Bölümleri daha tamamlanmamış o dizi neden bu kadar ses getirdi

Elçin Demiröz yazdı...

“Bir kadının veya adamın kendiyle verdiği savaştan bazen bir ilişki olarak geçeriz.”

Geçtiğimiz günlerde ilk 3 bölümüyle izleyiciyle buluşan BluTV’nin ilk iç yapım dizisi “İlk ve Son” aynen bu cümlede de çok kez geçtiği gibi “ilklerin” dizisi oldu.

10 yıllık bir ilişkiyi çapraz senaryo tekniği ile son derece çarpıcı biçimde işleyen yapımın en dikkat çeken detayı, sunulan dil seçenekleri arasında “terapist” sekmesiyle diziye psikolojik bir iç ses getiriyor olması. Yani bir nevi izleyiciye 7. boyut açılıyor ve psikolog Eren Yüksel’in yorumları diziye bir alt metin olarak ekleniyor.

Peki yayımlanalı henüz birkaç gün olmasına, hatta bölümler daha tamamlanmamasına rağmen “İlk ve Son” neden bu kadar ses getirdi?

BİR İLİŞKİNİN MATEMATİĞİ

Daha önce Yarım Kalan Aşklar, Söz, Yüz Yüze adlı yapımların senaristi Hakan Bonomo tarafından kaleme alınan dizi, Kırmızı Oda’nın yönetmeni olarak tanıdığımız Cem Karcı tarafından çekilmiş. Aslında Karcı’nın yönetmenlik deneyimini Kırmızı Oda’ya kadar Karadayı, Tatlı Küçük Yalancılar, Hercai gibi başarılı yapımlardan tanıyoruz. Ancak tam pandemi zamanı kitlesel hatta evrensel depresyona girme sürecinin psikolojik nüvelerini en iyi okuyan yönetmenlerden biri olarak Karcı, Bonomo’nun son derece devrimsel senaryo tekniği ile kaleme aldığı İlk ve Son ile oldukça özgün ve izleyici zihninde iz bırakacak bir iş çıkarmış.

Yapım, travmatik aile ilişkilerinden yarattığı bir alt metinle, birbiri içine geçmiş psikolojik katmanlardan kendine adeta bir omurga örmüş. 10 yıllık bir ilişkinin iki kişi özelindeki hikayesini, lineer bir zaman akışı yerine ilişkinin başlangıcından ve sonlanmasından geriye saran birer seneyi, her bölümde eşzamanlı anlatmış. Kısaca bir ilişkinin derisinin zamanla incelmesini adeta matematiksel bir döngüde izliyoruz. Dolayısıyla da 8 veya 10 bölüm halinde sezonu tamamlaması beklenen yapımın son bölümleri muhtemelen ilişkinin tam ortalarına gelecek. Belki de dizinin sonu, alıştığımız gibi ilişkinin sonu olmayacak. Kırılma noktası yani bitişe yaklaştıran neden(ler), asıl büyük son olacak.

Bölümleri daha tamamlanmamış o dizi neden bu kadar ses getirdi - Resim : 1

KENDİLERİNİ ÇÖZEMEMİŞ KARAKTERLERİ ÇÖZEN OYUNCULAR

Farklı bir zaman akışı ile adeta görünmez bir kamera kullanılmışçasına doğal anlatım tarzının hakkını fazlasıyla veren iki oyuncu başrolü taşıyor: Özge Özpirinçci ve Salih Bademci.

Biraz Marla Singer havası taşıyan Deniz karakteri, tamamen sessize alınmış bir baba-kız ilişkisinden yaralı, köşeli, dikenli, korkusuz ama eteklerinde kendine bile açık edemediği korkular taşıyan, bunu sadece öfke ve şiddetle ortaya koyabilen, çoğunlukla kendinden yana, büyük cümleli küçük bir kız çocuğu. Henüz o zaman dilimine gelememiş olsak da muhtemelen çocuğu olduktan sonra yeni, olgun bir Deniz ile karşılaşma ihtimalimiz yüksek. Zira ilişkinin ilk yıllarında Deniz’in her halini taşıyan sevgilisi Barış’a karşı ne kadar olgunluktan uzak, hatta rahatsız edici çıkışları varsa, son yıllarında ise küçülerek kaybolmak üzerinde olan kocası Barış’a karşı büyümüş, aklı başında bir Deniz var.

