Bu utanç verici tarih yalnız Arapların değil hepimizin tarihidir

Nihat Genç yazdı...

Sonunda Müslüman Kardeşler ve Hamas’a gidecek saklanacak ve tutunacak yer bırakmadılar. Çocukken eski mahallelerde oynanan ortada sıçan oyunu, kaçan fareye önüne gelen bir tekme atar ve bu tekmeleme oyununa bir mahalleli katılır. Bu ortada sıçan oyunu bugün modern futbolun antremanı haline geldi, ortaya bir kişi geçer ve diğer oyuncuların ayağından topu almaya çalışır.

Görülen o ki ortada sıçan oyunu Orta-Doğu’nun yeni siyaseti.

KAÇAN KİM TEKMELEYENLER KİM

Futbol antremanında ortada sıçan oyunu çok zamandır ortaya bir değil iki kişi alınarak oynanıyor, yoksa tek kişinin topu yakalaması mümkün değil.

Katar’a Arap ülkelerinin birdenbire ilişkileri kesmesinin Türkiye’yi çok korkutmasının sebebi de bu, "ortada sıçanın ortaya alınan ikinci oyuncusu Türkiye mi olacak" korkusu.

Katar ve Türkiye’nin, Suud, İsrail, Amerika ve Mısır’ın ayağından topu almaları mümkün mü?

Değil, bitap düşürülene, pes edene, oyundan, yani en temel politikalarınızdan ve müttefiklerinizden vazgeçene kadar topu çevirecekler.

Katar sermayesi Türkiye’de nerdeyse kökleşti. Sürmene Yaylasından Trabzonspor’a, Digitürk’e, bankalarına kadar.

Katar’a destek sloganımızı atalım: Dik Dur Eğilme Türkiye Seninle!

Hikayemiz bu kadardır, biz yetişmekte olan gençlere kısa bir tarih hatırlatalım.

Orta-Doğu’da rejimi değiştirilmeyen iki ülke var, biri Suudi Arabistan, öteki İsrail.

Diğer onlarca ülke Batılılar tarafından yüz yıl içinde onlarca defa baştan aşağı değiştirildi.

Rejimi en çok değiştirilen ülkelerin başında da Türkiye gelir, 60 ihtilali, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, ve 15 Temmuz darbesi.

İran, birinci ve ikinci dünya savaşında yukardan Rusya, aşağıdan İngilizler tarafından işgal edildi. Rejimi defalarca petrol şirketleri tarafından değiştirildi. Şu dünyaca meşhur Reuters ajansının babası "Reuter", ilk petrol imtiyazları alanlar arasında. Orta-Doğu’da bugün dünyanın en çok kazanan petrol şirketlerinin ilk ortaklıklarının kurulduğu ülke.

Birinci dünya harbinde iç karışıklıkları önlemek için bir Kazak alayı kurulur, işte bu alay içinde iri yarı bir çavuş allem güllem Şah olur, bin yıllık tarih biter eski Pers tarihi başlangıç alınarak yeniden kurulur.

Bu satırların yazarının Orta-Doğu topraklarında en sevdiği adam Musaddık’ın hazin öyküsü ise, II. Dünya savaşı sonrası 50’li yıllar. Musaddık petrolü millileştirmeye kalktı, sonu oldu.

Şah ülkeden kaçar, Musaddık İngiliz ve Amerikalı ajanlarla uğraşmakta zorlanır ve ülkede sıkıyönetim ilan eder.

Musaddık’ı indirme darbesi üzerine bugün batıda bir çok kitap yazılmıştır, ayrıntıları saat saat ortaya çıkmıştır, İngilizler el altından ajanlarıyla halkı, mollaları parayla satın alıp kışkırtır.

