eyleme tanıklık etmiştik.

CEMAAT’E AZİZ YILDIRIM FIRTINASI GELİYOR

Gördüğümüz kadarıyla eyleme katılanların çoğu, kendilerince umutlu, samimi insanlardı. İlk kez eylem yapmak onları ayrı bir heyecanlandırmıştı. Emniyet’teki sorgulamalar bitince, Çağlayan’daki arkadaşlarına katılacaklardı. “Orada daha da kalabalık olalım, boy gösterisi yapalım,” diyorlardı.

Birbirlerini iyi tanıdıkları için, dışarıdan gördükleri kişilerle pek muhatap olmuyorlardı. Zaten bir ara “Aramızda MİTçiler var dikkatli olalım,” demişler, Ehl-i Sünnet TV muhabirini MİTçi diye tartaklamışlar.

Hem gösteriye katılanlarda, hem de tanıdığımız Cemaat’ten arkadaşlarla konuştuğumuzda “Yalnız kalmaktan” kaynaklanan burukluk hissediliyordu. Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın medya mensubu olduğu için salıverileceğini ümitle bekliyorlardı ama onlar da tutuklama isteğiyle Çağlayan’a gönderilince moral bozukluğuna uğradılar.

Tahşiye gibi onlara göre “minik bir taş”, baş yaracağa benziyor.

Ama bundan sonra asıl fırtına, hatta fırtınalar geleceğe benziyor. Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, 179 sayfalık bir dilekçe verdi savcıya. Yıldırım’ın avukatlarından birinin bana söylediğine göre: “Yer yerinden oynayacak, Cemaat polislerinin savcılarının neler yaptığını, söylediğini duyduğunuzda dudaklar uçuklayacak.” Ayrıca peşi peşine başka davalar da eklenecek görünüyor.

Çok yakında bazı çarpıcı isimleri daha Emniyet’te ve Adliye’de görebiliriz.

Silivri, kendine misafir gönderenleri bu sefer misafir edebilir..

Asiye Güldoğan

[email protected]

@AsiyeGuldogan

Odatv.com

CHP cemaat Aziz Yıldırım arşiv