Can mı istiyorsun Başbakan, gel pazarlık yapalım

Evet, geldik zurnanın zırt dediği yere. Recep Tayyip Erdoğan “gerekirse Facebook ve Youtube’u kapatacaklarını” söylemiş. Söyleme bakar mısınız?...

Evet, geldik zurnanın zırt dediği yere. Recep Tayyip Erdoğan “gerekirse Facebook ve Youtube’u kapatacaklarını” söylemiş.

Söyleme bakar mısınız? Bakar mısınız şu kabadayılığa, pervasızlığa, insana olan saygısızlığa?

Yapamayacağın bir şey olduğunu sen de biliyorsun. Nereye kapatıyorsun Youtube ve Facebook hatlarını? Aklın alıyor mu böyle bir şeyi? Kim kulağına fısıldıyor bunları? Önce onlarla bir hesaplaş, sonra yüzünü halka dön.

İnternet kapatılır mı, kapatılmaz mı bilemem, becerirsin de belki, ama 3G sözleşmesi yapmış uluslararası çalışan firmalar var, örtülü ödenekten mi ödeyeceksin onların tazminatlarını? Böyle kolay mı “kapatıyorum” deyip kapatmak? Osmanlı padişahı bile buna cüret edemez, gider divana sorardı. Bu ne hoyratlık böyle?

Ama mesele o değil, öyle değil mi? Mesele internet servislerini aksatmak, kaldırmak falan değil. Mesele milleti sokağa dökmek, ki istediğin ortam oluşsun. Destan yazan, elinde kalmış bir avuç polis ve jandarma insanları bir güzel sopalasın, gözlerini çıkarsın, canlarını alsın diyorsun. Sonra da çık televizyonların karşısına, Gezi lobisinden dem vur ve baş parmağını avucunun içine alarak, Rabia için birkaç damla daha gözyaşı dök.

CAN MI İSTİYORSUN

Can mı istiyorsun Tayyip Erdoğan, cana mı susadın? Gel seninle bir pazarlık yapalım: Hani şu Faust ile Mephisto’nun yaptığı türden bir pazarlık. Tüm insanlığa mal olmuş o müthiş pazarlık. Çok istiyorsan yolla elinde kaldığını düşündüğün savcıları, gelsin alsınlar beni. Çocuklarımıza dokunma. Gencecik fidanların belini bükme, boyunlarını kırma.

Öyle çok kin ektin ki bu topraklara Tayyip Erdoğan, şimdi artık her yerden nefret fışkırıyor. Nefret sokaktaki insana değil, doğrudan sana yöneliyor. Kalemşorlarına, ne yaparsan yap seni savunanlara, sana laf gelmesin diye göğsünü siper edenlere yöneliyor. Kin, insan olana yakışmaz, utançtır birilerine kin duymak, ama sen bunu bile dünyanın en sakin insanlarının yüreğine yerleştirmeyi becerdin.

Sokaklara insanların inmeyişine şaşırıyorsun. “Üç beş ağaç, bir topçu kışlası için 8 milyon insan sokaklardaydı, şimdi dünyayı ayağa kaldıracak şeyler oluyor sokaklar bomboş,” diye şaşırdığını görür gibiyim.

Bu tuzağa gelmeyecek insanlar. Sokaklara senin milislerin öldürsün, gözünü çıkarsın diye yavrularını salmayacak. Haziran direnişinde vahşetin en üst basamağına çıkan destansı polislerin, çevredeki fırıncı kılıklı katillerden yardım da alamayacak. Olmayacak bunlar Başbakan, olmayacak.

Zorlama, zira senin sallantın seni devirecektir, birinin parmak ucuyla ittirmesine bile gerek kalmadı artık. Amok koşusunun sonuna geldin artık, insanların sokaklara dökülüp sana bunu hatırlatmasına gerek kalmadı. İnterneti tümden kaldırsan da, kulaktan kulağa yayılacak fısıltıları susturamayacaksın. Unutturman mümkün olmayacak Silivri’de yatanların çektiği acıları, ailelerinin perişanlığını. Paralar senin olsun, onlar unutulur gider. Bu ülkenin halkı onları yine vergileriyle kapatır.

Ya insan hayatları Başbakan? Onlar neyle ödenecek? İnsanların hayatlarından çalınan yıllar onları ödeme olanağı yok bu milletin. Onları ödemek sana düşüyor ister istemez. Neyle ödeyeceksin? Örtülü ödenekte bununla ilgili bir kalem olduğunu hiç sanmıyorum.

Ne olurdu bir kez elin telefona uzansaydı da Abdullah Cömert’in, Ethem Sarısülük’ün, Ali İsmail Kormaz’ın, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Hasan Ferit Gedik’in, Ahmet Atakan’ın, Medeni Yıldırım’ın annelerine “başınız sağ olsun” diyebilseydin.

Tüm gerginlikleri yerle yeksan edebilseydin.

Rabia kadar değer verseydin. Onlar senin de çocuklarındı Başbakan, senin de çocukların.

Artık çok geç...

Mümtaz İdil

Odatv.com

mümtaz idil Tayyip Erdoğan facebook arşiv