Beyaz Türkler Odatv Davası'na nasıl bakıyor

Yaklaşık iki senedir, yani Odatv davası başladığından beri “magazin” dünyasından oldukça uzaklaşmışım. Bir kendini siyasete vermeler, bir aktivizm...

Yaklaşık iki senedir, yani Odatv davası başladığından beri “magazin” dünyasından oldukça uzaklaşmışım. Bir kendini siyasete vermeler, bir aktivizm, efendim sempozyumlara koşmalar, ciddi siyasi yazılar falan filan derken, ben farkında olmadan Twitter hesabım da mutasyon geçirmiş. Ayy şu çok önemli tahliller yapıyor, öbürünün değişik bir bakış açısı var derken doldurmuşum memleketin bütün ciddi adamlarını-kadınlarını listeme, Balyoz’un kaçıncı CD’si sahteydi, Barış Pehlivan’ın bilgisayarına o virüslü dosyayı kimler gönderdi diye dövünüyorum...

Eskiden şöyle dertlerim vardı ; Moda blogger’ı Koray Caner bu yazın trendy kıyafetlerini açıklasa da gidip alsak, İzzet Çapa acaba bu ay hangi dükkanına make-over yapıp bize “yeni mekan“ heyecanı yaşatacak? Deniz Berdan mayolarını sezona zamanında yetiştirebilecek mi? Eyvah Mert Vidinli’nin partisi ile Haluk Akakçe’nin daveti aynı geceye denk gelmiş, filan....

O zamanlar toz pembe cıvıl cıvıl bir time-line’ım vardı sayın seyirciler... Chanel ile Dior arasındaki yeni sezon rekabetini heyecanla izlerdim, şimdi ise Ergun Babahan ile Emre Uslu polemiğine yükseliyorum. Gece gündüz siyasi makale okumaktan beynim sulandı, geceleri “Ergenekon”, “Belgeler”, “Cemaat” diye sayıklar olmuşum. Maalesef olağanüstü sosyal ve de fena halde paylaşımcı bir bünyeye sahip olduğum için ve okuduğumu öğrendiğimi hiçbir şekilde kendimde saklayamadığım için, bütün yakınlarımla yedi-yirmi dört siyaset konuşmaya başladım. Bu bitmez-tükenmez paylaşımlarımın sonuçlarından birkaç örnek vereyim isterseniz, aslında çok daha fazla var tabii ki ama bunlar ilk aklıma gelenler;

SOSYETE ERGENEKON DAVASINI KONUŞUYOR

(İsim veremiyeceğim kusura bakmayın ama siz kimler olduğunu aşağı yukarı tahmin edersiniz)

-Trend-Setter ve İstanbul gece hayatının ikonik figürlerinden bir arkadaşımla Soner Yalçın’ın tahliyesi sonrası karşılaşmamız ve bana “Peki Hanefi Avcı niye hala içeride?“ diye sorması. (Olay yeri W-Lounge) Her yakaladığım yerde şaibeli deliller yüzünden davanın aslında çökmüş olduğunu kimbilir kaç kere anlattıysam artık ,”Hanefi Avcı’nın da tahliyesini bekliyoruz” demez mi ...

-Sosyal hayat ve sosyal medya canavarı olup, kendi konusunda Türkiye’nin en bilgili en donanımlı kişilerinden biri olan, fakat siyasetten zerre kadar anlamayan bir başka arkadaşımın Lucca’da yan masadan bana seslenip ünlü bir yönetmenimizin “Yetmez ama Evetçi” olup olmadığını sorması. (Bilirkişi benim ya ...)

- Şapkalarıyla tanınan, pek popüler bir psikiyatrist arkadaşımın, havaalanında bavulumu taşımakta zorlandığımı görünce koşarak gelip “Mehmet Baransu yetiştiiiii“ diyerek bavulları elimden alması. (Ayol tek bildiği Mehmet, Mehmet Günsur bilemedin Mehmet Davran’dır, adamın beynini yıkamışım bilinçaltına işlemiş, bavul görünce Mehmet Baransu diye bağırıyor çocuk...)