Devrilme sahnesi ise tam sinemalıktır, sıkıyönetim ilan edilmiş Tahran sokaklarında bir akrobasi gösteri vardır, iri kıyım cambaz ve akrobatlar kortejde gösteri yapa yapa ilerler, derken, bir şey olur, halk içinden biri "Yaşasın Şah" diye bağırır, ne olduysa orada olur. Halk Musaddık karşıtı Şah yanlısı bağırmaya başlar ve cambaz gösterisi ayaklanmaya dönüşür, halk Musaddık’ın partisini basar, Şah geri döner. Sonradan anlarız ki mollaların başı Kaşani son anda taraf değiştirmiş, el altından bildiriler, karikatürler ta İngiltere hazırlanıp basılıp yayılmış ve halk Musaddık’ı satar.

Bu rejim değiştirme oyunları James Bond filmlerine konu olur, hangisi hangisine konu olur bilinmez, tarih Orta-Doğu'da sadece tekerrür eder.

ŞİMDİ SÖYLEDİKLERİME ŞAŞIRACAKSINIZ

1950’li yıllarda Beyrut’taki bankaların sayısı New York’takilerden daha fazladır. 70’li yıllarda Lübnan iç savaş yaşadı, yirmi yıla yakın sürdü, ikiyüz binden fazla insan öldü.

Bu ülkeler ve Türkiye, bir asırdır kendi yerli kuvvetleriyle rejimlerini sürdüremedi,.Türkiye’yi seksen yıl yöneten sağcı kafaların içine demir çubuk soksanız çalışmayacak bir akılları var, anlatamazsınız.

Çünkü modern tarihi değiştiren iki büyük canavar bu topraklarda, başta, petrol yoktu, Süveyş Kanalı vardı. Süveyş Kanalı hem yolu kısaltması hem de geliriyle geçen yüzyılın en büyük dünya olayıydı. Mısır’ın huzur bulmaması, bu yüzden Osmanlı’nın elinden çıkması da bu yüzden.

Süveyş Kanalı’yla başlayan büyük oyun sonraki yüzyılda aynı yöntemle defalarca tekrar edecektir, o da borçlandırma. Mısır, boyundan büyük borçların altına sokuldu, aradan yüz yıl geçti, iktidara Cemal Nasır geldi, bu sefer Mısır’ın ünlü Asvan barajı için büyük borçlanmalar Soğuk Savaş’ın tarafları arasında büyük bir eksen kaymasına sebep oldu. Cemal Nasır "Bağlantısızlar Hareketi"ne katıldı, yer yerinden oynadı.

İngilizler Çanakkale’den geçemedi ama Çanakkale’yle Osmanlı’yı meşgul edip Bağdat’a ellerini kollarını sallayıp girdiler.

Otomobiller ve petrol modern çağın her şeyi olmaya başladı. İngiliz İmparatorluğu’nun her şeyi Hindistan’a ulaşmak için kömürle çalışan buharlı trenler, bu sömürge imparatorluğunun her şeyi oldu. Ayrıca Hindistan, Hintli askerler, İngiliz İmparatorluğu’nun her yerde savaştırdığı kışlası haline geldi.

İşte kömürle çalışan bu gemilerin motorları değiştirildi, benzinle gazla çalıştırılmaya başladı. Kömürden gaza geçişi sağlayan askeri komutanlığın başında da tanıdık bir isim vardı: Churchill.

Toplayalım, bir, tarihi yolu değiştiren Süveyş Kanalı, iki, petrol, üç, borçlandırma.

Ve dört...

BATILI GÜÇLERİN PKK'YLA BUGÜNE KADAR DEVAM ETTİRDİKLERİ "GERİLLA SAVAŞI"

Osmanlı’yı yıkan da gerilla savaşıdır, upuzun demiryollarının çöllerde güvenliğini sağlamak imkansızdı.

Geliyoruz, beşinci maddeye: İşbirlikçiler. Bu ülkelerin içinde parayla tuttukları ajanlar, ki bunlardan yüzlercesine en iyi örnek halen Silivri’de yatan liberallerimizdir.

