Bir başka açıdan Dilipak

Milli Görüş davasına en başından kendisini adamış ve bu davanın çilesini çeken bir yazar olarak, Erbakan’dan, partililerden ve Milli Görüş teşkilatlarından büyük saygı görüyordu.

Abdurrahman Dilipak ve Yusuf Kaplan gibi isimler, zaman zaman Ak Partililerin de tepkisini çeken, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sinirlendiren paylaşımlar yapıyor, eleştiriler çoğalınca yanlış anlama olduğunu iddia ediyorlar ve Cumhurbaşkanına haber göndererek, mektup yazarak maksatlarının yanlış anlaşıldığını ifade ediyorlar.

71 yaşındaki Abdurrahman Dilipak’ın “huysuz ihtiyar tarzı” yazıları ve paylaşımları, genelde “gündeme gelme, fark edilme, kendinden söz ettirme, dikkat çekme” amaçlı görülüyor Ak Partililer tarafından. Çoğu insan bugün pek anlamıyor veya bilmiyor ama eski Devlet Bakanı ve Milli Gazete’nin kurucusu MSP’li Hasan Aksay’ın yeğeni olan Abdurrahman Dilipak, 80’li ve 90’lı yıllarda İslamcı kesimin önde gelen, Milli Görüş tabanınca sıkı takip edilen bir yazardı.

1969'da, DSİ 6. Bölge Müdürlüğünde Arazi Elektirifikasyonu Kontrolcüsü olarak çalışma hayatına başladı, 1971'de judo antrenörü oldu, 1972'de Fetih Yayınevi'ni ve Hertür Yayın Dağıtım Şirketi'ni kurdu, 1973'te MTTB Sinema Kulübü üyesi oldu. Ardından, Burak Film Kurucu Ortakları arasında yer aldı ve milli sinema tartışmalarına katıldı. 1977'de Adım Dergisi Genel Yayın Müdürü, 1988-1990'da Dış Politika Dergisi Yayın Yönetmeni oldu, 1972-1993 arası Milli Gazete yazarlığı yaptı.

1988 yılında yayınladığı Bir Başka Açıdan Kemalizm kitabı büyük bir ilgiyle karşılandı, o zamanın gençleri için bu kitap adeta bir el kitabı muamelesi gördü. Bu kitapla popülaritesi arttı, daha önce satmayan kitapları bile satmaya başladı. Bu kitaptan sonra gelen “Bir Başka Açıdan” serileri de ilgi gördü. Bir Başka Açıdan İnönü Dönemi, Bir Başka Açıdan Menderes Dönemi, Bir Başka Açıdan Çanakkale: Çanakkale geçildi, Bir Başka Açıdan Laisizm, Yağmalanan Ülke Türkiye, Coğrafi Keşiflerin İç Yüzü gibi eserleri peş peşe geldi. Artık kitapları çok satan bir yazar olarak, bazı yayınevlerine “Satmayan kitaplarınıza benim adımı yazın satarsınız” esprisi bile yapıyordu.

Milli Görüş davasına en başından kendisini adamış ve bu davanın çilesini çeken bir yazar olarak, Erbakan’dan, partililerden ve Milli Görüş teşkilatlarından büyük saygı görüyor, yurt içinden ve yurt dışından konuşmacı olarak davet ediliyor, MSP’liler ve daha sonra devamı Refah Partililer tarafından el üstünde tutuluyordu.

MSP Genel Merkezi (Danışmanlık), Milli Haber Ajansı (Genel Müdürlük), Panel Dergisi (Yayın Yönetmeni), Yeni Zemin Dergisi (Yayın Kurulu Üyeliği), İnsan Hakları Ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Genel Başkan Yardımcılığı), Kudüs ve Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği (Kurucu Üyelik), Risale, Emre, Esra, İşaret Yayınevleri (Yayın Danışmanlığı) gibi görevler üstlenen, Düziçi Milliyetçi Gençler Derneği, Mazlum-Der İnsan Hakları Ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın Konseyi, Dış Basın Derneği, Kudüs Derneği, Türkiye Engelliler Vakfı, Acıbadem Faikbey Camii, İslami Çevre Hareketi Maltepe Çevre Kültürü Gurubu, IHH İnsani Yardım Vakfı, Rabia Platformu gibi yerlerde üyelikleri bulunan Dilipak, oldukça hareketli bir yapıya sahip. Doksanlı yıllardaki başörtüsü eylemlerinde de aktif rol almıştı.

