BİR YANLIŞI DÜZELTELİM

"Ortadoğu'da yalnızca İsrail'de nükleer silah var"

İsrail’le ilişkilerdeki alengirli durum, ister istemez, İsrail’i bu kadar güçlü yapan nedir, sorusunu beraberinde getiriyor. Askeri düzeyde bakılırsa, verilecek en uygun cevap İsrail’in nükleer silahları ve onları kullanma yetisi olarak görünüyor. Yine de, nükleer silahların sadece İsrail’de bulunmadığı; İran’ın da bu tip kitle imha silahlarını yapmaya çalıştığı ve yakın zamanda da yapabileceğinin ihtimaller dahilinde bulunduğu; ayrıca Avrupa’daki bir kısım ülkelerde bunların bulunduğu herkesin malumu. Nicelik düzeyinde bakarsak, eski ABD Başkanları’ndan Jimmy Carter’ın İsrail için nükleer silah deposu benzetmesi düşünülebilir; ancak konu kitle imha silahları olunca belli bir nicelikten sonra az veya çokluk bir anlam ifade etmiyor.

Avrupa nükleer silah deposu
Rivayetleri bir kenara bırakacak olursak Avrupa’nın da çok yakın bir zamana kadar nükleer silah deposu olduğunu rahatlıkla söylenebilir. Nükleer bombaların Avrupa’daki tarihine geçmeden önce şöyle bir bilgi de verilebilir, ki bu bilgi çevreci bir örgütün (Natural Resources Defence Council) hazırladığı 2005 tarihli raporda belge ve fotoğraflarla gösterilmiştir. Avrupa’da 4’ü inaktif, ama her an aktifleştirilebilir; 8’i aktif olmak üzere 12 nükleer üs bulunmakta ve bunlarda 480 adet ABD’ye ait nükleer silah bulunmaktadır. Bu üslerden biri de İncirlik Üssü ve bu üsteki nükleer silahlar Türkiye’yi, Almanya ve İngiltere’den sonra Avrupa’nın 3. nükleer silah ülkesi haline getirmektedir. O halde bu silahlar ne zaman ve ne amaçla getirildi sorusu yanıt verilmeyi bekleyen bir soru olarak durmaktadır.
Avrupa’nın nükleer silah macerası 1954’te İngiltere ile başlıyor. Devamındaki 10 yılda, içinde Türkiye’nin de bulunduğu 7 ülke daha bu maceraya katılıyor. 70’lere kadar çok yüksek sayılara ulaşan bu ABD yapımı silahların Avrupa’daki sayıları, bu tarihlerde güvenlik sorusunu ve sorununu beraberinde getiriyor. Nükleer silahlar söz konusu olunca “güvenlik” tek boyutlu olmuyor. Öncelikle silahın güvenliğini, silahın durup dururken patlamamasını gerektiriyor. İkinci olarak “güvenlik”, silahın istenmeyen kişilerce ele geçirilmemesi ve terör eylemlerine dahil olmaması ve son olarak da ABD’nin silah verdiği ülkelerin ABD’nin istek ve buyruklarına karşı gelmemeleri anlamına geliyor. İlk boyut bilimsel düzeyde, ikinci boyut askeri düzeyde hallolunurken, üçüncü boyut için uzun süreli bir çözüm bulunamıyor. İlk olarak 1967’de Yunanistan’daki darbe sırasında nükleer silahları da içine alan bir politik gerilim yaşanıyor. Ama bundan daha önemlisi 1974’te Kıbrıs Savaşı sırasında nükleer güce sahip iki ülkenin karşı karşıya gelmesi Amerika’yı, bu üçüncü boyut üzerinde düşünmeye sevk ediyor ve nükleer savaş başlıkları depolara geri konuyor. Yunanlar, bunu ABD’nin Türk yanlısı bir politikası olarak görüyor ve NATO’yu protesto ediyor, ki bu protesto sırasında Yunanistan’ın NATO’dan çıkarılması bile düşünülüyor. İşleri kopma noktasından dönemin Amerikan Başkanı Gerald Ford döndürüyor.
Bu olaylar ve ABD’li bazı askeri personelin önerileri doğrultusunda, 1970’lerden itibaren Avrupa’daki nükleer silah yığınağında bir azalma başlıyor. Kamuoyu baskısı sebebiyle bu azalma 80’lerde hızlanıyor; ne var ki nükleer teknolojinin durmayışı, niceliksel azalmayı niteliksel azalmaya dönüştürmüyor. Silahlar yenileniyor ve sayıdaki azalma yıkıcılıktaki azalmayı beraberinde getirmiyor.

Türkiye'de nükleer silahlar
Türkiye özelinde ise 90’larda Türk Hava Kuvvetleri’nin kullanımına bırakılan iki üs, Malatya ve Eskişehir üsleri kapatılıyor.
Sovyetlerin çözülmesinden sonra lüzumsuz, hatta maliyetli hale gelen Avrupa’daki nükleer silahların yardımına Körfez Savaşı yetişiyor. NATO dahilindeki Nükleer Planlama Grubu’nun (Nuclear Planning Group) Aralık 1990 toplantısında bu silahların azaltılması konuşulmuyor ve tek gündem Körfez Savaşı oluyor. ABD’nin yeni politikası Orta Doğu’yle ilgili olunca nükleer silahların hedefi Avrupa’nın kuzeyinden güneyine dönüyor ve silahlar kalmaya devam ediyor. Değişen tek şey, Avrupa’nın kuzeyindeki nükleer silah sayısı, 80’lerin ortasında, güneyindekilerin üç katıyken; şimdi bu oran yaklaşık %60-%40 olarak tahmin ediliyor. Avrupa’daki nükleer silah sayısı Clinton’ın ilk döneminden beri değişmiyor. Türkiye, Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Birleşik Krallık halen ABD ile yapılmış nükleeer anlaşmaları aktif tutuyorlar.
Dolayısıyla Türkiye’nin sınırları dahilinde de nükleer silah bulunuyor, bulunmayan ise onları kullanma yetkisi. O yüzden bu bölgede nükleer silaha sahip tek ülke İsrail demek yetersiz kalıyor; onları kullanma yetisi olan tek ülke İsrail demek daha doğru oluyor.
Doruk Cengiz
Odatv.com

İNCİRLİK ÜSSÜ:

arşiv