BDP’lilerin meclis’te ettiği yemine inanıyor musunuz

Rahmetli annesini son kez görmeye gittiğinde İstanbul GATA’da görüşmüştük. “BDP’liler tahliye olduktan sonra cezaevine ziyarete gel, söyleyeceklerim...

Rahmetli annesini son kez görmeye gittiğinde İstanbul GATA’da görüşmüştük. “BDP’liler tahliye olduktan sonra cezaevine ziyarete gel, söyleyeceklerim var” demişti Özel Kuvvetler eski Komutanı, MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan.

BDP’liler tahliye oldu, Salı günü Meclis’te şu yemini ettiler:

“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Ben de bugün Sincan Cezaevinde olan MHP Milletvekili Engin Alan’ı ziyaret ettim. Sarıldık, “geldim işte” dedim. Allah eksikliğini vermesin, o kadar çok gelen giden varmış ki, günlerdir spor yapamamaktan yakındı önce. Ama sözleri şikâyet değil, memnuniyet ifadesiydi...

Ben sormadan o başladı, öfkeli ve bir makinalı tüfek gibi şunları sıraladı:

“Türk Milleti bu 5 vekilin ettiği yeminin bir kelimesine inandığını düşünüyor mu? Hafta sonu Şırnak ve Cizre’de söylediklerine baksın milletimiz. Bunları söyleyen insanların 2 gün sonra ‘Büyük Türk Milleti’ demesinin ciddiyeti olabilir mi? Milletin gözünden kaçırmasınlar bu ikinci Habur vakasıdır, hatta ondan ağırdır. Özellikle vurgulamak istediğim şu; Eğer Türk Milleti bu 5 kişinin Meclis’te, Alan’ın hapiste olmasını içine sindiriyorsa, ömrümün sonuna kadar burada kalmaya razıyım.”

Nihat Genç başta olmak üzere tüm duyarlı, vatansever gazeteci ve aydınların, son tahliye olan BDP milletvekillerinin Meclis’te yeminden önce Şırnak ve Cizre’de nasıl karşılandığını ve yaptığı konuşmaları millete duyurmasını istedi Alan Paşa.

Sohbetimize ara verip, o isteğini yerine getireyim. Teröristbaşının posterleri, PKK paçavraları, zafer işaretleri, “Biji serok Apo” sloganları ve “Eğer arkadaşlarımız KCK’li ise bizler de KCK’liyiz... Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a statü” pankartlarıyla karşılandılar. O milletvekillerinden biri şöyle konuştu:

“Ne yazık ki halen Kürt halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan özgür değil. Halkımız özgürlüğünü, haklarını direne direne aldı. Özgürlüğünü de direne direne alacaktır. Zindan duvarlarını yıkıp tüm yoldaşlarımız özgür olana kadar mücadelemizi sürdürmeye söz veriyoruz. Botan herkesten daha iyi biliyor, bu topraklarda nelerin yaşandığını, kaç gencinin tutuklu, kaç gencinin özgürlük için dağlarda olduğunu. Direnişimiz ve mücadelemiz katliamların hesabını soruncaya dek devam edecek.”

Bir diğeri de, “Suriye Kürdistanı devrimini” selâmlayıp, “Kürt Halk Önderi Sayın Abdulah Öcalan özgür oluncaya dek mücadeleye devam. Özgürlük hiç bu kadar Kürt halkına yakın olmamıştır. Şimdi Kürdistan’ın dört bir yanında büyük bir mücadele var. Önemli bir süreçten geçiyoruz. Bunun farkında olup mücadelemizi yükselterek devam ettireceğiz” dedi.

BANA DÜŞEN HAPİSTE YATMAKSA

Yeniden Sincan’a, Engin Alan’a dönelim. “Millet herşeyin farkında, ama ne yapacağını bilemiyor” dedim. Cevabı şu oldu:

“Milletin bu konudaki rahatsızlığını belirteceği pek çok yol var; Medya üzerinden, açıklamalarla görüşlerini bildirebilir. Rahatsızlığını belirteceği nihai yer de sandıktır. ‘Engin Alan’ın orada kalmasının bedelini ödeteceğim’ der. Değilse susar, oturur. Bana düşen hapiste yatmaktır, onu da yapıyorum zaten.”

TAHLİYE UMUDU DEĞİL TİYATRO

TBMM’de tutuklu milletvekilleri sorununu çözmek için bir komisyon kuruldu. MHP bu komisyona üye vermese de, AKP, CHP ve BDP Anayasa’nın 83’üncü maddesinin değiştirilmesi konusunda ilke kararı aldı. Bu gelişme kamuoyuna, “Engin Alan’a tahliye umudu” olarak yansıdı. Peki kendisinin umudu var mı? Şunları söyledi:

“Bu filmin, bu tiyatronunun böyle oynanacağını bildiğim için sürpriz olmadı. Anayasa değişikliğinin çıkıp çıkmayacağını bilmiyorum, merak da etmiyorum. Komisyona havale edecekler, zamana bırakacaklardır. Nasılsa Sabahat Tuncel dışarda, ben içerdeyim...”

YARGITAY’A FÖTR ŞAPKA ÇIKARIYORUM

Bugün gazetelerde Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, Leyla Zana hakkında “terör örgütü üyeliğinden” verilen mahkûmiyet kararını bozduğu haberleri vardı.