Ancak 2000’li yıllarda, Türkiye’de pek çok yazarın başına gelen onun da başına geldi. Eski itibarı, şöhreti pek kalmadı. Ak Parti’nin iktidara gelişiyle, umulan beklentiler yerine gelmedi. Çözüm Süreci döneminde Akil Adam görevinden başka, hükümetten beklediği itibarı göremedi. Yılların dava adamı, Milli Görüş’ün önemli yazarı, Ak Parti’nin savunduğu değerler için hayatını vakfetmiş, çilesini çekmiş, mahkemelerde yargılanmış, başörtü eylemlerinde ön saflarda bulunmuş “öncülerden” biri olarak, MSP’nin Gençlik Kolları’ndan beri tanıdığı Erdoğan tarafından el üstünde tutulmayı onun hakkı olarak görenler az değildi. O çevrede bulunup da onun eserlerini okuyanlar, verdiği mücadelenin şahidi olanlar da bu düşünceye sahipti.

Ama tersine, bir zamanlar kızdıkları, nefret ettikleri medya neredeyse tamamen ele geçirilmiş olmasına rağmen, Dilipak gibi davanın çilesini çekenler değil, “daha dünkü çocuklarla”, “yarın devran dönse her an çekip gidebilecek” veya “Erdoğan’ı ilk fırsatta satabilecek” kimi isimler hükümet medyasında yer alıyordu. Hatta “seküler kafada olanlar” daha çok rağbet görüyor, el üstünde tutuluyordu. Sözün özü, “Bizim iktidarımız bizim insanlarımıza yer vermiyordu.”

MİLLİ GAZETE DENİNCE SADIK ALBAYRAK VE DİLİPAK AKLA GELİRDİ

Tabii ki sadece medyada değil, pek çok önemli makamlarda “bizimkilere” yeterince yer verilmiyordu. Bu konuda şikayetler, Erdoğan’ın dünürü Milli Gazete eski başyazarı Sadık Albayrak’a kadar gidiyor, Albayrak “Ben hiçbir şeye karışmıyorum, ben ya çiftlikte ya da yayladayım, bol bol kitap okumakla meşgulüm” diyordu. Her konuda “rica amaçlı” çok telefonlar geldiği için sık sık telefon numarasını değiştiriyor veya telefonlara bakmıyor bu yüzden.

Milli Gazete denince Sadık Albayrak ve Abdurrahman Dilipak akla gelirdi eskiden. Sadık Albayrak bir numaraysa, Abdurrahman Dilipak iki numaraydı. Ama Ak Parti iktidarında Sadık Albayrak da yazmıyor. Cumhurbaşkanının dünürü, bir oğlu Bakan, bir oğlu Sabah grubunun başında olmasına rağmen, birkaç röportajın haricinde medyada hiç yer almıyor.

Bu konuda Sadık Albayrak’ın yakın çevresine, “Ben sivri bir adamım, laz tabiatlıyım sağım solum belli olmaz, kendimi tutamam, her yazdığımı söylediğimi bir yere çekerler, benim yüzümden hükümete zarar gelsin istemiyorum” dediği söyleniyor. Bir rivayete göre de, “Hükümetin herhangi bir nimetinden yararlanıyor algısı oluşmasın, İslam’a, davaya, hükümete leke sürülmesin” diye ortalıkta görünmüyor, inzivaya çekiliyor. Zaten zaman zaman Yeni Şafak’ın sahibi Albayraklar firması ile karıştırılıp, “Erdoğan’ın dünürü hükümetten ihale aldı” haberleri yapıldığını hatırlatan yakın dostları, “ortalıkta gözükse kim bilir neler uydururlar” diyorlar.

