Böylesi zor bir dönemde 50 yıllık derin tahribat nasıl onarılır

Dünya, 2007’de ABD’de patlayıp -gelişmiş ülkelerden bizim gibi ülkelere- tüm dünyayı saran “ekonomik” krizi, geçen 13 yıla karşın hala atlatamadı.

Dünya, 2007’de ABD’de patlayıp -gelişmiş ülkelerden bizim gibi ülkelere- tüm dünyayı saran “ekonomik” krizi, geçen 13 yıla karşın hala atlatamadı. Atlatamaması bir yana, geçici bir sorun olduğu söylenen ve para politikalarıyla yani faiz ve piyasadaki para miktarıyla (emisyonla) oynanarak düzeltilebileceği iddia edilen kriz, beklenenin çok ötesinde ekonomik ve toplumsal altüst oluşlara neden oldu.

Milyonlarca kişi işini ve evini kaybederken, ortalama ücretler ciddi oranda düştü. İnsanlar, bir günde kendilerini işsiz, evsiz bırakan sisteme karşı kişisel ve toplumsal tepkilerini bazen sosyal medyayı kullanarak, bazen “Occupy Wall Street” gibi eylemlerle sokaklara çıkarak ortaya koydular. Daha da önemlisi, krizin en ağır yaşandığı ülkelerde çok ciddi siyasi değişiklikler söz konusu oldu. Siyasette uzun zamandır var olan ve hep var olacağı düşünülen merkez partiler güç kaybederken, sağda ve solda, kriz yaratan sistemle arasına şu ya da bu şekilde mesafe koyan, şu ya da bu şekilde mevcut sorunların ortadan kaldırılması yönünde topluma umut veren siyasi yapılar güç kazandı.

Hal böyleyken, OECD, IMF gibi teorik olarak küresel ekonomiye yön veren kuruluşlar, gelişmiş ülke merkez bankaları, sözde ulusal ekonomilere yön veren siyasi iktidarlar bu gerçeği görmüyor ya da görmezden geliyor, siyasi alanda yaşanan köklü değişimleri radikal, popülist hareketler olarak niteleyip, toplum gözünde değersizleştirmeye çalışıyorlar.

Bu noktada öne sürdükleri temel argüman, yaşanan sorunların kaynağının sistemin kendisi değil, ‘sistemi kendi çıkarı için kullanan aç gözlü “yatırımcılar”, finans şirketlerinin yöneticileri ve ülkelerine para girişi aksamasın diye rakamlarla oynayıp, sistemi manipüle eden siyasiler’ olduğu. Bu yüzden de, sürekli olarak, çoğu gitti azı kaldı diyerek umut aşılamaya çalışıyor, dönüp dönüp daha önce deneyip çözüm olmadığını gördükleri parasal genişleme, düşük -hatta negatif- faiz politikalarını çözüm olarak yeniden gündeme getiriyor, zaman kazanmaya çalışıyorlar.

YANITLANMASI GEREKEN SORU

Bununla da kalmıyor, krizden bu yana geçen 13 yılda, “beklenenden öte” yaygınlaşıp meşruiyet kazanmış olan neoliberal küreselleşmeci sistem karşıtı çözüm arayışlarını, kendi varlıkları karşısında doğrudan tehdit olarak gördükleri için her yola başvurarak, ne pahasına olursa olsun engellemeye, gayri meşru göstermeye çalışıyorlar. Yapmaya çalıştıkları diğer şey ise kriz sonrasında büyük ölçüde kaybettikleri saygınlıklarını yeniden kazanmak. Bunun için, neoliberal küreselleşmeciliğin yıllık panayırı Davos ve benzeri ortamlarda, kendi güdümlerindeki medyada boy göstererek, sistemin kaybedenleri için hep birlikte gözyaşı döküyor, kendi adlarını taşıyan milyarlarca dolarlık “yardım fonları/vakıfları” kurarak, sistemin sıradan insanlar nezdinde neden olduğu saygınlık kaybını onarmaya çalışıyorlar. İş öyle komik bir noktaya geldi ki, çalışanlar üzerindeki baskı ve sömürüsüyle meşhur Amazon şirketinin kurucusu Bezos dahi insanların ve dünyanın durumuna acıyıp, servetinin bir kısmından vazgeçerek, hayırsever ve çevreci olmaya karar vermiş durumda.

Mali sermaye küresel ölçekte “durumu kurtarmak” için bunları yaparken, yurt içinde ve yurt dışında, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren piyasaya sürülen neoliberal küreselleşmeciliğin, kamuoyları nezdinde meşrulaştırılması ve uygulanması görevini üstlenen, kendilerini bazen muhafazakar, bazen liberal, bazen de solcu olarak tanımlayan ama hep birlikte aynı şeyleri savunan akademisyen, fikir adamı, gazeteci ya da siyasetçi unvanlı kesim de boş durmuyor. Geçmişte tarihin sonu, barış, demokrasi, iyi yönetişim, sürdürülebilirlik gibi sloganlarla ve “yapısal reformlar” yoluyla inşa edilmesine büyük katkı sağladıkları, 2007 sonrası ciddi şekilde meşruiyeti sorgulanan sistemi, farklı isim ve sloganlarla bir kez daha piyasaya sürmeye, kaybedilen meşruiyeti yeniden kazanmaya çalışıyorlar.

