Bir Victor Hugo'muz yok ama küçük Napolyon'umuz var

Mümtaz İdil yazdı: Bir Victor Hugo'muz yok ama küçük Napolyon'umuz var

Napolyon Bonaparte’ın yeğeni Louis Bonaparte dönemi... Louis imparator olmak istiyor. Bunun için de yasa değişikliği için Fransız parlamentosuna bastırıyor. Fransa parlamentosunda anormal bir oyun sergileyen cüceler, soytarılar ve mezar kazıcıları, cumhuriyet rejimini boğmak için dört bir koldan çalışıyorlar. Louis Bonaparte, anayasanın gözden geçirilip don derece tehlikeli...

Ama parlamentoda biri var ki...

17 Temmuz 1851’de Victor Hugo meclis kürsüsüne çıkıyor ve şöyle sesleniyor: “...Ne! Anayasa genel oylama ile kabul edildi, siz ise oy verme hakkını kısıtlayıp onu ortadan kaldırmak mı istiyorsunuz!.. O zaman konuşalım...

Cumhuriyet mi, yoksa imparatorluk mu? Konuyu masaya yatırmanın zamanı geldi... Kartlar açılsın! Konuşulmadık hiçbir şey kalmasın.”

Monarşi zamanlarında halkın sürekli nasıl soyulduğunu, maddi refah temelinin, alttan alta nasıl oyulduğunu anımsatıyor Hugo, Fransız meclisine. Tam bu sırada “sağ” taraftan biri, “Ne anlatmaya çalışıyorsun sen,” diye bağırıyor Hugo’ya... “Sana maaş bağlandığında sesin çıkmıyordu ama. Bu ülke şairlere bile maaş bağladı senin gibi...

Bir başkası, “Siz Bay Hugo,” diye bağırıyor. “Aylığınızı kraliyet kasasından alıyordunuz!”

Hugo, sükunetini hiç bozmadan ağır ve tüm vakarıyla, “Gerçekleri açıklamamı ister misiniz,” diye soruyor. “Gerçekler onuruma hizmet eder ve ben de bunu büyük bir mutlulukla yapacağım. “On dokuz yaşımdayken...”

“Ah, şu işe bak! Zavallıcık, o zamanlar çok da küçücükmüş...” Gülüşmeler ve sıralara vurmalar arasında bu alaycı sesler yükselir.

Hugo sesini yükseltmek zorunda kalır: “Ben aylığımı aldım, ama bu talep benden gelmedi. Ben istediğim, avuç açtığım için verilmedi o para bana. Üstelik bu parayı bana X.Charles tarafından önerilmişti ve tutanakları okuyanlar, o günleri anımsayanlar bilirler ki, ben bu aylığı reddetmiştim.”

"BAŞKA ÇAĞIN İNSANLARISINIZ!"

Bir süre laflarının etkisini izlemek için susar. Saldırılar devam etmektedir, konunun hassasiyetini anlayan Bonaparte yanlısı milletvekilleri gülüşmeye devam edip, Hugo’yu şaşırtmaya çalışırlar.

Ama Hugo’nun şaşırmaya hiç niyeti yoktur: “Siz başka bir çağın insanlarısınız, siz ölüsünüz,” diye sürdürür konuşmasını. En azından bizim gibi sağ olanları rahat bırakın!”

İtirazlar üzerine daha da yükseltir sesini: “Ne!.. İyi anlayamadım? Ölü olmaktan kurtulmak mı istiyorsunuz? Bunu mu istiyorsunuz? Her şeye en başından başlamak mı niyetiniz? Yoksa geçmiş hafızaızı mı yitirdiniz?.. Uğursuz Tuileries Sarayı’nın iki adım ötesindeki yolu adımlayın... Karşınıza ya eski monarşiyi mezara götüren darağacı ya da yeni kralları sürgüne götüren kiralık kupa arabaları karşınıza çıkacaktır.

Siz, imparatorluğa hiç kimsenin niyetlenmediğini mi söylüyorsunuz? Öyleyse, bazılarının para karşılığı attığı ‘Yaşasın imparator!’ çığlıkları neye tanıklık ediyor? O çığlıklar için kimin ödeme yaptığını öğrenebilir miyim saygıdeğer milletvekilleri? Cumhurbaşkanlığı görev süresinin uzatılması hakkındaki o gülünç ve acıklı ortak dilekçe ne? Bu görevi uzatma neyin nesi, bir söyleyin lütfen? Ömür boyu sultanlıktır bunun anlamı. Peki, ömür boyu sultanlık nereye götürür? Diktatörlüğe! Baylar, burada bir entrika çevriliyor, göremiyor musunuz? Entrika diyorum size. Benim bu entrikayı açığa çıkarma hakkım var ve çıkaracağım da... Kirli çamaşırlarınızı ortaya bir dökelim önce!