Elbette hayattan kopuk değil, zaman zaman çoğu eski Milli Görüşçü dostlarıyla dar çerçeveli görüşmelere, bazı anma toplantılarına katılıyor. İşsiz ya da mağdur tanıdıklarına yardımcı oluyor. Milli Gazete’den ayrılıp işsiz kalmış pek çok kişiye Basın İlan Kurumu’nda, bazı medya kuruluşlarında görev aldırdığı dostları tarafından dile getiriliyor. Ancak, Erdoğan’ın dünürü oluncaya kadar kendisini hiç arayıp sormayanların, dünür olduktan sonra aramalarına kızdığı ve o tipleri kendisinden uzak tuttuğu da söyleniyor.

Sadık Albayrak ve Abdurrahman Dilipak, Milli Görüş davasının ve Milli Gazete’nin en önemli iki yazarı. Özellikle Milli Görüş kökenli Ak Partililerin gözünde her ikisinin de ayrı yeri var. Yazardan çok ağabey görüyorlar. Ancak Dilipak’ın normal eleştiri dışında zaman zaman sivri ifadeler kullanması, “sosyal medyanın şehvetine kapılıp” maksadını aşan sözler sarf etmesi uzun zamandır Ak Partilileri oldukça rahatsız ediyor, itici bulunuyor, “dikkat çekme, gündem olma, kendinden söz ettirme” amaçlı görünüyor. Her zaman bir fırsat bulup, bir bahaneyle Ak Parti’yi eleştirmesi, “Ak Parti içinde AKP’liler” gibi “Erdoğan düşmanlarına koz verecek” sözler sarf etmesi hoş karşılanmıyordu.

AK PARTİ DEĞİL, “AKP’NİN PAPATYALARI”

Bu tavrını, bir şeyler umup da karşılığını alamadığı için hırçınlaşma gibi görüyorlardı. “Aslında zamanında ‘kendisine ağabey diyen’ Erdoğan’ı eleştirmek istiyor ama bunu açıktan yapamadığı için dolaylı söylemeye çalışıyor” yorumları yapılıyordu. Bu tarz yorumlar yapılsa da kamuoyu önünde Dilipak’a yönelik açık bir eleştiri pek getirilmiyordu. Ta ki, Dilipak’ın Ak Partili kadınları ANAP’ın Papatyalarına benzettiği ve İstanbul Sözleşmesi’ni savunanları fahişe diye nitelendirdiği o gündem oluşturan “AKP’nin papatyaları” yazısını yazana kadar.

“Ak Parti içindeki AKP’liler, FETÖ’nün zihniyet ikizi gibi davranıyorlar. Hem uluslararası fonlarla destekleniyorlar, hem de kamu fonlarını kullanıyorlar. Malum “Yeşil Sermaye” de bunlara sponsor olabiliyor. Koç kadar, Sabancı kadar, Eczacıbaşı kadar bizim “Yeşil Sermaye” davasına sadakat gösterip, bu fahişelere ve onların türevlerine karşı seslerini yükseltebilecekler mi? Konfeksiyoncu, gıda zinciri, finans kuruluşu, ses ver Türkiye! Ne bekliyorsunuz!”

Ak Partililere göre “çizmeyi aşan” bu ifadelere tepkisiz kalmamak mümkün değildi. Başta Ak Parti Kadın Kolları olmak üzere, Erdoğan’ı destekleyen medya mensupları, teşkilatlar adeta ayağa kalktı, Dilipak’a ateş püskürdü. Ak Parti Kadın Kolları bütün illerde, kendilerine fahişe dediği iddiasıyla Dilipak hakkında suç duyurusunda bulundular. Ak Partililere göre, Dilipak gibi dostlar varken, düşman aramaya gerek yoktu.

Oysa, daha önceden de Dilipak’ın “görmezden gelinen” ilginç çıkışları vardı.

