Beni dinle Başprovokatör

Başprovakatör; şunu kafana sok; Okmeydanı cemevi, bir mabet; bir ibadethanedir… Mabedin avlusunda bekleşen bu insanlar ülkenin yurttaşlarıdır… Şeyh...

Başprovakatör; şunu kafana sok; Okmeydanı cemevi, bir mabet; bir ibadethanedir… Mabedin avlusunda bekleşen bu insanlar ülkenin yurttaşlarıdır… Şeyh Ede Balı’nın torunlarıdır. Selçuklunun, Otmanlının ve cumhuriyetin kurucularıdır. Atatürk ilkelerinin yılmaz savunucuları, ülkenin sahipleridir.

Onlar, bugüne değin ülkelerini yağmalayan her zalime karşı oldular. Ne kimsenin malını çaldılar, ne de kimsenin canını aldılar! Hırsızı-arsızı sevmiyor, oy vermiyorlar! Bu aziz, dürüst, dünyalar iyisi vatan evlatları, insani hasletlerini inançlarından-öğretilerinden alıyor, onu yaşamak-yaşatmak istiyor, mücadele ediyorlar. Paraya değil, insana secde ediyorlar… Orada, Okmeydanı’nda, kendi emek ve paralarıyla yaptırdıkları mabetlerinin avlusunda bir yakınlarının Hakk’a yürüme erkânı-töreni için bekliyorlar.

Ya sonra;

Senden aldığı güçle “destan yazan”, nefretinle motive olan, kışkırtmalarından cesaret alan üniformalı adamların geliyor, bu güzel insanların mabedini kurşunluyor, olaylarla uzak-yakın ilgisi olmayan genç bir evlatlarını öldürüyor, gerilimin fitilini ateşliyorlar! Gerçek bu kadar yalın… Yine ağzın köpürüyor, parmağın Alevileri gösteriyor, iftira üstüne iftira atıyor, yalan üzerine yalan söylüyorsun ama sakın bu kışkırtıcı ajanlar, senin “destan yazan” Mahir Kaynak’ların olmasın?

Mademki “Fırat’ın kenarında otlayan kuzunun dahi hesabını vermekten” söz ediyorsun (kendi hesabını veremeyen birinin, bunca ölümün-zulmün hesabını nasıl verecek ayrı bir mevzu ama) o halde hesabını vermen gereken iki büyük sorun var:

1- Senden cesaret alan polis mabedimizi kurşunladı ve ilk kez bir yurttaş, cemevinde katledildi. Aleviler mabetlerine yapılan bu saldırıyı unutmayacak, kuşaktan kuşağa anlatmaya devam edecektir. Fındık kadar aklın varsa katili bul, hesabını ver, zaman geçirmeden hem aileden, hem Alevilerden özür dile!

2- Polis otosuna Molotof kokteyli atan işbirlikçileri bul, deşifre et, hesabını sor!

***

ÖNCE BİR ANI; KISSADAN HİSSE:

Sene 1994. Sivas Katliamının 1. sene-i devriyesinde, devletin koruduğu katiller tarafından elimizden alınan canlarımızı anmak üzere, Ankara’dan Sivas’a gidip Madımak Oteli önünde saygı duruşunda bulunacak, karanfillerimizi bırakıp, Banaz Köyüne geçeceğiz; heyet 10 kişiyi geçmeyecek. Yıldızeli ilçesi çıkışında biz heyet olarak otobüsten inip bir minibüsle Sivas’a hareket edeceğiz, otobüs ise diğer konukları Banaz’a götürecek... Karar bu…

Sivas-Ankara karayolu Banaz kavşağında bu taksimi yapmak üzere otobüsten indiğimizde kıyamet koptu! Kavşakta bekleyen bir grup, bizimle birlikte Sivas’a gitmek istiyordu. Kararımıza karşı çıkıyor; “hayır, karar aldık” dediğimde ise, beni; “korkak, pasifist, devlet ajanı” olmakla suçluyor, bağırıp-çağırıyor, slogan atıyorlardı! Taş ve sopalarla saldırıya geçtiler… Yaralanan arkadaşlarım oldu; otobüste ne kaporta kaldı, ne de kırılmadık cam…

Özellikle kirli sakallı sivil biri en önde saldırıyor, ağza alınmayacak küfürler ediyordu. Heyette bulunan H: Gazi Metin Dede aniden o adama döndü ve “lan sen Divriği Karakolunda görevli Ahmet…. değil misin?” diyerek bağırınca, bizi taşlayanlar oldukları yerde kalakaldı! Provokatör polis kaçıp, resmi kıyafetli polislerin arasında kaybolmuş, bize saldıranlar, büyük bir mahcubiyet ve pişmanlıkla otobüse binip Banaz’a yönelmişlerdi.

