"Beni dik gömün"

Köy Enstitülü, sosyalist, insan hakları aktivisti, öğretmen, insan… TMÖF’lü, TÖS’lü, TÖB-DER’li, Eğit-Der’li, DİSK’li, PSAKD ve PSA 2 Temmuz Vakfı...

Köy Enstitülü, sosyalist, insan hakları aktivisti, öğretmen, insan… TMÖF’lü, TÖS’lü, TÖB-DER’li, Eğit-Der’li, DİSK’li, PSAKD ve PSA 2 Temmuz Vakfı üyesi. 12 Mart tutuklusu, Uğur Mumcu’nun, Doğu Perinçek’in mapusane arkadaşı, 16 kitabın yazarı, koca devrimci Hasan Nedim Şahhüseyinoğlu’nu, 25 Nisan 2014 günü 84 yaşındayken kaybettik!

***

Yaşam ne garip değil mi dostlar? Mal-mülk, konfor, şöhret türü beklentileri olmayan, bütün yaşamını, daha adil daha insani bir dünya düzeni adına hasreden bir dostunuz oldu mu? Yaşam boyu bu tavrının meşakkatini çeken ama yılmayan, inanmış bir dostunuz… Cesur, yürekli… Hep kötüye, zalime, alçağa karşı savaşan, her an yanınızda olan, yıllar yılı “bu konuda ne diyorsun ağabey?” diyerek danıştığınız biri… Böyle biri varsa lütfen kıymetini bilin, Ona iyi davranın, olur mu?

Madımak’ta kaybettiğimiz ozan Muhlis Akarsu’nun “Sunam” türküsünde olduğu gibi “bir gün bu dünyadan göçüp giderse” O dostunuz ve sizi, bunca anlamsız kalabalığın içinde yapayalnız bırakırsa; “tuuuh” demeyin.

Bir gün şu dünyadan göçüp gidersem

Boşa gider gözyaşların ağlama

Yok olur benliğim çürür bedenim

Boşa gider gözyaşların ağlama

Sevdaları, rüyaları ve özlemleri… Hepsini birlikte götürdü…

Sol ve emek dünyası için bir idol idi. Dinozorluğumu Ona borçlu olduğumu, ilken olmazsa, uğraşın sonucu olmaz” sözünün ne anlam ifade ettiğini, “özgürlüğün bedeli olur Murtaza; bedelini ödemediğin şeyi vermezler alamazsın, alsan da değerini bilmezsin” telkininin, örgütsel mücadelemde bana kılavuz olduğunu söylemeliyim. Kulağıma fısıldadığı şu sözünü unutamam; “liderlik böyledir Murtaza; maliyeti vardır, haklı olduğun konuda geri adım atma… Yürü!

***

Şartların dayatmasıyla Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), Türkiye’nin gündemine oturmuş, süreci yönetmek gibi zaruretin liderlik sorumluluğu bana düşmüştü. Acılı, fırtınalı, ağıtlı, mahkemeli, avukatlı, yargıçlı bir süreç yaşıyorduk. Çok kalabalıktık; ama aslında bir avuçtuk! Devlet güdümlü faşist-yobaz koalisyonu, Derneğin Etkinliğine saldırmış, Sivas Madımak Otelinde sıkıştırdıkları 35 canımızı yakarak-boğarak öldürmüşlerdi.

Anlayamıyor, anlatamıyordum!

Bir felaket yaşamış, tahayyül bile etmediğimiz bu ağır felaketin altında ezilmiştik! Bu bir gerçekti ama başka bir gerçek daha vardı; mademki, biz ölmemiştik o halde ayağa kalkmalıydık. Yitiklerimize olan görevlerimizi yerine getirmeliydik.

1993 yılının bizleri bir kez daha ezip, ufaladığı o zor süreçte tanımıştım Nedim Ağabeyi… Bir başka evrenden gelmiş, carımıza yetişmişti… Anlatıyor, aydınlatıyordu. Maden ocaklarında grev sözcülüğü yapmış, direnmiş, başarmıştı. İlk sohbet arasında soluklandığımızda yüzüne bakakalmıştım. Farklı ufuklardan söz ediyordu. Ezberimi bozuyor, tamamen yeni perspektifler, kurallar ve yaklaşımlarla örgütlenmek gerektiğini tavsiye ediyordu. Üstelik sadece konuşan biri değil, sağlam konuşan, yaşayan, bedelini ödeyen, deyim yerindeyse “feleğin çemberinden geçen” biriyle karşı karşıyaydım.