Bu konudan devam edip, kendileriyle ilgili mahkûmiyet kararını onayan yerin de aynı daire olduğunu hatırlatan Engin Alan, “Görevle ilgili yaptığımız bir konuşma, 2 dijital veriyle biz darbeci oluyoruz. Ancak Leyla Zana’nın yıllardır yaptıkları terör örgütü üyesi olmaya yetmiyor. Aysel Tuğluk’un silinen 14 yıl 7 ayına da şapkamı çıkarıyorum” dedi.

Asker şapkası mı?” espirime, “Hayır, fötr” espirisiyle karşılık verdi.

DEVLETİN ÇÖKÜŞÜ

Cumhurbaşkanı Gül, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’a “Devlet krizi yok” dediği için Engin Alan’dan yaşananların adını koymasını istedim. Şu fotoğrafı çekti:

“Cevabı çok net; AKP, ‘devleti ben yöneteceğim’ diyor. Cemaat, ‘Olmaz beraber yöneteceğiz’ diyor. Ben bu ülkenin normal bir ülke olması gerektiğini çok önce söyledim. Bu da onun sonucu. Yönetimi, yapısı, kurumları hepsi ayrı sorunlu. Yargının, yasamanın, yürütmenin hali ortada. Güçler ayrılığı dediğimiz norm yerle bir olmuş. Böyle bir ülke normal olabilir mi? Bu bir devlet krizdir. Bu krizden akılla, sağduyuyla, doğru bir devlet yapılanmasıyla, gerçek bir demokrasiye dönüşle, insan haklarına saygıyla, gerçekten bağımsız ve tarafsız yargıyla çıkılabilir. Özellikle şu anda yargıya olan güven sıfıra yaklaşmıştır. Bu devletin çöküşünün en ciddi emaresidir. Önce milletin, sonra da millet adına ülkeyi yönetmeye soyunan herkesin siyaset, bürokrasi, yargı, üniversiteler herkesin aklını başına alması lâzım. Bu sürdürülemez bir durum. Yaşayarak, göreceğiz. Tabii bu krizi dış boyutlarıyla birlikte düşünmek lâzım.”

YANDAŞ-YALAKA TAKIMININ YENi KONSEPTİ-

Bir diğer sıcak gündem maddesi; Ergenekon, Balyoz davalarında yeniden yargılama yolunun açılması ve “kumpas” iddiaları... Alan’ın bunlara ilişkin cevapları da da sert oldu. İşte o sözleri:

“Yeniden yargılamada eğer sadece mahkemenin adı değişip, kafalar aynı kalacaksa sonuç değişmez. Gerçekten hukuka, vicdana sahip mahkemeler tarafından bu davalardaki tüm sahtekârlıklar, hukuk dışı deliller, kumpaslar değerlendirilip, anladığımız manada bir yargılama olacaksa anlam kazanır. Mahkeme Başkanı Ömer Diken’in son açıklamalarını herkes okusun; Bu kafadan netice çıkar mı? Artı yandaş, yalaka takımı yeni bir konsept oluşturuyor. Şöyle; ‘Efendim haksızlık yapılmış olabilir... Ceza takdirinde yanlışlık olmuş olabilir’... En önemlisi de ‘kurunun yanında yaş da yanmış olabilir’ diyorlar. Bu büyük bir tuzak ve kamuoyuna yönelik bir algı yönetimidir. Muhtemel adil yargılamaya yönelik hokkabazlıktır. Bu davalarda ne kuru, ne yaş var. Sadece namertlik, alçaklık, kalleşlik, hukuksuzluk var. Doğru hiçbir şey yok.”

Devamındaki şu mesajı ise herkese uyarı niteliğindeydi:

“Bu haksızlık düzeltilmeden, bu ülkeye huzur gelmez ve gelmeyecek. Bu durum bu tezgâhı kuranlara da ortak olanlara da yönetenlere de yönetilenlere de hiç kimseye rahat ve huzur getirmeyecek. Bu sürdürülemez durumun bir an önce çözülmesi gerek.”

Ve Genelkurmay’ın “kumpas”la ilgili suç duyurusu... Çok sitemkârdı Engin Alan, şunu söylemekle yetindi:

“Genelkurmay Başkanlığı veya TSK, Başdanışman Yalçın Akdoğan’ın sözüyle bu işin kumpas olduğunu anladıysa, çok geç... Kara Kuvvetleri Komutanlığı bilirkişi raporları, üniversitelerin, yabancı bilişim uzmanlarının raporları var. Hepsi de Genelkurmay’ın elinde. Bu söz mü bu davaların sorunlu olduğunu gösterdi?”

Süre bitti. Sarıldık, vedalaştık. Koğuş arkadaşı emekli Albay Erdal Akyazan’a selâm gönderebildim ancak. Engin Alan’ın ise hepimize, herkese selâmı var.

Nasıl bir koğuşa gittiğini bildiğim için gidişini görmemek için hızla görüş odasından çıktım. Her hafta Mamak’ta gördüklerim, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Şirinyer’de olduğunu bildiklerim, onların oralarda olmasını asla kabullenemedim, hep kötü bir şaka, rüya saydım. İlk kez cezaevinde gördüğüm Engin Alan’dan ayrılırken de aynı duygular içindeydim; “Bu adamlar niye burada? Burada olmamalılar”!..

Yeniden yargılama için yollara düşen, birbiriyle kapışan devletlûlara tek sözüm var;

Önce onları oradan çıkarmanın yolunu bulun, sonrasına sonra bakın Allah aşkına!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler

Müyesser Yıldız

Odatv.com

engin alan bdp arşiv