Yusuf Yavuz yazdı: Bir insan kaç kez öldürülür

Bugün, neredeyse bir asra yakındır yattığı eğreti mezarında, ruhu iki dağın arasına sıkışıp kalan cinayet kurbanı bir kadının öyküsünü anlatmak istiyorum size.

"Burada bir ceset var/ Dışında mezar yok/ Burada bir mezar var/ İçinde ceset yok/ Kendine gömülüdür bu ceset..."*

Bir yanda kentlerin göbeğinde patlayan bombalar, diğer yanda yaşamın tüm güzelliklerini hoyratça yok eden yıkımlar. Bir başka yanımız ise patlamamış irin gibi canımızı yakan çocuk tecavüzleri. Ve bu insanlık suçunu şuursuzca savunan bakanlar…

Ne yana baksanız “çıkış yok” duygusunu yaratan Bu baş döndürücü sıkışmışlığın ortasında taş kesilmek istiyor insan, sanki bu toplu histeriden, bu çıldırma ayininden taşın, toprağın, ağacın, suyun kurtuluşu varmış gibi…

Belki de en çok toprağın hafızası kirleniyor bu can yangınından. Belki de en çok su utanıyor, en çok ağaç kahroluyor en çok taşın canı yanıyor…

Toprağın koynunda sakladığı nice sırrın insanın kulağına fısıldadığı günlerden geçiyoruz. Hangi sese kulak vereceğini, hangi yöndeki sessiz çığlığa koşacağını şaşıp kalıyor insan.

İşte günlerdir toprağın koynundan gelen o seslerden biri de, Toroslar'ın koynunda, Köprüçay’ın kıyısında 85 yıldır küskün bir şekilde yatan genç bir kadına ait…

Bugün, neredeyse bir asra yakındır yattığı eğreti mezarında, ruhu iki dağın arasına sıkışıp kalan cinayet kurbanı bir kadının öyküsünü anlatmak istiyorum size.

Savaşların, yoksulluğun ve çaresizliğin paramparça ettiği 1930’ların taşrasında işlenen belki de yüzlerce cinayetten birine genç yaşta kurban giden, Ispartalı Ümmüşani’nin öyküsü bu…

Yusuf Yavuz yazdı: Bir insan kaç kez öldürülür - Resim : 1

SULARIN KAVUŞTUĞU YERDE YALNIZ BİR MEZAR…

Çatak Deresi’ndeyiz… Isparta, Yukarı Köprüçay Havzası’nda, Torosların koynunda yüzlerce yıldır saklı kalmış vadilerden birinde, suların kavuştuğu bir yerde…

Bir zamanlar Tota dağının eriyen karlarıyla deli gibi akan derenin Köprüçay’la buluştuğu bölgede, ulu çınarların ve çam ağaçlarının altında kayrak taşlarıyla eğreti biçimde yapılmış bir mezar. Mezarda yatan genç bir kadın. Adı Ümmüşani. Bundan tam 85 yıl önce akıl almaz bir cehaletin ürünü cinayete kurban gitmiş.

Ümmüşani’nin öyküsünü ilk kez küçük bir çocukken mezarının yanından geçerken dinlemiştim. Bir çocuğa nasıl anlatılabilirse öyle. Köylüler ona ‘Taylak’ diyorlardı. Tay gibi kıvrak ve hayat dolu anlamında. Ulu ağaçların, tespih çalılarının arasındaki taş yığınına da ‘Taylak’ın mezarı.’

Yusuf Yavuz yazdı: Bir insan kaç kez öldürülür - Resim : 2

Ümmüşani’nin, ilk duyduğum günlerin ardından geçen neredeyse 35 yıl sonra 2012 yılında, Yukarı Köprüçay’da bir baraj projesi olduğunu öğrenince bölgeye gittiğimde ilk işim Çatak Deresi’ndeki o mezarı ziyaret etmek oldu. Ayrıntısını bilmediğim ama taa çocukluğumdan bu yana zihnimde dolanıp duran bir sır gibi taşıyıp durduğum bu öyküyü merak ediyordum. O günlerde Türkiye’de idam ve af tartışmaları yaşanıyordu. Ümmüşani’nin mezarı, insanın içini yakan bir hüzünle orada öylece duruyordu. Dağların koynunda, yamaçların ortasında, ıssız ve bir başına…

O’nun öyküsünü öğrenmek istiyordum. Bulabildiğim köyün en yaşlılarıyla konuştum. Akıllarda kalan anıları, tanıklıkları, büyüklerinden dinledikleri ayrıntıları toplayıp, Ümmüşani’nin öyküsünü yazdım. Çünkü dünyaya doyamadığı bir yaşta vahşice katledilen ve yıllardır ruhu küskün biçimde Çatak Deresi’nde öylece yatan Ümmüşani’nin mezarı buraya yapılacak olan barajın suları altında kalacaktı.