28 Şubat sürecinde “Erbakan’ın Ecevit’ten hiçbir farkı yok. Tek farkı Erbakan’ın namaz kılması ve hanımının başörtülü olmasıdır” yazmıştı da, Refah Partililer hayli şaşırmıştı. 28 Şubat’ın en bilinen generallerinden Erol Özkasnak’tan teşekkür belgesi aldığını, Geçmiş zaman olur ki başlığıyla Twitter hesabından paylaştığında ise daha çok şaşıracaklardı. Erbakan’ın kurduğu MİLA Haber Ajansının kasasını boşaltıp batırdığı iddiaları da Milli Görüşçüler tarafından dile getirilecekti.

2014 yılında bir dost meclisinde, (Abdurrahim Karslı’nın evinde) Ak Parti’nin bir İsrail, ABD ve İngiltere projesi olduğunu açıklamıştı. İddiasına göre İsrail, ABD ve İngiltere, daha önce Erbakan ile irtibata geçmişler, ancak Erbakan reddedince rotayı Erdoğan ve arkadaşlarından oluşan Yenilikçilere yöneltmişler. Müzakerelerde arabuluculuk görevini ise Abdurrahman Dilipak kendisinin yürüttüğünü söylüyor, “Erdoğan ile görüşmelerde bulunan dış heyetin içinde bende vardım” diyordu. 90’lı yıllarda gerçekleştiğini iddia ettiği bu görüşmeyi nedense 2014 yılında (12 yıl sonra) açıklamıştı Dilipak. İşin ilginç yanı kendisi de dahil olmak üzere, İslami çevrenin aydınları Erbakan’dan yana değil, “emperyalistlerin projesi” diye iddia ettiği Erdoğan’dan yana olmuşlardı.

14 Haziran 2015’de, Ak Parti’yi sert sözlerle eleştirdi:

“Yemekten doymayan lanet olası adamları başınızdan savın artık. Herkesin gördüklerini, duyduklarını siz görmüyor, duymuyorsanız, o zaman bırakın bu işi. Çok mu aradınız da buldunuz bu tipleri ya da bunları size kim getirdi? Biz size ulaşamaz iken birileri nasıl da kolay ulaşıyormuş demek. Yahu, size değil, nerede ise müşavirlerinize ulaşılmaz olmuş. Mesaj bıraksanız geri dönme lütfunda bile bulunmuyorlar.

2017 Mayıs ayında ise emperyalist güçlerin Erdoğan’ın siyasi hayatını yok etmek için düğmeye bastıklarına dair peş peşe felaket tellallığı yapan yazılar yazdı.

6 Ocak 2019’da Ak Parti’nin adaylarına oy vermeyeceğini söyledi.

Yıllardır Ayasofya hakkında yazan, konuşan, mitinglere katılan Dilipak, Ayasofya camiye dönüştükten sonra Ak Partilileri çok şaşırtan bir tweet attı. “Mabed nasıl fethediliyor anlamadım. Ülke fethedilir, mabetlere dokunulmaz. Mülk de edilmez.”

İKİ UZUN ADAM ARASINDA KALMAK

Bunlara benzer pek çok yazısına, ithamlarına, “Ayetler hadisler kullanarak İslam adına yaptığı” eleştirisine karşılık vermeyen, sessizlikle karşılamayı tercih eden Ak Parti çevresi, Ak Partili kadınları papatyalar diye suçlamasına ve fahişeler kelimesi kullanmasına sessiz kalmadı ve en üst perdeden tepkisini gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da açıkça Dilipak’ı eleştirdi ve “Tüm Ak Parti kadın kolları ve tüm kadınlar adına kendisini kınıyorum” dedi.

Dilipak bunun üzerine yazısına tevil getiren açıklamalar yaptı. Ak Partili kadınlara fahişe demediğini, LBGT’lileri kast ettiğini, Erdoğan’ı hiçbir zaman karşısına almadığını söyledi. Ama yine ilginç çıkışlar yapmaya devam ediyordu:

“81 ilde dava edeceğiz diyen Ak Parti, ‘İstanbul sözleşmesinden rahatsız olan tacizci ve tecavüzcüdür’ diyen CHP’li Aylin Nazlıaka’yı da dava edecekler mi acaba?”

