"Beni çok sev" diyemeyen film

Elçin Demiröz yazdı...

Bazen kötü bir komedi filmi yerine iyi bir dram insanı daha mutlu edebilir.

19 Kasım’da Netflix’de gösterime giren “Beni Çok Sev” de bunlardan biri…

Son yılların, göz pınarlarına en çok mesai yaptıran filmi 7. Koğuştaki Mucize’nin yönetmeni Mehmet Ada Öztekin’in yazdığı ve yönettiği Beni Çok Sev’de Sarp Akkaya, Songül Öden, Ercan Kesal, Aleyna Özgeçen, Füsun Demirel, Güner Özkul ve Ushan Çakır oynuyor.

Konya kapalı cezaevinde tutuklu bir mahkum olan Musa, (Sarp Akkaya) burada gardiyan olarak çalışan Sedat’ın (Ercan Kesal) gözetiminde 1 günlüğüne, bebekliğinden beri hiç görmediği, kendisini yıllarca öldü diye bilen kızını ziyarete Antalya’ya gidiyor. Ancak bu yolculuk beklenmedik bir sırrın açığa çıkmasıyla birçok kişinin hayatını kökünden değiştirecek olaylara sebebiyet veriyor.

Beni Çok Sev’in yönetmeni Mehmet Ada Öztekin’in ismini son yıllarda sıkça duyuyoruz. Radyoculukla başlayan hayatı sinemaya evrilerek Kaybedenler Kulübü, Kuzey Güney, Bodrum Masalı, Sıfır Noktası gibi dizi ve filmlerin, en son da hem yabancı film dalında Türkiye’nin Oscar adayı olan hem de 2019 yılının en çok izlenen filmi 7. Koğuştaki Mucize’nin yönetmeni olarak tanınıyor. Hatta daha şimdiden merakla beklenen, 2023’de yayımlanacak Atatürk filmini de kendisi yönetiyor. Yıllar içinde kendine özgü dili daha da belirginleşen Öztekin, izleyicinin duygu damarını çok iyi bulan, patetik öykülerin dozajını iyi ayarlayan bir yönetmen. Bunun altında neyi, nasıl söylemek istediğini iyi bilmesi yatıyor, bunu yaparken de izleyicinin ayaklarını yerden kesmeyen bir gerçeklik kuruyor. Bir tarafta katmanlı bir hikayeyi basitçe suda yüzdürüyor, diğer tarafta son derece basit gibi görünen bir duyguyu, olayı ya da hikayeyi etkisi derinlere intikal edecek şekilde seyreltiyor; tek kelimeye, bakışa veya sessizliğe sığdırabiliyor.

Kaybedenler Kulübü'nü saymazsak Beni Çok Sev, Öztekin’in ilk dramatik senaryosu. Adaleti kişisel yollarla sağlamaya çalışmanın bedelini karakterlerine çok ağır ödeten bir film. Yapım, Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanının kulaklarını çınlatacak bir mahalle olgusu üzerine gizemle kurulmuş. İzleyiciyi son dakikaya kadar dramla yormuyor, merakı hep sıcak tutacak bilinmeyeni kurmayı çok iyi başarıyor.

"Beni çok sev" diyemeyen film - Resim : 1

HAKLI OLMAK MI SUÇLU OLMAK MI

Oyuncular filmin bir parçası olmaktan öte, film onların bir parçası olmuş gibi… Suçlu ama naif bir babayı canlandıran Sarp Akkaya sadece bir hapishane mahkumu değil. Sevgiye, sevgi ihtiyacına mahkum içimizden biri. Gözleriyle konuşuyor, sessizliğiyle oynuyor. Yıllar sonra, gördüğünde ne diyeceğini, nasıl hissedeceğini bile bilmediği birine – kızına – her şeyi göze alarak gitmeye cesaret edebiliyor. Karşısında ise aynı onun gibi sevmeye, sevilmeye muhtaç, rolünün sınırlarını aşan Aleyna Özgeçen’le izleyiciyi kırık bir baba kız hissiyatına çok iyi adapte ediyorlar.

Bir diğer tarafta ise gardiyan rolünde Ercan Kesal var. Filmin büyük bir kısmını sorgu odasında geçiren Kesal, gelecek kaygısıyla vicdanı arasında kendine hesap verebilmeyi seçen, ölen birinin üstüne bir kürek toprak atmak yerine, geleceğinden vazgeçmeyi göze alabilen bir karaktere hayat veriyor. Kesal artık öyle bir isim ki, yer aldığı tüm yapımlarda gerçeğin ta içinden kopup gelmiş bir karakter olmayı hep başarıyor. Bir yapımın künyesinde ismini gördüğümüzde tek dileğimiz, onu doya doya izleyebileceğimiz bir yapım olması ki Beni Çok Sev, Kesal severleri de bu anlamda mutlu ediyor. Zira kadrodaki diğer isimler de, incelikle bir araya getirilmiş oyunculardan oluşuyor.

"Beni çok sev" diyemeyen film - Resim : 2

NEDEN FİLMDE BU ŞARKI YOK

Film ismini Tarkan’ın Beni Çok Sev aslı şarkısından almasına rağmen Öztekin, filmin herhangi bir yerinde bu şarkıyı kullanmayı seçmemiş. Üstelik Musa’ya, şarkıyı bulup çalması için fırsat vermesine rağmen… Sevmeye, sevilmeye duyduğumuz ihtiyacın ötesinde, kendini sevilmeye layık bulmamak, bununla yüzleşememek belki de hikayenin asıl yarası. Son sahnelerde karşısına geçilen bilgisayar, açılan Spotify…. Ama çalınamayan o şarkı… Kabuğunu kaldırmak o yaranın. Çalamayacak, o kabuğu kaldıramayacak kadar canı yanan Musa işte…

Teğet geçmek, bazen yapmaktan daha büyük etki eder. Ki tam da böyle olmuş.

Beni Çok Sev, ilginçtir ki içinde “sevgi” kelimesinin geçmekte çok zorlandığı bir film olsa da aynı hayat gibi, okşanmak yerine zımpara yapılacak kadar kalınlaşan derimizin altındaki en temel ihtiyacımızın sevgi olduğunu bize sessizce bağırıyor.

Sevmeye ve sevilmeye duyduğumuz o buruk tatta bizi, gözümüzde bir damla yaşla birleştiriyor.

Elçin Demiröz

Odatv.com