***

Sn. Arınç; şimdi anladın mı “ağzı-gözü sarılı olanların” kimler olabileceğini?

Bu tecrübelerimizin ışığında soralım; söz ettiğiniz “ağzı-burnu sarılı, polis otosuna kokteyl atanlar” kim? Bu provokatörlerin devlet ajanı olmadığını söyleseniz dahi buna inanan biri var mı bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ve eminim; bunlar Alevi de değil, insan da! Aleviler şiddeti değil, insanı kutsar… Biz, sorumluluğumuzu da biliyoruz, şiddet kullanılarak sonuç alınamayacağını da. Zamanı gelecek ve vicdanı kanayan yurttaşlarımızla birlik içinde bütün bunların hesabını hukuk önünde soracağız!

Bununla birlikte evet, Aleviler çok da haklı olarak, kendilerini yurttaş yerine koymayan, kamu olanaklarından dışlayan, ekmeğe-aşa muhtaç ederek “terbiye” etmeye soyunan hükümete, devlet yetkililerine fena halde kızgın haldeler. Ancak ne yazık ki, Alevilerin “sokak refleksi” Başprovokatörün arzusu doğrultusunda tırmanıyor ve yukarı yönlü trend, “o safları” tahkim ediyor, güçlendiriyor.

Alevi kurumları dikkat!!! RTE’nin başbakanlık yaptığı ülkemde, ne hırsız tükenir, ne arsız! İnsanların kırbaçlanarak çalıştırıldığı ülkemde ne Soma felaketi son olur, ne provokasyon, ne de Alevi mabetlerinin kurşunlanması… Ümmetçiliğin sonu, selamet değil felakettir! Bakın; başbakan işçi dövüyor, müşaviri tekme atıyor, polis, mabedimizi kurşunluyor, Kızılay müdürü de “gidin eşek oğlu eşekler” diyor…

KÖR CAHİLLER!

Binali Yıldırım’ın Soma’lı işçi düşmanı, tekmeci Yusuf Yerkel’e özenen kardeşi; Kızılay Başkanıymış, adı İlhami... Bu tarihten bihaber cahil ve genç adam, Alevilere dönüp şunu söylüyor; “Ya bu ülkede Eşek gibi yaşayacaksınız, ya da defolup gideceksiniz!”

Biz şimdi, hem Suriye'de Alevi avına çıkan, Alevi köylerinde katliam yapan katillere kan gönderen, hem de Alevilere hakaret eden zibidilerin yönettiği bu Kızılay'a mı kan bağışı yapacağız? Bu ehliyetsiz, cahil-cühela adamların yönettiği kurumlara mı güveneceğiz?

Aynaya bak İlhami Efendi; Biz senin ağababan gibi sığıntı değiliz! Teğmen Kubilay’ı kör testereyle kesen lanetli pisliklerden de, Yunan, İngiliz ve Fransız mandasını isteyenlerden de olmadık; ümmeti reddedip, millet olduk… Fikri hür, vicdanı hür insanlarız. Eşekler ortalıkta İlhami Efendi! Eşek olmak, eşek kalmak için değil, babamızın belli olması için savaştık! Hiç tereddüt etmeden şeref, haysiyet ve vatan için Sivas’tan yola çıkıp Hacıbektaş’a gelen Atatürk’ün kurtuluş kervanına katıldık. Yedi düvele karşı durduk, can ve kan verdik, vatan toprağını temizledik!

Eşekliği, köleliği, biati reddedip, insan ve birey olduğumuz için hem cehaletle, hem eşeklerle, hem de hain ve hırsızlarla mücadele ediyor, bu yüzden ötekileştiriliyor, kurşunlara hedef oluyoruz. Eşekler ise; senin gibi “oh olsun, çalarlarsa çalsınlar; öl de ölelim” diyerek anırmaya devam ediyorlar.

ÇAĞRI:

Bu ülkenin mazlumdan, mağdurdan ve demokrasiden yana olan aklına-vicdanına sesleniyorum; bu Selefi hayranlarının niyeti belli. Türkiye’yi Libya, ırak, Suriye Ve Mısır’a benzetmek istiyorlar. Bu felakete, iç boğazlaşmaya gidişin sorumluluğunu sadece Alevilerin omzuna yıkmayın. Lütfen bu baskı ve zulme karşı, bu ahlaksız yağmacı, emek düşmanlarına karşı ses verin!

Eğer Alevilerin mağduriyetine sessiz kalarak, zımnen onaylamaya devam ederseniz, korkarım ki, hep birlikte kaybedeceğiz!

Murtaza Demir

Odatv.com

arşiv