“Benim sözlerimden alınan Ak Partililer, bana karşı yargı yoluna başvururken dindar insanları karşılarına aldıklarının farkındalar mı?”

“Bu tartışmalarda beni destekleyenlerin tabandaki sayısı çok yüksek, ama Ankara’dakilerin özgül ağırlığı yüksek, onun için sesleri fazla çıkıyor. Sonuçta siyasetin hesabı sandıkta görülür.”

Cumhurbaşkanına yazdığı mektubunda, “Özel kaleminiz aracılığı ile olayla ilgili yazılı bilgi notu gönderdim, yazıdaki maksadım ve eleştirimin hedefinde kim olduğunu açıkladım. Size ulaştı mı bilmiyorum. Hiçbir geri dönüş olmadı. Aradaki dostluk, 50 yıllık mücadele ve dava arkadaşlığının hatırına en azından bir geri dönüş beklerdim,” diyerek Erdoğan’ın “kendisine yönelik soğukluğuna, mesafeli oluşuna” sitem ettikten sonra, “kendisine ve Ak Parti’ye komplo kurulduğunu” birilerinin yazının amacını saptırdığını ama maksadının Ak Partililere hakaret olmadığını ifade etti.

Bu olayla “iki uzun adam” karşı karşıya gelmiş oldu. (Abdurrahman Dilipak da, Erdoğan gibi uzun adam diye anılır.) Bu olayın bir bakıma, Ak Parti’deki dindar kesim ile seküler kesimi ayrıştırabileceği, birbirine husumet besleyeceği endişesi taşıyanlar oldu. “Dilipak’ın asıl amacı da bu,” diye düşünenler Ak Parti’de çoğunlukta. Onlara göre, “Erdoğan Dilipak’a boşuna mesafe koymuyor, çevresine almıyordu.” İstanbul Sözleşmesi’ni bahane ederek yaptığı bu son çıkışla, Erdoğan’ın ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştı.

Buna mukabil, geçmişin hatırına Dilipak’ın üzerine gidilmemesi gerektiğini düşünenler de az değil. Onlara göre, “yanlışları, hataları olsa da” Abdurrahman Dilipak gibi kendisini İslam’a adamış bir dava adamı harcanmamalı, yanlış anlaşılan son çıkışını “yol kazası” olarak görmek gerekirdi. İstanbul Sözleşme’sinin sadece kadınların beyanını esas alması, pek çok erkeği mağdur ediyordu ve ailenin temeline dinamit koyan bu anlaşmadan çıkılmalıydı. İki hafta, bir ay, bir yıl filan evli kalıp boşanan erkeğin, ömür boyu nafaka ödemesi, kadının beyanı esas alınarak çocuklarından mahrum bırakılması haksızlıktı. Kadına şiddete elbette karşılardı ama 9 yıldır anlaşma yürürlükte olduğu halde, kadına şiddet ve kadın cinayetleri önlenebilmiş miydi? Dilipak yanlış cümleler kurduysa da, bu konuda haksız değildi. İstanbul sözleşmesi, onlara göre, LBGT’lilere özgürlük bahşeden sapkınlığa yol veren, dindar kesimin istemediği bir anlaşmaydı.

Bu karşıt düşünceler Ak Parti içinde bir süre tartışılmaya devam edecek. Daha sonra tahminim, İstanbul Sözleşmesi ya iptal olacak veya muhafazakâr tabanın hassasiyetlerini gözeten bir metne döndürülecek.

Yine sanırım, Abdurrahman Dilipak’ın açıklamalarından sonra, belki de bazı dostların devreye girmesiyle ve “Reis’in talimatıyla” Ak Partili kadınlar bu konunun daha fazla gündemde kalmaması için dava açmaktan vazgeçecek.

Asiye Güldoğan

[email protected] - Twitter: @AsiyeGuldogan

Odatv.com

abdurrahman dilipak milli görüş erbakan Erdoğan AKP teşkilat dava arşiv