Parti farkı yok... Büyüme masalı

Soner Yalçın yazdı: Çöküşün önüne bireysel değil köklü toplumsal dönüşümle geçilebilir. Bu, iktidardaki ya da iktidara gelecek partinin programıyla mümkündür. Lakin. Ezberi bozmaya yanaşan pek yok; kırk yıldır ülkeye aynı “kitabı” okuyorlar: Büyüme masalı…

Yine…

Bıkıp usanmadan…

Bu kez de “helalleşme” üzerinden kültür tartışmasına başladık.

Gündemde yine “dün” var, gelecek perspektifi yok.

Oysa. Tarihi- toplumsal ilişkileri-kültürü belirleyen ekonomidir. İşe buradan başlamak ve tabu yıkmak şart.

Kuşkusuz uzun süre etki altında kalınan büyüleri bozmak zor. Ama tartışmamız gereken acil iktisadi sorunlar var. Bu nedenle ilk başta ekonomiye bakışı ezbercilikten kurtarmak lazım:

Geleneksel iktisadi büyüme, refah için kaçınılmaz ve vazgeçilmez mi? Yoksa hep dillerdeki, “büyüme her derdin ilacı” kalıbı koca yalan mı?

Mal-hizmet artışı olmadan/ büyümeden müreffeh olunamaz mı?

“Daha çok büyüme” demek, mutlaka “daha iyi refah” mı?

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya ekonomisi beş kat büyüdü. Buna rağmen son on yılda 54 ülke daha da fakirleşti. Dünyadaki 6,7 milyar insandan 4 milyarı hâlâ temel insani haklardan uzak kronik yoksulluk altında yaşıyor.

Ekonomik olarak dünya büyümüyor, bir avuç zengin ülke büyüyor! Yirmi yıl öncesine göre zengin ülkelerde de halk arasındaki eşitsizlik giderek artıyor!

Peki… İnsanlar utanç duymadan yaşayacakları hayat standardını, ekonomik büyümenin sağlayamadığı gerçeğini neden görmüyor?

Sadece insani çürüme değil; büyüme bağımlılığının yarattığı artan çevre kirliliği gibi zararlar neden görülmüyor? Büyümek için ekosistem darmadağın ediliyor.

Benzeri sebeplerle, “refaha ulaşmanın geleneksel formülü; her şeye rağmen iktisadi büyümedir” anlayışı artık sorgulanıyor.

Bizde ise her siyasi parti, büyüme nakaratını tekrarlayıp duruyor.

ADALETSİZ REFAH

Prof. Tim Jackson, İngiliz ekonomist.

Yirmi beş yılı aşkın süredir uluslararası alanda sürdürülebilir üretim ve tüketimin ekonomik, kültürel ve politik boyutları üzerine çalışıyor.

Sürdürülebilir Refah Anlayışı Merkezi/CUSP yöneticisi.

Büyümesiz Refah/ Yarının Ekonomi Temelleri” kitabını okudum.

Büyüme odaklı kapitalist iktisat kuramlarının niçin işe yaramadığını sorguluyor.

İktisadi geleneksel “büyümeyi” hedefleyen sistemle, toplumsal “refahı” temel amaç edinen sistem arasındaki farkı ortaya koyuyor. Finans-tüketim balonunun büyük eşitsizlikler/ adaletsiz refah yarattığını belirtiyor.

-“Büyümeyi sorgulamaktan başka çaremiz yok. Büyüme miti bizi yarı yolda bıraktı, her gün bir fincan kahve fiyatının yarısıyla geçinmeye çalışan 1 milyar insanı da…”

“Kimlik” edinmenin tek yolu gösterilen; meta iştahının/ tüketim kültürünün felakete dört nala gittiğini ve bu nedenle yapısal değişimin şart olduğunu yazıyor.

-“Sisteme çetin bir meydan okuma yapmak zorundayız…”

-“Daha berrak bir vizyona, daha cesur politikalar oluşturmaya, büyüme ikilemi ile başa çıkabilecek daha güçlü stratejilere ihtiyacımız var.”

Çünkü, insan çöküyor.

Çünkü, ekosistem çöküyor.

Sürdürülebilir hayat değil, hastalıklı hâl bu…

Soruna acil çare bulmak zorunluluğu var. Sürdürülebilir ekonomik sistem inşa edilmek zorunda. Bu nasıl yapılacak? Gandi'nin sözünü anımsatırım; “basit yaşa ki, başkaları da var olabilsin.”

Ülkemizde de asıl tartışmamız- uzlaşmamız gereken bu değil mi?

AİDİYET KALMADI

Ancak. İşimiz çok zor. İktidardaki neoliberalizm günümüzde insanı üretici kimliğiyle değil, tüketici rolüyle tanımlıyor!

Çoğunluk sosyal statü kaybına uğramamak için sürekli (giysi, konut, araba vs.) markaları tüketiyor, paraları yetmezse borçlanıyor!

Meta tüketimi yaşamsal dokuya o kadar derinden nüfuz etti ki, mesele ekonomik sorun olmaktan çıktı!

Evet. Toplumsal yaşama katkı sunmak sadece maddi/ekonomik boyutuyla ele alınıyor artık. Finansal başarı gibi maddeci değerler insanı ruhsal ve ahlaki iflasa sürüklüyor. Maddiyat temelli yaşam, alkolikten depresyona vaka artışını “salgın hastalığa” dönüştürüyor! Toplum çürüyor. Şehit cenazesinin bile medyada çok az yer bulması gibi birçok kayıtsızlığın sebebi bu. İktisadi büyüme hırsının doğurduğu tüketici toplumunda, insanları birbirine bağlayan ortak çaba/ kolektif yaşam/ aidiyet hissi büyük sarsıntı geçiriyor.

Lüks yaşama ulaşmak için -iklim krizi gibi- sistematik olarak yarının altının oyulması pek kimsenin umurunda değil!

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ

Soner Yalçın

Odatv.com