Gençler, dersimize iyi çalışalım, bir daha toplayalım, Süveyş Kanalı, petrol, borçlandırma, gerilla savaşı ve ajanlar.

Gelelim dersimizin en hain yerine, altı, "propaganda". Sömürgeci güçlerin elinde dünya çapında gazeteleri ve propaganda vasıtaları vardır. Bütün bu yağma talan imparatorluklarının adına "uygarlık getirme" misyonu biçmişlerdir. Şu anda neler olduğunu öğrenmek isteyen bir genç, İngiliz İmparatorluğu’nun Afrika’da kelebek avladığını sanabilir, ya da bitki koleksiyonu yaptıklarını. Bir yüzyıl boyunca İngiltere’nin bütün arkeologları ve akademisyenleri resmi ajandır, istisnası yoktur.

Uygarlık o kadar çok geldi ki, İran-Irak savaşında bir milyon ölü o kadar ampute. Uygarlık o kadar çok geldi ki, birinci ve ikinci Irak Savaşı’nda Irak topraklarına atılan bombaların toplamı İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’ya düşenlerden daha fazla. Uygarlık o kadar çok geldi ki, Bağdat’a atılan seyredilmiş uranyumların gücü Nagazaki ve Hiroşima’da kullanılandan daha fazla. Uygarlık o kadar çok geldi ki, tarihte hiçbir toprağa Afganistan kadar bomba düşmedi. Yüzbinlerce mücahide parayı silahı bastılar, sonra dünyanın katilleri oldular. Şimdi aynı para ve silahları PYD’ye basıyorlar, uygarlık o kadar çok geldi ki seksen yıldır gerillalarından hiç vazgeçmediler.

Gençler, dersimize iyi çalışalım, tekrar edelim, Süveyş Kanalı, petrol, borçlandırma, gerilla savaşı ve ajanlar, ve barbar halklara uygarlık getirme, ve?

Gelelim yedinci dersimize, Batılılar bu topraklarda nükleer bombalardan daha etkili iki büyük "psikoloji" geliştirirler: Birincisi "eziklik".

İkincisi: "özenti"…

Gücünüzü ve ekonomik imkanlarınızı bir türlü kullanamayışınıza en büyük sebep: eziklik ve özenti, eziklik ve özentinin toplamı: kendine güvensizlik.

Eziklik, özenti, işgal, darbe, kısır döngü, eziklik, çaresizlik, işgal, darbe ve birbirine, toprağına güvenmeyen milyonlarca insan. Kendine güveni olmayanın ürünü, madeni, projesi olamaz. Kendine güveni olmayanın bir ülkesi olamaz..

Ve gelelim, sekizinci dersimize: etnik ve mezhep bölünmelere.

Ülkesine ve toplumuna güvenini kaybeden "ezik", "aşağılanmış" insanların sığındığı son kale, etnik ve mezhebi aidiyetlerle bölünme süreci, bitmeyen iç savaşlar, Müslümanların birbirlerini kırması.

Ve hepsinin toplamı, gelelim dokuzuncu dersimize: İntihar bombacıları.

Batılılar bombalaya bombalaya, Batılılar rejim değiştire değiştire bu ülkelerin toprağını, güvenini, dirliğini, psikolojini, bozdu, beynini paramparça etti.

İngilizler Bağdat’ı işgal etmiş ve defalarca "yerli hükümet" kurmuştur, bakanları memurları hepsi yerli. Buna rağmen halk ayaklanmaktadır. İngilizler sorar, her şey "yerli", daha niye isyan ediyorsunuz diye.

Halk; o yerli dediğiniz memurların hepsi "yabancı aksanıyla konuşuyor".

Bu topraklarda en milli ,en yerli, bizden dediklerimiz dahi bir yüz yıldır "yabancı aksanıyla" konuşuyor.

Seksen yılın sağ hükümetleri bunca darbeye aydını, gazetecisi siyasetiyle hala dürüst konuşamaz, "yok birbirimizden farkımız, hepimiz -yabancıların elindeki- Osmanlı Bankasıyız" diyemezler, demezler.

