Bu iki mesele patlamak üzere

Cüneyt Ülsever yazdı

Fikirlerimiz ne kadar ulvi olursa olsun; içinde bulunduğumuz zaman (tarih açısından içinde bulunduğumuz an) hangi şartları/ihtiyaçları/fikirleri destekliyorsa, o şartlar/ihtiyaçlar/fikirler neşv ü nema bulur (büyür ve gelişir). Zaman içinde şartlar/ihtiyaçlar/fikirler tabii ki değişecek, yerini “yenilere” terk edecektir.

Bir “fikir/proje/görüş” ne kadar mükemmel olursa olsun: i)sırasını savmışsa, ya da ii) sırası gelmemişse katiyen büyüyüp-gelişemez.

Yukarıda yazdıklarımın bir tek istisnası vardır:

“Var oluşu idame ettirme derdi!” (Halk ağzı ile “geçim derdi”)

Gıda/barınma/sağlık/eğitim ihtiyacı zamandan kopuk, ezelden ebede geçerli ihtiyaçlardır.

Diğer şartlar/ihtiyaçlar/fikirler sadece tarihin belirli zamanında geçerli olur ve sonra yerli yerine otururlar.

***

Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihi kavşak bizi cumhuriyetten beri kurduğumuz düzeni temelden sorgulamaya itiyor.

Cumhuriyetin çözdüğü meseleleri saymakla bitiremeyiz. Laik/demokratik bir cumhuriyette yaşamak hem en büyük kazancımız, hem de en büyük hedefimizdir.

Ancak, cumhuriyetin çözemediği, belki de hatta körüklediği iki mesele artık zaman önünde iyice olgunlaşmış, tarihin bu sürecinde çözülmek üzere en kritik dönemine girmiştir.

Bu iki mesele:

1)Muhafazakâr hayat tarzını benimseyenlerin ve

2)Kürtlerin

itilmişlik/dışlanmışlık/yok sayılmışlık/inkar edilmişlik duygularının bertaraf edilmesidir.

***

Bu iki mesele tıpkı vücuda zamanında yerleşmiş ve patlatılmak üzere artık baş vermiş iki irin gibi tarihi olgunluğuna ulaşmıştır.

Bir şekilde RTE ve/veya Apo siyaset sahnesinden çekilse bile…

Bir şekilde AKP ve/veya HDP kapatılsa…

PKK tarumar edilse bile…

Bu iki mesele “çözülene”, (muhafazakârlar ve Kürtçüler büyük çoğunlukla hal edildiğine inanana) dek Türkiye Cumhuriyeti bu iki iltihap yüklü irinle yaşamak zorundadır.

İsteyen istediği kadar ve yerden göğe kadar haklı olarak:

1) “Ama artık muhafazakârlar modernleri dışlıyor/onlara hayat hakkı tanımıyor”,

2) “Muhafazakâr kisvesi altında yolsuzluklar/hırsızlıklar aldı başını gitti”,

3) “RTE bir diktatör”,

4) “Apo eli kanlı bir katil”,

5) “Ne Kandil, ne İmralı ne istediğini biliyor”,

diye haykırsın; bu iki mesele artık gündemden kalkmaz/kalkamaz.

Muhafazakârlar ve Kürtler istedikleri kadar saçmalasınlar/şımarsınlar/(kimilerine göre) zıvanadan çıksınlar ciddiye alınmak ve artık tarih önünde “tatmin edilmek” hakkına sahiptirler.

***

Tarihin kendi zamanlaması ile dayattıkları açısından bakılınca maalesef Parlamento’daki en eski ve güzide iki siyasi partimiz (CHP ve MHP) bu dönemde işlevsiz/misyonsuz kalmıştır. Belki, CHP esas misyonu olan “gelir dağılımına müdahale” alanına geri dönerse (bkz: 1970’ler Ecevit dönemi) bir nebze olsun işlev kazanır. Ancak, unutmayın ki AKP “gelir aktarımı” alanında da (sağlık, eğitim, konut, ulaşım, sosyal yardımlar v.b.), eksiklikleri/gedikleri ne kadar büyük olursa olsun, önemli adımlar atmıştır.

***

Maalesef, benim gibilerin dert edindiği temel haklar/ basın ve düşünce özgürlüğü/hukuk devleti/faşizan baskılar v.b. tarihin bu dönemde ön plana çıkardığı Muhafazakârlar ve Kürtler açısından “mesele” değildir!

Ne idiğü sadece yoruma bağlı olan HDP’nin ortaya koyduğu 10 maddelik talepler manzumesi bol bol demokrasi ve haklardan bahsediyor ancak HDP’nin kast ettiği sadece ve sadece Kürtlerin hakları ve paylarıdır.

Muhafazakârlar ise demokrasiden dem vurduklarında sadece ve sadece “kendi inançlarına uygun hayat hakkı”nı kast etmektedirler.

Bu ülkede Muhafazakârlar ve Kürtler, diğer “normal yurdum insanları” kadar demokrattırlar!

Türkiye Cumhuriyeti “kendisine demokrat” insanların ülkesidir!

***

Türkiye Cumhuriyeti insanların “başka insanların haklarını” savunmaya başlayacağı tarihe dek kendi mecrasında akacak, tarih önünde vatandaşlar sadece “kendi meselelerini” mesele edinecektir.

Cüneyt Ülsever/Yurt

Odatv.com

cüneyt ülsever kürtler muhafazakarlar mesele patlamak arşiv