"Bu davanın savcısıyım" diye ortalıkta kasılan şahıs o kadar da saf değil

Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor… 12 yıldır bu ülkeyi yönetenlerin nasıl bir yolsuzluk batağına battıklarını, siyasi varlıklarını bundan...

Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor… 12 yıldır bu ülkeyi yönetenlerin nasıl bir yolsuzluk batağına battıklarını, siyasi varlıklarını bundan beslenerek sürdürdüklerini izliyoruz. Aynı zamanda ülkede nasıl bir mayınlı alan yaratıldığını, nasıl bir yargı bataklığı, nasıl bir oligarşik yapı yaratıldığını izliyoruz.

Bu dönemde büyük bedeller ödendi. Cezaevleri masumlarla doldu, taştı, oradan ölü bedenler çıktı… Kimi sevdiklerinin cenazelerine dahi gidemediler. Ama onlar ne savcıya ifade vermekten, ne de tutuklanacaklarını bilmelerine rağmen mahkemeden kaçtılar. Hiç kimse onlara “onursuz, korkak” diyemedi… Onlar, gerçekte yargılanmadan politik yargı tarafından mahkum edildiler. Ama bugün doğan yeniden ve belki de gerçekten yargılanma hakları üzerinden bir oyun sahneye konuluyor…

Onların masumiyetine inanan ve bir an önce özgür olmaları için çözüm bulmaya çalışanları yadırgamamak gerekir. Ama karşıda bunu “beklentileri yükseltmek” gibi iğrenç bir ifade ile tanımlayan bir kafa var ki, hukuktan alabildiğine uzak. Belli ki, müsteşarını ve oğlunu teslim etmeye güvenmediği yargıya masumları teslim edenler onların kayıpları ve acıları üzerinden bir şeyler kotarmak istiyor. Yoksa zamanında "bu davanın savcısıyım" diye ortalıkta kasım kasım kasılan şahıs bir kumpası göremeyecek kadar saf mıydı dersiniz? Ya olanlardan en az onun kadar sorumlu olan Cumhurbaşkanı?

Belli ki, aleyhlerine gelişen sert iklimi yumuşatmaya, olayları kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar. Bir gün karşılaşılabilecek suçlamalara karşı, kan bulaşmış, ölüm bulaşmış, zulüm bulaşmış, terör bulaşmış eller temizlenmeye çalışılıyor. Daha 6 ay önce masumların canı, gözü çıkarken övgüler dizilen yargısına, polisine bugün savaş açmış görünüyorlar.

Karşılıklı atışlar yapanlar şunu söylüyor. "yargı iki farklı erkin elindeydi ama birlikte hareket ettikleri için sorun çıkmıyordu, bugün çatışmaları sorun yaratıyor, o halde birini yok edelim." Oysa bunu söyleyenin diğerinden ne farkı var ki, kendisini de imha etmesi gerekmiyor mu? Siyasette herkesin kullandığı bir şablon var: “kimse kusura bakmasın!” Ben daha önce hiç kullanmamıştım ama şu anda canım kullanmak istedi. Kimse kusura bakmasın ama bizim isteğimiz hukukun bir erk tarafından yönetilmesi değil, bağımsız olmasıdır. CHP, AKP, MHP, cemaat ne fark eder, tüm siyasi partilerden, tüm güç odaklarından bağımsız olmasıdır…

YARGIYA MÜDAHALE EDİLİYOR DİYENLERİN ORANI YÜZDE 92

Başkalarının ailelerini darmadağın ederken, kendi oğlunu savcıya göndermeyen, yargıya talimat verdiğini açık açık söyleyen bir başbakanın yargıyı bağımsız kılacağına kargalar güler. Onun gibi insanlar ülkesini değil ancak kendisini kurtarmaya çabalar çünkü. Bugün özellikle de kendi ailesi ile ilgili olarak başbakan yargıya müdahale ediyor mu sorusuna yargıçların üye olduğu adalet.org sitesinde evet yanıtının oranı yüzde 92 ise bunun bir nedeni olmalı.

Bu toz duman arasından görmemiz gereken, masumlar üzerinden Türkiye’nin geleceğinin şekillendirilmeye çalışıldığı.. İç ve dış siyasetin de, fiili bir özerkliğin yerel seçim sonrası resmiyet kazanmasının da... Gelinen noktada dikkatleri başka yöne çekme çabalarına, güvenilmez insanlara ve yapılara dikkat. Bu arada gizli kasalardan ortaya saçılan milyonlarca dolar ne oldu? Bilal Erdoğan’a çıkartılan çağrı nereye gitti? Mahkeme kararını uygulamayanlar nerde?