Yanıtlanması gereken soru, geçen 13 yılda bırakın atlatılmayı, her geçen gün yeni boyutlar kazanan ve artık ekonomik olmaktan çıkıp, küresel ölçekte insani bir boyut kazanan krizin, yukarıda örneklerini sizinle paylaştığım, çoğunlukla merkez bankaları eliyle uygulamaya konulan parasal tedbirler ve algı operasyonlarıyla geçiştirilip geçiştirilemeyeceği.

TEMEL HAKLARI HER KOŞULDA SAĞLAMAYI TAAHHÜT ETMENİZ GEREKİYOR

Fransız toplumbilimci Alain Touraine bu konuda olumsuz düşünenlerden. 2017 yılında yazdığı Toplumların Sonu isimli kitabında, 2007 krizi sonrası yaşananları “… spekülatör mali kapitalizm ile sanayileşme arasındaki kopuş olarak tanımladığım ve 2007-2008 büyük krizine yol açan şey yalnızca vahim bir tarihsel olay değildir; bir zamanlar toplumumuz dediğimiz şeyin yok oluşudur” diye tanımlayan Touraine, ”Tahrip olmuş bir ekonomik ve toplumsal sistemin yeniden inşasını umut etmek boşunadır.” diyerek, zor durumdaki toplumları, eğer iş bulabilirse emeğiyle geçinmeye talip sıradan insanları daha fazla oyalayıp, yanlışı bir kez daha inşa etmek için fırsat yaratmanın yaşanmakta olan derin bunalımı çözmek için yeterli olamayacağını oldukça net bir şekilde ifade etmiş.

Touraine, söz konusu kitabında yalnızca tespit yapmakla kalmıyor. “Mevcut krizden çıkış olmadığını söylemek istemiyorum ama inşa edilebilecek şeye bir ad vermeden önce yok olmuş olan şeyi belirlemek gerek.” diyerek, 1970’lerin başından itibaren finans sermayesi ve onların oyuncağı haline getirilmiş siyasiler eliyle inşa edilen sistemin geçmişte kaldığını kabul etmeksizin, sorunun aşılamayacağını söylerken, kendince çözümün ipuçlarını da ortaya koyuyor. “Yeni toplumsal hareketler yaratılması.”

Touraine’nin bu tespiti bizi, 50 yıla yaklaşan neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin neden olduğu -ekonomik olduğu kadar toplumsal- tahribatı ortadan kaldıracağı varsayılan “yeni bir toplumsal hareketin” nitelikleri ne olmalıdır sorusunu sormaya zorluyor.

Kişisel görüşüm, böylesi zor bir dönemde bir yandan 50 yıla yakın bir sürede ekonomik ve toplumsal ilişkiler açısından oluşmuş olan derin tahribatı/parçalanmışlığı onarıp, diğer yandan yeniyi kuracak yeni bir toplumsal hareketin, iki farklı başlıkta netleşmesi ve sorumluluk üstlenmesi gerektiği.

Bana göre, netleşilmesi ve sorumluluk üstlenilmesi gereken birinci başlık, Tourain’in de dediği gibi, neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin sonunun geldiği, yeni “reformlar” yaparak sürdürülmesinin mümkün olmadığı konusunda sıradan insanların ikna edilmesi. Bu noktada, 2015 yılında büyük bir umut olarak iktidara gelen SYRİZA’nın, Yunan Halkının tüm desteğine karşın sermaye güçleri karşısında boyun eğmiş olduğu gerçeğinin, benzer yaşanan olayların unutulmaması, kendine güvenenleri yarı yolda bırakmamak için, başkalarını ikna görevine soyunacak siyasi yapıların, öncelikle kendi söylediklerine kendilerinin inanması gerektiğini özellikle vurgulamak isterim.

İkinci başlık ise ortadan kalkanın yerine neyi koyacağınızın, kimin/neyin yanında ve kimin/neyin karşısında olduğunuzun, refah devleti döneminin kitle partilerinin düştüğü durumdan ders alarak ve “kitle partisi” zırhına sığınmaksızın net bir şekilde ortaya konulması. Bunun birinciden çok daha zor olduğunun farkındayım. Bu yüzden de, öncelikle son 40 yıldır sol ya da sağ merkez partilerin yaptığı gibi, gerçekte hiçbir değer yargısı içermeyen ortaya karışık bir söylemle insanları kandırabileceğiniz yanılgısından kurtulmanız, devamında ise çalışma, eğitim, sağlık, barınma hakkı gibi olmazsa olmaz temel hakları her koşulda sağlamayı taahhüt etmeniz gerekiyor.

Kaynaklar:

https://paratic.com/amazon-agir-calisma-sartlari/,

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45517307,

https://odatv.com/iktidar-hallediyoruz-diyerek-zaman-mi-kazaniyor-29091954.html

https://odatv.com/o-is-hic-de-oyle-degil-mehmet-simsek-1110161200.html

Ahmet Müfit

Odatv.com

ahmet müfit arşiv