Bir zamanlar Atatürk'e ne şiirler yazmıştı; Nuri Pakdil uyduruyor

Mustafa Kemal Atatürk’e’e özel bir hasımlığının olduğu hemen her söyleşisinde ortaya çıkıyor. Zira söyleşilerinde Mustafa Kemal’in adını dahi anmıyor...

Mustafa Kemal Atatürk’e’e özel bir hasımlığının olduğu hemen her söyleşisinde ortaya çıkıyor. Zira söyleşilerinde Mustafa Kemal’in adını dahi anmıyor.

Misal ısrarla ve inatla “Benim ulu önderim Hz.Muhammed’tir” diyerek, Mustafa Kemal ile Hz.Muhammed isimlerini özellikle kutuplaştırıyor.

Son dönemin “popüler” isimlerinden, Nuri Pakdil’den bahsediyoruz.

Pakdil o kadar popüler ki, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı bile onu ziyarete gidiyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Necip Fazıl ödül töreninde kendisini ayakta dinliyor.

Bir zamanlar Atatürk'e ne şiirler yazmıştı; Nuri Pakdil uyduruyor - Resim : 1

1934 doğumlu şair yazar Pakdil söyleşilerinde Cumhuriyetin ilk dönemini oldukça ağır ifadelerle eleştiriyor. Dediğimiz gibi Mustafa Kemal Atatürk, onun eleştirilerinin başköşesinde yer alıyor. Nitekim bir gazete yer alan “Anti-Firavunist derken de onu mu -Mustafa Kemal Atatürk’ü mü- kastediyorsunuz? Sorusuna şöyle cevap veriyor yazar: “Beni okuyanlar, tanıyanlar kimi kastettiğimi bilirler.” Fakat gelin görün ki, bugün Mustafa Kemal’i ağır sözlerle eleştiren Pakdil, zamanında Atatürk’ü şu dizeler yere göğe sığdırmamış:

“Bir ses

Hepimize tercüman olabilir gibi yükseliyordu Samsundan

Neydi o günler mavi gözlü Paşa,

Doğrusu güldürdün yüzümüzü

Gözümüze dizimize durur inkar edersek,

Sana borçluyuz bu günümüzü”

Ne diyelim tarihin acı bir intikamı olsa gerek. Pakdil bu yönüyle çok sevdiği talebelerinden biri olduğu Necip Fazıl Kısakürek’e da benziyor. Çünkü onun da, cumhuriyet ve değerleriyle ilgili yıllar içerisinde değişen “muazzam” fikirleri var. O fikirlerin içeriği yazımızın dışında fakat ifade ettiğimiz gibi Pakdil’in düşün dünyasını aydınlatan isimlerden biri de Necif Fazıl’dır. Hani şu 12 Eylül darbesine alkış tutan, İsmet İnönü’ye akrostişli hakaretler dizen, Alevileri ısırgan otu olarak gören, sol ve sosyalizm düşmanı Necip Fazıl. İşte o Necip Fazıl’ı son söyleşisinde şöyle anıyor Nuri Pakdil: “Üstad Necip Fazıl’ın kitaplarının ve Büyük Doğu Dergisi’nin ideolojik bağlamda ufkumun açılmasına ve yazarlık oluşumuma büyük etkisi olmuştur.” Tabi ufkun gerisinde Necip Fazıl olunca Cumhuriyet ve değerlerine, Mustafa Kemal’e hayırhah bakmak da mümkün olmayacaktır. Düşünsenize bir matbaada çıkan yangını, sahibi olduğu Büyük Doğu dergisinde şöyle haberleştiren bir isimden bahsediyoruz: “Şimdi Mason Dergisini basmakta olan, vaktiyle bin bir Komünist neşriyatının yuvasını teşkil eden, bir zamanlarda Türk gençliğinin en halis ve asil hamlesiyle içi dışına getirilen meymenetsiz TAN Matbaasının yandığı, fakat maalesef kül olmadan, yangınların söndürülecek ve söndürülmeyecek cinsini idrakten aciz itfaiye tarafından kurtarıldığı istihbar olunmuştur. Zevk ve bahtiyarlıkla arz olunur”