Türkiye’yi bu duruma bugün karşılıklı lanetleşenler düşürmüştür. Bir taraf bir tarafa üstün filan değildir. Bugün kurtulmaya çalıştıkları yargı daha 3 yıl önce tetikçileri ve kendileri tarafından süslü laflarla, Venedik kriterleri nidalarıyla kutsanmaktaydı. Oysa bugün HSYK üzerinde yeni çalışmalar dikkat çekiyor. Cuma günü komisyona gelecek taslakta başbakan kendisi yargılayamadığı için pek hayıflandığı HSYK’yı yargılamasa da gerektiğinde dövebilmek için doğrudan kendisine bağlıyor. Anlaşılan bir sonraki çalışması, Türk usulü yargıç/başbakan modeli ve makam aracını tahsis ettiği bazı savcıların anılarını yazmalarını ikinci bir emre kadar yasaklama üzerine olacak.

SIKIYÖNETİM FISILTILARI NEYİN HABERCİSİ

O kadar sıkışmış ve yolsuzluğa batmış durumdalar ki, bu kez çok aceleleri var ve bunu anayasa değişikliğine dahi ihtiyaç duymadan büyük bir cüretle yapıyorlar. Aslında normal bir sistemde yargıyı bypass etmek demokrasiyi bypass etmektir. Ama bunlar, yargıyı öylesine alelade bir şey olarak görüyorlar ki, davul zurnayla kendilerinin getirdiği yargıyı sessizce “hal” yoluna çoktan girdiler bile. Kendi yargılarına bu “hal” yolunu bulanlar bir adım sonra mutlak bir denetimsiz iktidar için türlü bahanelerle demokrasi dışı başka yollarla kaos yaratmaya tevessül etmezler mi sandınız? İçişleri Bakanlığı civarından yayılan esrarengiz “sıkıyönetim, olağanüstü hal” fısıltıları bunun habercisi olmasın sakın?

YARGIYLA BU KADAR OYNANMAZ

Bu yazının yazıldığı sıralarda hükümetten bir açıklama gelmiş, “muhalefet destek versin anayasayı değiştirelim, yargıçları meclis seçsin” diyesilermiş. Pekala, siz bizi ne zannediyorsunuz? O gün yargıyı teslim ederken bize sordunuz mu ki, şimdi soruyorsunuz? Biz olduğumuz yerden milim sapmadık ki. O kadar mı yolsuzluğa battınız, o kadar mı vahim durumunuz? Meclisin bu günkü yapısıyla, seçim kanunu, siyasi partiler kanunu değişmeden, temsil sorunu çözülmeden aslında meclis mi yoksa bir adam mı seçecek yargıçları dersiniz? Kaldı ki, yargı siyasi partilerin paylaşacağı bir kurum değildir, bağımsız olmalıdır. Yargı iktidarın oyuncağı değildir, bu kadar da oynanmaz. Hangi görüşten, hangi ideolojiden olursa olsun herkesin buna karşı çıkması gerekir. Bu iktidarın yapacağı iş artık sınırlıdır. Tarihe antidemokratik uygulamalar, yargı cinayetleri ve hırsızlıklarla kazınacak devirleri azalarak bitecektir. Muhalefet, işte bu hırsızlıkla malul, meşruiyetini yitirmiş iktidarın kendini tahkim etme çabalarının payandası olmamalıdır.

Bize düşen serinkanlı, sabırlı olmak, yüksek bir kamuoyu bilinci yaratmaktır. Devleti çatışmalara kurban etmeden yeniden yapılacak bir yargılamayı, ama adil bir yargılamayı kimin yapacağını hesaplayacak, yöntemini belirleyecek, onurlu bir çözüm üretecek beyinleri serbest ve etkin kılmaktır. Yeniden yargılanma hakkı adil yargılanma garantisi verilmeden, saygınlığı ve deneyimi objektif kriterlere göre kanıtlanmış yargıçlar tarafından yapılmadan sağlanamaz. Bunun koşulları yaratılmalıdır. Yeniden yargılanma hakkını sağa sola kaba beton atmakla eşdeğer tutanların insafına bırakmanın sonuçları ağır olur.

Emine Ülker Tarhan
Odatv.com

emine ülker tarhan yargı hsyk arşiv