Fransa’nın gafil avlanmasına ve Fransa’nın bir gün gözünü açtığında, nereden geldiği bilinmez bir diktatörü başında bulmasına izin verilemez!

Diktatör veya imparator! Önce onun taleplerini bir tartışalım!..

İyi duyamıyorum! Sırf Büyük Napoleonumuz vardı diye şimdi de Küçük Napoleon’a katlanmamız mı gerekiyor? Bunu mu söylemek istiyorsunuz?”

"CUMHURBAŞKANIMIZA HAKARET EDİYORSUNUZ!"

Bu konuşma üzerine meclis karışır. Sıralara vuranlar, bağırıp çağıranlar, kürsüye yürüyenler... Meclis başkanı ara verir.

Tekrar toplanıldığında cumhurbaşkanının yalakalarından bir milletvekili, “Bu, cumhuriyetle alay etmektir!” diye çıkışıyor Hugo’ya. “Siz halkın seçtiği temsilciye, cumhurbaşkanımıza hakaret ediyorsunuz!”

İçişleri Bakanı Baroche yerinden fırlayıp milletvekiline katılıyor: “Sz cumhurbaşkanımıza hakaret ediyorsunuz!”

Meclis başkanı da devreye giriyor elbette: “Tamamen katılıyorum. Bay Hugo, sizi usule uymaya davet ediyorum!”

Hugo yeniden konuşmaya başlıyor: “Cumhurbaşkanı’nın büyük adam olmadığını söylemek henüz hakaret sayılmıyor. Biz, Cumhurbaşkanı’nın, iktidarını büyük bir adam gibi gerçekleştirmesini değil, iktidardan onurlu bir adam gibi uzaklaşmasını istiyoruz...”

Haykırışlar, bağırışlar içinde sürdürüyor konuşmasını: “... Hayır! Büyük Napoeon’dan sonra Küçük Napoleon’u istemiyorum! Yetti artık! Büyüklüğe saygıyla yaklaşmak gerekir! Bu parodilerinizi kesmek zorundasınız!”

Bağırmalar artık çığlık haline dönüşüyor. Bakan Baroche, “Fransa adına sizi protesto ediyoruz Hugo!” diye bağırıyor.

“Satılmış herif,” diyor bir başka milletvekili.

Sağ taraftan bir yerlerden, öfkeden gözü dönmüş bir milletvekili koşarak kürsüye yanaşıyor, “Biz bu yorumları daha fazla dinlemek istemiyoruz!” diye bağırıyor. “Kötü edebiyat, insanı kötü politikaya götürür. Fransız dili ve Fransız kürsüsü aşkına sizi protesto ediyoruz! Bay Victor Hugo, siz bütün bu sözlerinizi Porte-Saint-Martin Tiyatrosu’nda halka oynayın!”

VİCTOR HUGO'MUZ YOK, AMA...

Hugo ilk kez şaşırıyor: “Anlaşılan benim adımı biliyorsunuz? Ama ben sizinkini bilmiyorum. Adınızı öğrenebilir miyim?”

“Adım Bourbousson.”

Hugo elini göğsüne götürüp, “Aaa, bakın işte bu tüm hayallerimi yıktı.”Ev

Bourbousson, sol tarafta oturan ve Hugo’yu destekleyen bir avuç milletvekilinin kahkahaları arasıda yerine dönüyor. Hugo yeniden söz düellosuna başlıyor:

“Büyük bir çarpışmanın gerçekleşeceği saat yaklaşıyor... Geçmişin ısrarlı hak iddiaları sayesinde, düşünce ve ilerlemenin kendi savaşlarını geniş ölçüde yaptığı ve adı Fransa olan büyük ve şanlı savaş meydanını karanlık yeniden örterecek. Bu karanlık ne kadar sürecek kestiremiyorum, çarpışmanın ne kadar uzayacağını da bilmiyorum; ama kesin olarak bildiğim tek şey, bunu önceden söylüyor ve iddia ediyorum, haklarımız yok olmayacak!”

Hugo’nun bu çabası bir şeyi değiştirmedi. Louis Napoleon imparatorluğunu ilan etti ve polis devleti yönetimini uygulamaya koydu. İç ve dış politikayı tamamen kendine bağladı. Ekonomide sert diktatörlük uygulamasını başlattı. Kitle desteğini fakir köylüler üzerinde somutlaştırdı. Ekmeği ucuzlattı, fakir köylülere erzak ve kumanya dağıttı.

Evet, sonuç: Bir Victor Hugo’muz yok, kesin... Ama bir Küçük Napolyon’umuz var!

Mümtaz İdil

Odatv.com

Not: Natalya İgnatevna Muravyeva’nın “Napoleon” kitabından yararlanılmıştır. Etkin Yayınevi, Çev: Belkis A.Korkmaz

mümtaz idil victor hugo napolyon arşiv