Nuri Pakdil ile devam edelim. Meşhur yazar, son söyleşisinde aynen şu ifadeleri kullandı: “Çocukluğum, “Allah” demenin bile yasak olduğu bir dönemde geçti. Mahalle mektebinde hoca bize Kuran-ı Kerim öğretirken, polis veya jandarma baskınına karşı biri kapıda nöbet tutardı. Korku içinde gidip gelirdik. Ayrıca, okuyabileceğimiz kitap bulmakta da zorlanırdık. Üstelik yazar bu ve benzeri sözleri daha öncede birkaç yerde tekrar etmişti. Bir defa Türkiye’de hiçbir zaman “Allah” demek yasak olmadı. Bırakınız yasak olmasını o günlerde cami sayısı okul sayısının iki katıydı (Cami sayısı 28.705 (1927)) ve günde beş vakit “devlet dahi” “Allah” diyordu. Yok, eğer Pakdil’in kastettiği Allah yerine Tanrı denilmesiyse burada bir yasak değil, tercih söz konusudur. Fakat Pakdil illa yasak konusunda diretiyorsa o zaman bugün de “Tanrı” demeleri yasak. İnsanlar anadillerinde yaratıcının adını anamıyorlar!

Bakınız yukarıda sözünü ettiğimiz tercih başta olmak üzere döneme dair kimi uygulamalar içerik ya da biçim yönüyle elbette eleştirilebilir. Ama bütün insaf ölçülerini bırakıp “Türkiye’de Allah demek yasaktı” gibi kışkırtıcı bir ifade kullanmak, eleştirinin çok dışında bir yaklaşım olsa gerek. Gelelim Pakdil’in “dindarlar üzerine baskı vardı” söylemlerine. Bakın tekrar edelim elbette döneme dair eleştiri getirilebilir. Ama bu eleştiriler izan ve insaf sınırları içerisinde yapılmalıdır. Şöyle ki, çokça baskı olduğu iddia edilen dönemde Kur’an Türkçeye çevrilip ücretsiz dağıtılmış (1927), aynı şekilde buhari hadisleri için benzer bir çalışma yapılmış ve bugün dahi en iyi tefsir kitaplarından biri olarak kabul edilen Kur’an tefsiri Elmalı Muhammed Yazır’a yaptırılmıştır. Bunları yaptıran da bugün Pakdil’in ismini ağzına dahi almak istemediği Mustafa Kemal’dir.

Bir de “baskı yıllarına” ait elimizde şöyle bir bilimsel veri var. Bu veriye göre bırakın kendi halinde yaşayan insanlara baskı yapılmasını, tarikatçılıktan hakkında işlem yapılan kişi sayısı bile oldukça düşük seviyelerde kalmış anılan dönemlerde:

Bir zamanlar Atatürk'e ne şiirler yazmıştı; Nuri Pakdil uyduruyor - Resim : 2

Tablo ortada. Dokuz yılın toplamında bile tarikatçılıktan dolayı hakkında işlem yapılan kişi sayısı oldukça sınırlı. Bu durumda hangi kitlelere baskı yapılmış, topyekûn bir biçimde kimlerin üzerine gidilmiş? Tabi, halifeliği savunanılar, laikliğin kaldırılmasına karşı çıkanlar ve dönemin diğer ilerici adımlarına tahammül edemeyenler, devri bir bütün olarak eleştirmek hatta ötesinde itibarsızlaştırıp, karalamak için böyle verilere gerek duymuyorlar. Bu durumda başvurulan elbette tarihi gerçeklikler değil propagandanın yakıcı gücü oluyor.