-Çok sevdiğim bol çocuklu, sosyetik bir kız arkadaşımla Paper Moon’da öğle yemeği yerken normalde konuştuğumuz çoluk-çocuk-aile konularının dışına çıkmamız, bana 28 Şubat’ı anlattırması ve ardından yaptığı, beni cidden şaşırtan şu yorum “Bıktık ayrıca sürekli 28 Şubat’ta çok mağdur olduk demelerinden. İlk başta üzülmüştüm kötü şeyler yaşanmış diye artık abarttıklarını düşünüyorum. Şu an daha kötü şeyler yaşanıyor

Şimdi hemen galeyana gelip, “Bu yüzeysel konuşmaları , abuk sabuk yorumları bize niye söylüyorsun? Bunlar da laf mıymış?” demeyin. Evet efendim, doğası gereği asla siyasetle ilgilenmeyen bir “sosyetik güruh” için bunlar ciddi laflardır ve Papermoon’da oturan Hermes çantalı kadının 28 Şubat’ı sorup, Ergenekon konuşması ciddi bir toplumsal göstergedir.

NASIL TERÖRİST YAKINI OLDUM

Odatv davası ilk başladığında ben bir sanık yakını olarak (Doğan Yurdakul’un yeğeniyim) yine bugünkü gibi her yerde, her ortamda, her türlü sosyal mecrada derdimizi anlatmaya çalışıyor, haklı olduğumuzu , dellillerde tuhaflık olduğunu, birbirini tanımayan bu kadar insanın nasıl çete olabileceğini falan soruyordum.

Sizlere şunu söylemek isterim ki, en azından kısa bir süre için, en yakınımdaki kimi insanlar bile bana “bir terörist yakını” muamelesi yaptılar. Sanki korkunç bir suç çetesi yakalanmıştı ve ben de onların yakını olarak, bilmeden kullanılmıştım ve kullanılıyordum. Özellikle Soner abiden bahsettiğimde insanlar beni dinlemiyor, anlattıklarımı duymak istemiyorlardı. Aslında şu an düşündüğümde onlara kızamıyorum çünkü başta yandaş medya olmak üzere, savcılar ve hatta Hükümet yetkilileri Odatv’cileri öyle bir lanse ettiler ki sıradan vatandaş onları “Karanlık güç odakları, darbe destekçileri, efendim bütün kötülüklerin efendileri...” filan zannetti . “Gazeteci değil onlar! Aman da ne bağlantıları var siz daha görün... Kimler kimlerle neler neler yapmışlar” diye o kadar çok tekrarladılar ki herkes ”Hakikaten bir şey var herhalde bunlar Dark Side’da belli ki” diyordu o günlerde.

Ben bizzat kendi sosyal çevremde ayırımcılığa maruz kaldım. Odatv’cileri savunan bir avuç “cesur yürek” arkadaşımın (Başta Tuğçe Tatari olmak üzere...) ne hakaretlere maruz kaldığına şahit oldum. Bir yere girdiğim zaman “Ergenekoncular geldi” dendiğini duydum. Yurt dışından babasının cenazesine katılmaya gelen arkadaşıma karşı Twitter’da linç kampanyası başlatıp “Havaalanında tutuklansın“ diye ağızlarından köpükler saçarak bağıranlara “Sakin olun sapla samanı karıştırmayın“ dedim diye şirazeden çıkıp da çocuklarıma kadar küfür eden insanlar oldu. İlk başlarda mahkemelerde yapayalnız bırakıldık, kaderimize terk edildik. Fakat gün geldi devran dönmeye başladı... İklim değişti, rüzgar artık başka yönden esiyor, Odatv davası çöktü, gazetecilik faaliyetinden başka hiçbir şey bulunmadı, bulunamaz da...

