ÇARESİZLİĞİN DİĞER ADI: OTO-SANSÜR

Türkiye’de 100 civarında gazetecinin hapiste olması ve bu durumu gözümüzün içine baka baka yalan söyleyerek inkar etmesi Hükümet’in belki de hali...

Türkiye’de 100 civarında gazetecinin hapiste olması ve bu durumu gözümüzün içine baka baka yalan söyleyerek inkar etmesi Hükümet’in belki de hali hazırda en büyük ayıbıdır.
Başbakan’ın her koşulda yanında olmak zorundasın! Başbakan’ı dirhem eleştiremezsin!
Maalesef, bu otokrat kurala nerede ise tüm medya boyun eğmiştir.
Hükümet’in ayıbı muhalif gazetecileri hapse tıkmasıdır.
Ama medyanın büyük ayıbı kendi kendisine oto-sansür uygulamasıdır.
***
Asker savaş çıktığında “ben sadece barış zamanının askeriyim, savaşmam!” der mi, diyebilir mi?
İtfayeci yangına gitmekten kaçabilir mi?
Tıp doktoru “gece nöbeti beni açmaz, ben yokum”, diyerek ahkam kesebilir mi?
Peki, gazeteci “ekmeğimden olabilirim, onun için muhalefet yapamam”, demek hakkına sahip midir?
Beni bu meslekte en çok rahatsız eden meslekdaşlarımın bir kısmının bu kadar basit düşünmeleridir.
Basın “ahval ve şartlara göre araziye nasıl uyarım” diye hesap yaparsa, dünyanın en aşağılık mesleği haline gelir.
***
Bugün 12 Eylül’e sövenlerin zamanında Kenan Evren’in önünde raks edenler olması, beyefendi ve hanımefendi duayenlerin bu durum yüzlerine vurulunca da sırıtarak “efendim, şartlar o zaman öyle idi!” ,diyerek yine gerdan kırmaları medyanın yüz karası değilmidir?
28 Şubat döneminde Çevik Bir’in ulaklığını yapanların şimdi Erdoğan’ın danışmanlarının ulaklığını yapmaları herhangi bir şekilde anlaşılabilir mi?

Zamanında “bunlar ülkeye şeriat getirecek”, “zaten Recep Tayyip Erdoğan koyun bile güdemez” diye avaz avaz bağıranların bu dönem genel yayın yönetmeni olunca “Hükümet harikalar yaratıyor”, diye manşetler atmaları tarihe medyanın yüz karası olarak yazılmayacak mı?
Anayasa Mahkemesi, HSYK Hükümet’in emrinde birer memuriyet kapısı haline gelirken “yetmez ama evet” diye bağıran sözde liberaller sadece ve sadece ceplerini düşünmüyorlarmıydı?
Asli görevi tasarruf sahiplerinin haklarını savunmak olan TMSF’den utanmadan ve sıkılmadan transfer parası alan, bu durum yüzüne vurulunca -neyse ki birisi ar etmiş parayı iade etmişti- pişkin bir eda içinde milletin cebinden ödenen paranın hakkı olduğunu savunan “entel gazeteci” liberal olabilir mi?
***
Yıllarca 2.cumhuriyeti AKP’nin getirdiğini savunan, her soruya ama her soruya “efendim, önce dünya şartlarındaki değişimi kavramak lazım” türü basma kalıp ama hep aynı cevabı veren, ünvanı hem “prof.”, hem “dr.” olduğu halde son 10 yıldır bilimsel hiçbir yayın yapmamış kişi sadece ve sadece “AKP” ile “cemaat”in arası bozulunca, gizli angajmanı gereği, AKP’yi eleştirmeye başlayıp da (başka seçimi yoktu) işinden olunca doğru yolu mu bulmuş oluyor?
***
Ben yukarıda sıraladığım insanların “zaafları”nın yüzlerine vurulmasına, onların yüzlerinin zerre kadar kızarmayacağını bile bile varım, ama konuşurken başka konuşan, yazarken başka yazan dostlara çok ama çok kızıyorum.
Bir ülkenin kanaat önderleri korkudan susarsa, otokrat tabii ki zıvanadan çıkar!

Cüneyt Ülsever/Yurt Gazetesi

Odatv.com

cüneyt ülsever yurt gazetesi arşiv