Özellikle Kadın dizisinden sonra oyunculuğuyla birlikte hayatı da evrilen Özge Özpirinçci için Deniz karakteri hiç kolay olmasa gerek. Belli ki kendi sınırlarının da en sonuna giderek, içinden müthiş bir Deniz çıkarmış. Bu ancak güçlü bir psikolojik okuma ve kendinden tamamen soyunarak girilebilen bir “Deniz” bedeninin içinde mümkün olabilir ki Özpirinçci bunu eksiksiz, hatta fazlasıyla yapmayı başarmış. İnsanın içine işleyen, gözleriyle ağlayan, ağlatan, hatta sadece durmasıyla bile bir anlam oluşturmayı başaran çok doğal ama derin bir oyunculuk ortaya koyuyor.

Bölümleri daha tamamlanmamış o dizi neden bu kadar ses getirdi - Resim : 2

BİR KARAKTERİN YANINDA BAŞLAYIP, BİR DİĞERİNİN YANINDA BİTİRECEĞİZ

İlişkinin diğer tarafı Barış ise hayatta karşılaşılması daha mümkün bir karakter. Sık rastladığımız bir figür olan oğlunun hayatına müdahil olmayı sevgi paketinde sunan bir annenin çocuğu olarak Barış, romantik aşkın peşinde koşan, yapıcı, dengeleyici, tutkulu, biraz uydu, biraz kayıp ve günün sonunda bağımlı bir karakter. Deniz’e göre daha flu bir kişilik. Bu zayıflık daha bold bir karakter olan Deniz’i dengeleyerek ilişkilerinin ömrünü önce uzatıyor uzatmasına ama bir süre sonra nefret edilen bir özelliğe dönüşüyor.

Kiralık Aşk ve İstanbullu Gelin’den tanıdığımız Salih Bademci de aynı şekilde bu role hayat verirken adeta tek kişilik dev bir kadro gibi çalışmış. Ruh gelgitleri sürekli değişen, Deniz’in adeta tornavidayla oyarak kendi kişiliğinin sınırlarında gezdirdiği Barış’ın dalgalanmalarını müthiş bir başarıyla izleyiciye yansıtıyor. İlginç bir biçimde Deniz’i tüm travmalarıyla satın alsak ve anlasak da özellikle ilk yıllarda Barış ile daha duygusal bir bağ kuruyoruz. Yani Barış’ın yanında başlayıp, Deniz’in yanında soluklanacağımız bir süreç olabilir gibi gözüküyor.

BAZI ŞEYLER BİTTİKTEN SONRA BAŞLAR

Karşımızda sıradan bir ilişki dizisi yok.

Bagajlarımızın, sadece kendi hayatımızda değil, birlikte yürümeyi seçtiğimiz insanlarla ilişkimizde de ne denli önemli olduğuna; bunlarla barışıp, yol aldıkça bazı yükleri bırakmak yerine yeni sorumluluklarla daha da ağırlaşıp, değil ilişkiyi kendimizi bile taşıyamaz hale gelmemize dikkat çeken bir diziyle karşı karşıyayız. Bu yüzden de çok konuşuluyor. Çünkü günümüz dünyasında birçoğumuzun kendinden tanıdık parçalar, anlar ve anılar yakalayacağı kesin...

4. bölümü 1 Eylül’de yayımlanacak yapımda gözüken o ki, puzzle’ın tüm eksik parçaları kalan bölümlerle tamamlanacak ve asıl resim o zaman ortaya çıkacak.

Sonuçta her şey neticesi ile değerlendirilir.

Bu ne ilk, ne de son olacak.

Elçin Demiröz

Odatv.com