İdi Amin’i hatırlarsınız, halkını katletti, ikiyüz binden fazla insanı öldürdü. Rejim değişiklikleri öyle sıradan bir oyundu ki, İdi Amin kendi halinde bir asker, boksör, ve rugby oyuncusu, onu bir devletin başına getirdiler.

Saddam’ı İran’a saldırtanlar kim?

Önce Mursi’yi sonra Sisi’yi getirenler kim?

Kenan Evren kim, FETÖ kim?

Batılı sömürgecilerin elinde iki oyun kartı vardır, birincisi, ki, Bush’dan sonra yeniden hız kazanmıştır, rejim değiştirmek.

Ve unutmadan, henüz Amerika’nın başarılı tek bir rejim değiştirme hikayesi hiç olmadı.

İkincisi, ılımlısı, artık hepimiz buna razı gelir hale getirildik; işbirlikçi kukla hükümetlerle yönetmek.

Rejim değiştire değiştire, Libya’dan Afganistan’a, ortada ülke kalmadı.

HİÇBİR ÜLKENİN KENDİNE GÜVENİ VE ÖZ SAYGISI KALMADI

Asıl şunu sormak lazım, peki Amerika deli mi başarısızlığa uğrayacağını bildiği halde "rejim değiştirme" hevesinden vaz geçmiyor.

Bu rejim değiştirme politikaları Amerika’dan çok yerli işbirlikçilerin bitmeyen iktidar iştahlarının tezahürüdür.

Yerli işbirlikçiler Amerika’nın iştahını azdırır, aldatıcı bir "realite" sunarlar, tıpkı ülkemizdeki FETÖ darbesi gibi, kuklalar ülkeyi anayasası toprağıyla tepsi üstünde sunarlar.

Bu "utanç verici" yakın tarih Araplar’ın değil artık hepimizin tarihidir.

Yedi-sekiz yaşlarında top oynayıp ayakkabılarımı patlatınca annem beni döverdi ve her defasında "anneeeeee", "anneeeeeeee" diye ağlardım.

Kişisel tarihimin en büyük sorusunu ergenliğimin ilk yıllarında kendime sordum, hem annem dövüyor beni hem de "anneeee" diye bağırıyorum.

Babam dövse "anneeee", annem dövse, "babaaaa" diye bağırmam mantıken daha normal.

Ama neden dayak yedikçe "anneeeee" diye ağlıyorum, öğrendim ki bir insanın ya da devletin bir kişiliği ya da kimliği gelişmemişse hep "anneeee" diiye ağlar, ve hep bir çocuk gibi dövülür.

İşte Tayyip Erdoğan Bey’i NATO'su Amerika'sı 15 Temmuz’da sırılsıklam dövdü, ama Tayyip Bey, yine "anneeeee" diye ağladı, ayaklarına gitti, her şeyin yolunda gözükmesi için çırpındı ve sonra düne kadar razı olmadığı o meşhur Kürt Koridoru’na eyvallah demeye başladı.

FETÖ ve PKK, batıyla işbirlikçiliğe en iyi örnektir, yüzlerce aydınımız, medyamız, otuz yıl gibi uzun süre, bu "işbirlikçi"liği göklere çıkardı!

Bu işbirlikçilerle özgürlükler geliyor, Avrupa’ya giriyorduk, uçuyorduk.

Merkez medyada birbirimizi öldürmemiz, birbirimizi hain diye suçlamamız dahi serbest, ancak, merkez medyada Amerika’yı NATO’yu suçlayan tek bir yazı göremezsiniz. Irak savaşında Bağdat’da sivil sığınağı dahi bombalarlar, dörtyüzün üstünde çocuk ölür ses yok, başta Churchill, o güzelim İngiliz centilmenleri Kürtler’i gazla bombalama emri verir ses yok, I. ve II. Irak savaşında Alman markası yüzün üstünde kimyasal bomba atılır, ses yok.