KAMUOYU ARTIK İNANMIYOR, SERDAR TURGUT ÖZÜR DİLİYOR

Ergenekon, Balyoz ve Odatv davalarına kamuoyunun bakış açısının değiştiğini ve bu durumun (sözde) liberal solcu köşe yazarlarını, televizyon yorumcularını fena halde sinirlendirdiğini daha önce yazmıştım. Şimdi sinir yerini pişmanlığa bırakıyor belli ki... Kendisini ilk okumaya başladığımda New York’daki Sado-Mazo barlarda yaşadığı maceralarını yazan ve beni çok güldüren, daha sonra ise değişen konjonktür sürecinde yavaş yavaş “Hizmet’e” yakınlaşıp en sonunda da bir numaralı Cemaat sevdalısı olan Serdar Turgut mesela, Haber Türk’te yazdığı “Cemaat, Soner ve ben“ isimli yazısında adeta günah çıkartıyor. Serdar Bey şöyle diyor : "Soner dışarı çıktı ama bende onunla tartışabilecek takat kalmadı maalesef. Kendimi şahsen büyük bir yenilgi almış gibi hissediyorum. Bunca zamandır daima gerçeklerini belirterek desteklediğim oluşumun Türkiyede'ki bazı haksızlıkların temelinde olması ihtimali vicdanımı kemirip duruyor...." Adama sormazlar mı sizin o vicdanınız neden Soner abi tahliye edildikten sonra ortaya çıktı diye!!! Büyüklük bizde kalsın, sormayalım ...

Sizler zaten medyada esen “değişim” rüzgarlarının farkındasınızdır ben de size bizim mahalledeki durumdan bahsetmek istedim. Bu kadar önemli konuları ve mağduriyetleri hafife aldığımı filan düşünmenizi asla istemem. Lakin en ciddi olayları bile elimde olmadan “mizah çerçevesinde” yazdığımı gayet iyi bilirsiniz. Her ne kadar cazgır ve cevval bir Ayşe Deniz olsam , “Bizi yalnız bıraktınız mahkeme kapılarında“ diye elimdeki şampanya kadehlerini her türlü partide eşin dostun kafasına fırlatmış olsam, hiç durmadan ve yılmadan her kimi yakalarsam yaşanan mağduriyetleri anlatıp, Ergenekon diye oturup Odatv diye kalksam, KCK diye saçımı başımı yolmuş olsam da Beyaz Türk’lerdeki bu davalara karşı yaşanan ilginin ve algı değişikliğinin tüm kredisi bana aittir diyemem sanıyorum. (Eğer bana aitse beni ders diye okutun, madalyalar takın, kitaplarımı yazın zaten bir zahmet.)

Şaka bir yana , toplumun “sosyetik“ dediği kesimin nabzını tutan biri olarak, Soner Yalçın tahliye olduğunda aldığım tepkiler o kadar umut verici, o kadar sevindirici, o kadar “davanın ilk başındaki algılardan 180 derece farklı” idi ki anlatamam. Facebook sayfam adeta bir bayram yerine döndü, telefonum hiç susmadı, Sortie’den Otto’ya kadar gittiğim her yerde insanlar sarıldı öptü, tebrik etti Soner abi başta olmak üzere, amcam Doğan Yurdakul’a, Müyesser Yıldız’a , Barış’lara ve tüm Odatv ekibine sevgilerini iletmemi istediler. (Hatta Cihangir’de karşılaştığım , Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi üyesi bir gurup “Yetmez ana Evetçi” arkadaşım bile son derece içten bir şekilde ne kadar sevindiklerini anlattılar, düşünün artık...) Ne olup da teröristlerin yakını olmaktan çıkıp kahramanların yakını olmaya geçtiğimin analizini tam olarak yapamam. Lakin şunu söyleyebilirim, eninde sonunda haklı olan kazanır, yalanlar-yanlışlar üzerine kurulan her şey de yıkılmaya mahkumdur. Soner Yalçın’ın tahliye olduğu duruşmanın sabahında Facebook sayfama “İyi haberlerimizi bekleyin“ yazmıştım. Buraya da “Daha iyi haberlerimizi de bekleyin “ yazıyorum.

Umutla....

Ayşe Deniz

Odatv.com

Ayşe Deniz odatv davası beyaz türkler arşiv