Yusuf Yavuz yazdı: Bir insan kaç kez öldürülür - Resim : 3

DEVLETİN VE YETKİLİLERİN ÜMMÜŞANİ BİR DAHA ÖLMESİN DİYE

Devletin, yetkililerin, şirketlerin, O’nun orada olduğundan haberleri yoktu. Öldürülmesinin ardından nehre atılan cesedini azgın sular kıyıya vurmuş, köylüler ise cesedi bulup adeta bu ortak utançtan kurtulmak istercesine hemen oracığa gömmüşlerdi. Ümmüşani zamanla unutulup gitmişti. Ama ben unutamıyordum. Unutulmasını da istemiyordum. O yıl inşaatına başlanan barajın sularının altında bir kez daha ölmemesi, ruhunun bir kez daha azap çekmemesi için Ümmüşani’nin öyküsünü ve sonrasında yaşananları o yıl yayınlamıştım. (Ayrıntıları için TIKLAYINIZ)

Ümmüşani’yi mezara, onu öldüren kadınlardan biri olan Hasan Kızı Fatmana’yı ise idam sehpasına götüren olay, arşivlere Cumhuriyet tarihinde TBMM kararıyla idam edilen ilk kadın olarak geçmesine neden olmuştu…

ÜMMÜŞANİ’Yİ BİR KEZ DAHA ÖLDÜRECEK YIKIM PROJESİ

Bu ağır insanlık dramının üzerinden tam 85 yıl geçti…

Ümmüşani’nin sırlarla dolu öyküsüyle birlikte mezarını sulara gömecek olan baraj projesinin inşaatı bitmek üzere. Barajda su tutulmaya başlandığında, köyün bir kaç kilometre kuzeyinde bulunan mezar su altında kalacak ve Ümmüşani bir kez daha ölecek.

Bir kaç gün önce bölgeyi yeniden ziyaret ettiğimde yine Çatak Deresine gittim. Ümüşani’nin mezarının üzerinde duran çam ağacı da, tıpkı baraj havzasında kalacak olan bölgedeki tüm ağaçlar gibi kesilmiş. Civar köylerden gelen işçiler, varlıklarını borçlu oldukları ağaçları gündelik ücret karşılığında kesiyorlar. Sanki ruhları yok gibi. Yalnız gövdeleri çalışıyor. Yüzlerinde garip bir anlamsızlık var. Sanki iradeleri dışında bir güç ellerini hareket ettiriyorlar ve ağaçların gövdelerine ellerindeki baltaları, tahraları indiriyorlar.

Havada, kesilmiş ağaçların gövdelerinden, kollarından yayılan kıyımın kokusu var…

Güneş, vadinin ortasında kalan Ümmüşani’nin mezarının üstünden yavaş yavaş çekiliyor. Karşı yamaçta kutu gibi yan yan dizilmiş betondan kafesleri andıran evler göze çarpıyor. Bunca yıkımın üstüne dikilen tüy gibi, evleri barajın sularına gömülecek köylüler için yapılmış olan evler…

Yusuf Yavuz yazdı: Bir insan kaç kez öldürülür - Resim : 4

O MEZARDAN YÜKSELEN SESSİZ ÇIĞLIK NE ANLATIYOR

Ümmüşani, mezarının karşısındaki yamaca çağırıp sıraladığı evlere bir şeyler söylemek istiyor sanki: “Dünyaya doyamadan göçüp gittim. Suya düşen gençliğim Çatak Deresi’ne gömüldü. Bana sırtınızı döndünüz, unuttunuz. Sustum, sustum, sustum. Ama gitmedim. Gidemedim. Bedenim Köprüçay’ın çakıllarına karışıp gitti ama ruhum arafta takılıp kaldı. Hepiniz bana uzaktan bakıyordunuz. İşte şimdi siz de yakınıma geliyorsunuz. Tam karşıma. Artık bana her gün karşıdan bakacaksınız. Bir kez daha çaresizliğin ve hoyratlığın yarattığı acılara gömüleceğim. Ama ben, ruhum huzur buluncaya kadar bir kez daha gitmeyeceğim.”

BİR RUH İKEN GİRDİM BİR CAN İÇİNE…

Karşıda yükselen Dedegöl Dağının ak karlarına karışan Ümmüşani’nin fısıltıları günlerdir içimde çınlayıp duruyor. Bu iç yangını ruhumu, bedenimi kasıp kavuruyor. O’nun ruhunu sıkışıp kaldığı araftan, Çatak Deresi’nden çıkarıp huzura kavuşturacak bir şeyler yapmalı. Sudan çıkartılan cesedi, 85 yıldır yattığı yerde bir kez daha sulara gömülmeden bir çare bulmalı. Acılarla dolu şu yeryüzünde tek bir ruhun bile azabını dindirmenin bir yöntemi olmalı. Tek bir ruhun bile bir yerlerde sıkışıp kalmışlığının, hepimizin ruhundaki sancı olduğunu anlatmanın bir dili olmalı.

Bir ruh iken girdim bir can içine, karıştım o anda her can içine”** diyebilen engine gönüllerin coğrafyası bu kadar ruhsuz kalmamalı, buna hakkımız yok….

CEHENNEMİN KAPAKLARI KAPANMADAN YAPACAK BİR ŞEY OLMALI

Dev kamyonlar, ağır, hantal iş makineleri homur homur çalışıyor. Ağaçlar ardı ardına devriliyor. Çakılların birbirine çarpıp çıkardığı sesler, Köprüçay’ın bulanık akan sularına karışıyor. Kuşlar küskün, haylaz ala kargaların sesi çıkmıyor.

Bahar bu yıl vadiye gelişini iptal etmek istiyor sanki…

Tüm renkleriyle bir yeryüzü cenneti suda boğulmak üzere.

Cehennemin kapakları kapanmadan, tüm ruhları azat etmek için yapılacak bir şey olmalı…

*MS. 6 yy'da İstanbul’da yaşamış olan tarihçi ve şair Agathias’a ait olduğu belirtilen dizelerden alınmıştır.

**Neşet Ertaş

İdam fotoğrafları: Abdurrahman Kökdoğan arşivi

Yusuf Yavuz

Odatv.com

Ümmüşani idam arşiv