Amerika, NATO ve AB işbirlikçiliği aydınlarımız, akademisyenlerimiz arasında öyle yaygın ve köklü bir duygudur ki, anti-Amerikancılık meczup bozuk yazarlara kalır, Illuminati'den girer asılsız hurafe masonluk Yahudilikten çıkarlar.

Oysa bir ülkenin öz güvenini sağlayacak olan şey en saygın akademileri ve yazarlarıdır. Bu ülkenin onurunu, bağımsızlığını konuşacak olan merkez medyasıdır, aklı selimidir, gün görmüş diplomatları yazarlarıdır, ara ki bulasın. Milliyetçiliği dahi saçı başı karışık delilere bırakmışlardır, avantür yazarlar milliyetçilik adına ahkam keser, kontrolsüz iç savaş kışkırtıcısı aşırı fikirler bakarsın bir gecede yaygınlaşır, moda haline gelir.

Her biri yanlış yöne çıkan yüzlerce sokağın hikayesi içinde büyüdük, vatanı sevme, vatanı devleti yabancı tahakkümüne karşı korumak dahi, ırkçılık, faşistlik damgası yer.

Hem Amerika seni on yılda bir döver hizaya sokar hem her on yıl gider Amerika’nın önünde secde edersin.

Cumhuriyet’in ilk yılları henüz Samsun’da Trabzon’da Atatürk heykelleri yapılmamıştır, tütün binası önünde teftişe gelmiş bir vekil, kahırlanır, ‘koca şehirde bir Atatürk heykeli’ yok diye..

Halkın içinde bir vatandaş, vekilim, der, reji binasını gösterir, etrafı gösterir, bakın, etrafınıza bakın, şu binalar şu fabrikalar her taraf Atatürk’ün heykeli..

Bugün bakın etrafınıza, her taraf Atatürk heykeliyle dolu ama Atatürk’ün eseri mi kaldı?

Yazılarında yüzbin kez Atatürkçüyüm der, bakarsın, bağımsızlık adına kendi adına "tek bir eseri" yok. Daha dün NATO'su Amerika'sı başından aşağı bombalar atmış, bakarsın, NATO, Amerika ve AB’nin dikte ettirdiği laflarla "muhalefet" yaparlar.

Ve ülkemiz hızla Batı’nın bir yan ürünü haline gelir. Yetmedi, Katar’ın Suud’un "yan ürünü". Katar ve Türkiye ürünlerini geri çağırarak bir parça değiştirip tekrar Orta-doğu piyasasına sürerler.

İŞTE HİKAYENİZ

Otuz yıl batının rejim değişikliği projesinde işbirlikçilik yapmış yüzlercesini tutar içeri atarsın, bir ayı doldurmadan, ikinci seri, ikinci kuşak liberaller peydah olur, ana muhalefet partisine sığınır, Amerika, NATO, AB ağzıyla sabah akşam hiçbir şey olmamış gibi habire konuşurlar, yüzyıldır aynı lafı konuşurlar, köpeklerin tarihi, köpekliğin tarihi, ağzından en çok Atatürk çıkan partide kök tutar.

Ortaokul yıllarındayken bir Yeşilçam repliği dilimize düşmüştü: "Gözünü kim şişirdi? Osman Büyükbulut! Kafanı kim kırdı? Osman Büyükbulut!

CHP’de bu hainleri kim konuşturuyor? Osman Büyükbulut!

AKP MHP parçalarını kim çıkartıyor kim takıyor? Osman Büyükbulut!

Sularınızı enerjinizi madenlerinizi kim satıyor? Osman Büyükbulut!

Sağcısı solcusu laiki İslamcısı bizi birbirimize kim düşman yapıyor? Osman Büyükbulut!

Nihat Genç

Odatv.com

İngiltere petrol terör ortadoğu arşiv