Gelelim Nuri Pakdil’in “dünyayı kurtaracak” fikirlerine. Cumhuriyet tarihine dönük böylesine acımasızca eleştiriler getiren Pakdil sizce neyi murad ediyordur? Ona göre dünyayı bu zulümden ve baskıdan kurtaracak olan düşünce hangisidir? Neredeyse bütün “İZM”lere karşı olan yazar kendini devrimci olarak tanımlar ve “Kendinizden hep devrimci olarak söz ediyorsunuz. Neye karşı nasıl bir devrim?” sorusuna da şu cevabı verir: “İslamiyet'in hükümlerini egemen kılmak için devrim yapmak gerektiğine inanıyorum. Ona vurgu yapıyorum.”Tam da bu düşüncesine paralel olarak bir belediye tarafından düzenlenen etkinlikte şöyle konuşur Pakdil: “Değerli arkadaşlar, ben bu değerli toplantımızı bir slogan cümleyle bitirmek istiyorum. Ve slogan cümle biter bitmez de hepinizden yoğun alkış bekliyorum. Yaşasın Şeriat! Yaşasın İslam’ın Evrensel Kardeşliği”

Pakdil, “Şeriatın” içeriğini hangi kanunlarla doldurur ya da “İslamiyet’in Hükümleri”ni nasıl ele alır bilmiyoruz. Lakin bildiğimiz egemen İslam dünyasının şeriat anlayışında kadınlara yer yoktur, evliliğinin devamı bile erkeğin iki dudağının arasındadır; neredeyse bütün vücudu kapalı olarak gezmek zorundadır, mirasta ancak ikiye karşı bir pay alabilir. Yine şeriat kanunlarına göre zina eden, namaz kılmayan, “kutsal değerlere” hakaret eden, dinden dönen öldürülür; içki içene 40 ila 80, zina iftirası yapana 80 değnek cezası uygulanır; hırsızlık yapanın eli kesilir, yine yaparsa diğer eli kesilir, bekârlar zina yaparsa 100 değnek vurulur. Müziğe, resime, heykele ve genel olarak sanata ayrıca felsefeye hoş bakılmaz. Bu liste böyle uzar gider. “Şeriat” dünyası işte böyle bir dünyadır.!

Pakdil, “Allah demenin yasak olduğu dönemde büyüdüm” sözünü sarf ederken elbet maddi bir gerçekliğe işaret etmiyor fakat biz biliyoruz ki Türkiye’de “şeriat” hâkim olursa değil biz belki kendisi bile konuşamayacaktır. Çünkü “İslam’ın Hükümleri”, uygulayan rejime göre değişebilir. Nitekim bugün IŞİD’de “İslam adına” hareket edip Şeriatı uyguladığını ifade etmektedir. Ve o şeriat günlerinde sadece laikliği ve demokrasiyi benimseyenler değil Pakdil gibi şeriatçılar da demokrasiyi ve Mustafa Kemal’i arayacaklardır. O günlere gelmeden bu bilince erişirlerse ne mutlu bize. Zira yarınlarda da özgürce konuşmak istiyorlarsa bunun başka yolu yok; tıpkı bugün olduğu gibi.

Aydın Tonga

Odatv.com

Habertürk Gazetesi, 16 Kasım 1914

Hamle Dergisi, “Kurtuluş Destanı” isimli şiir, 1954, akt Mehmet Erdoğan, Eleştiri Denemeleri.

http://www.abcgazetesi.com/necip-fazil-boyle-mi-kusatacak-insanligi-4921h.htm

Büyük Doğu Dergisi, Sayı 49, 23 Şubat 1951

Star Gazetesi, 12 Ağustos 2017

Sertaç Solgun, Menemen Olayı sonrasından 2.dünya Savaşına Kadar Türkiye’nin İç Güvenliği (1930-39) İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi.

http://hurseda.net/Guncel/134584-Nuri-Pakdil-Yasasin-Seriat.html

aydın tonga odatv arşiv