“Keşke Dernekte birlikte çalışmayı kabul etse” diye düşündüm…

Biz Aleviler hep haklıydık ama haklı olmamız neye yaramıştı; katledilmemizi mi önlemişti? Katillerin cezalandırılmalarını mı sağlamıştı? Hayır! Haklılığımız, katledilmemizin nedeni olmuş, katillerimiz, devletin büyük lütuflarına mazhar olmuş, ödüllendirilmiş taltif edilmiş, birçoğu, büyük işadamı, milletvekili, bakan ve yüksek bürokrat olmuşlardı…

Şunu demek istiyorum; mağdur ve mazlum olmayı öncelemek, tavsiye etmek, feodal faşizmin cüretini arttırdı ve tekraren katliamlarla karşı karşıya kalmamızın nedeni oldu. Katlediyor, “kahraman” oluyor, yerlerimizden yurtlarımızdan kovuyor, sürgün hayatı yaşatıyorlardı Alevilere. Maraş’ı, Malatya’yı, Tokat’ı, Amasya’yı, Sivas’ı, Yozgat’ı ve daha birçok baba yurdunu dar etmişlerdi bize! Evimizi, ocağımızı, yurdumuzu terk etmiş, katillere bırakmıştık!

O halde örgütlenmeli, özgürlüğümüzü elde edinceye değin mücadeleye devam etmeli, meselenin her bir yanını hesaba katmalı, önlem alınmalıydı.

-İyi ama nasıl?

-Eğitimle dedi Nedim Ağabey;önce davanın ne olduğunu bütün yönleriyle biz öğreneceğiz, kendimizi, yeteneklerimizi geliştireceğiz, sonra da Gâvur-Müslüman demeden herkese anlatacağız, musahip kurumlarla dayanışarak, bütünleşerek büyüyeceğiz. Farklılığımızı koruyacağız. Din-Mezhep batağına düşmeyeceğiz ama öğretimizden de utanmayacağız ve yaşanılır kılacağız. İslam’ın yutmasına izin vermeyeceğiz. Emeğin, mazlumun, mağdurun yanında duracağız.

-Bütün eylem ve işlemlerimizde kılavuzumuz, Mihenk taşımız demokrasi olacak. Laiklik ilkesi medeni dünya için çok önemli bir kazanımdır, demokrasinin olmazsa olmazıdır, bu gerçeği unutmayacağız. Eylem ve söylemlerimizi demokrasinin mihenk taşında ölçüp, eğer uygunsa eyleme koyacağız, değilse reddedeceğiz, başka çözüm yoktur.”

Dedim ya O, salt öğütleriyle değil, pratiğiyle de örnekti. Derneğe adım attığı günden Hakk’a yürüdüğü güne değin, eğer Ankara’daysa ve hasta değilse mutlaka kurumumuzdaydı. Sabah gelir, derneği-vakfı açar, temizlik yapar, gazeteleri alır, okur, ilgili bölümleri işaretler, çayı demler ve okumaya-yazmaya koyulurdu.

Bildiri ve açıklamaları yazar, ilgili kişi ve kurumlara ulaştırırdı. Bu tutumu, Derneğin (PSAKD) Genel Sekreteri olduğunda da, Vakfın (PSA Kültür ve Eğitim Vakfı) yöneticisi olduğunda da sıradan üyesi olduğunda da hiç değişmedi.

***

Onu kaybettiğimizin ertesi günü Vakfı ben açtım; koltuğu boştu! Masada gazete yoktu… Tuhaf hissettim kendimi yalnız, anlamsız… Hüzünlendim, gözlerim yaşardı. Kapı açıktı. Kat görevlisi bayan başını uzatıp; “amcaya bakmıştım” dedi. “Sizlere ömür bacım” dedim; “Nedim Ağabeyi kaybettik!” Ağlamaklı oldu kadın; “uyy” dediğini duydum; “çayımızı şekerimizi hep O alırdı” diyerek gitti…

Nedim Ağabey bir Köy Enstitülüydü. Köy Enstitülü gibi yaşadı ve yine o disiplin içinde Hakk’a yürüdü… İlke adamıydı, ilkelerinden asla taviz vermiyordu. Dik duruyor, eğilmiyordu. Sevgili arkadaşımız, Nedim Ağabeyin en yakın dostu Emel’e vasiyeti de öyle oldu; “beni dik gömün!..”

Bizler, Alevi örgütleri, Köy Enstitü’lü, Eğit-Der’li arkadaşları, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren kitleler eminim Onu çok özleyeceğiz… Güle güle koca devrimci, dostum, ağabeyim… Işıklar içinde uyu; yattığın yer senden incinmesin!

Murtaza Demir

Odatv.com

arşiv