BAŞBAKAN ERDOĞAN YANLIŞ ANLAŞILDI

Rüyasında eşini ve hamile kızını çıplak gördüğünü söyleyip ikisini de öldüren adamın dramının üzerine hiç gidilmedi. Benzer acı olayları sık...

Rüyasında eşini ve hamile kızını çıplak gördüğünü söyleyip ikisini de öldüren adamın dramının üzerine hiç gidilmedi. Benzer acı olayları sık yaşamaya başladık ve bunları hep “cinnet hali” deyip halının altına süpürüyoruz. Son yıllarda putperest Cahiliye dönemi karanlığına hızla bir geri dönüş olduğunun / dejenerasyonun kimse farkında değil mi? Bu cahillikleri niye incelemiyoruz? Bu tür cahil adamlara aydınlık bir din olan İslam neden yanlış öğretiliyor? Gerçekle yüzleşmeliyiz…

Cahiliye, İslam’dan önceki Arap devrinin adı.
Hz. Muhammed, Cahiliye’ye karşı büyük bir mücadele verdi ve kazandı. Bölge halkının inanç dünyasını değiştirdi, toplumu hurafelerden arındırdı, Kur’an ve Sünnet’i hakim kıldı.
Ancak Cahiliye dönemi halk adetleri; İslam kisvesine bürünerek zamanla tekrar ortaya çıktı.
Bunun temel sebeplerinden biri, Şirk unsuru bulunmayan halkın kültürel/folklorik geleneklerine dini açıdan “beis yoktur” hükmünün verilmesi oldu.
Ne yazık ki bugün “İslam kültürü” olarak öğretilmeye çalışılan “değerlerin, geleneklerin” bazıları Cahiliye dönemine ait. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek, rüyasında çıplak gördüğü karısını ve kızını öldürmek, kızın rızasına gerek duymaksızın evlendirmek Cahiliye döneminin inançlarıdır.
Yolculuğa çıkan birinin bir ağaca ip bağlayıp, o yolculukta iken bu ip çözülürse, eşinin kendisine ihanet ettiği inancı da Cahiliye dönemi ürünüydü.
Kuşkusuz bu derecede olmasa da, bugün sizin inandığınız bazı adetlerin-geleneklerin-inançların Cahiliye döneminden günümüze geldiğini biliyor musunuz?
Gelin birkaçına bakalım.
Önce Başbakan Erdoğan’dan başlayalım…

Başbakan Erdoğan yanlış anlaşıldı

Başbakan Erdoğan şehit cenazesi evlerinde yaşananlarla ilgili olarak meramını tam anlatamadığı bir söz söyledi. Söylemek istediği aslında şuydu:
Cahiliye döneminde ölen kimsenin yokluğunu acısını hissetmek- içinde duymak için; onun meziyetlerini bağırıp sayarak, saç-baş yolarak, elbise parçalayarak ağlanırdı.
Hz. Muhammed pek çok hadisinde ölünün arkasından bağırıp çağırarak saçı başı yolarak ağlamayı yasakladı:
“Ölünün arkasından bağırıp çağırarak ağlamakla ölüye azap edilir.”
“Allah ölünün arkasından bağırıp çağırarak ağlayana da onları dinleyene de lanet etmiştir.”
Şimdi bu gelenek var mı bilmiyorum; çünkü İslam bunu da kaldırdı:
Cahiliye Arapları, ölenin dünyada yaptıkları iyiliklere karşın mezar başında koyun-keçi keserlerdi. Ölen zengin ise deve kesilirdi. “hayatında yedirdiği gibi ölümünde de yedirmiş olsun” derlerdi.

Kahinler ve Arraflar

Cahiliye’de; Kahinler daha çok geçmişe ait bilgileri; Arraflar ise gelecekten haber verirlerdi. Bunların Cin ve Şeytan’la münasebetleri olduğuna inanılan özel kişiler olduğu sanılırdı.
Bunlar “gayp” hakkında değişik metotlar kullanarak bilgi ediniyorlardı! Örneğin derin bir kuyunun başında, “Ya fülan” diye üç defa seslenirlerdi. Hiç ses gelmezse aradıkları kişinin ölmüş olacağına, herhangi bir ses gelirse aradıkları kişinin yaşadığına hükmederlerdi.
Hiç gülmeyiniz, bunun fal açtırmaktan/baktırmaktan farkı var mı?
Ayet ne diyor: “Her şeyi O yaratmıştır; her şeyi O bilir.” (En’am 6/101)
“Ey Muhammed, onlara de ki; Gaypı bilmek Allah’a mahsustur.” (Yunus, 10/20)
Büyü, afsun, nirenk, füsun, büyücü gibi tabirle de ele alınan sihir; Cahiliye Araplarının dünyasında etkin bir yere sahipti.
Sihir Hz. Muhammed tarafından reddedildi: Hadisinde “Sihire inanan cennete giremez” dedi.
Tesirinden hep korkulan nazar değmesi Cahiliye’den İslam’a geçti. Mavi boncuk nazarlık; çocukların elbiselerinin omuzlarına dikilirdi; hayvanların alınlarına yahut boyunlarına asılırdı; evlerin girişlerine konulurdu. Nazara uğrayana, “Elemtere fiş/ kem gözlere şiş” diyerek kurşun dökülmesi Anadolu’da hala yaygın bir inanç.

Fal okları: Ezlam

Cahiliye Arapları, evleneceği zaman, yolculuğu çıkacağı zaman, ticarete atılacağı zaman, sonucunun hayırlı olup olmadığını öğrenmek için, Kureyş’in en büyük putu Hübel’in bekçisinin elindeki torbadan “Elzem” denilen fal okları çekerlerdi.
Torbada 7 ok bulunurdu ve üzerlerinde yazılı olanların anlamı vardı:
“Rabbim bana emretti” yazı, o iş yapılır demekti.
“Beni menetti” yazılı ise, iş bir yıl ertelenirdi.
“Sizdendir” yazılı ise, çocuğun nesebi belli olmuştu. “Sizden değildir” yazılı ise bebeğin nesebi ona ait değildi. “Size bitişiktir” yazılı ise bebeğin nesebi meçhuldu.
“Akl” yazılı ise akile belirlenmişti. “Gulf” yazılı ise bu ok boştu.
Bu okların çekilmesiyle ortaya çıkan sonuç bağlayıcıydı.
Kur’an fal okları elzamı ve piyangoya benzeyen “Meysir”i yasaklayıp haram kıldı.

Cahiliye “uğursuzları”

Araplar arasında uğursuz sayma inancı hayli etkindi. Uğursuz sayılan/olan kötü ve çirkin kabul edilir; ondan uzak durmaya çalışılırdı.
Örneğin, baykuş uğursuzdu! Baykuş ötmesinin uğursuzluk getireceğine inanılırdı.
Örneğin, kadın, ev ve at uğursuzdu! Kadının uğursuzluğu çocuk doğurmamasında, evin uğursuzluğu kötü komşuların bulunuşunda ve atın uğursuzluğu huysuz olup bindirmemesinde aranırdı!
Örneğin; simsiyah ya da alacasız köpekler uğursuzdu! Köpek uluması hayra yorulmazdı! Gece köpek acı acı ulursa, yakında bir ölü veya ölen kimse olduğuna inanılırdı.
Eşek anırması da uğursuzluğa delaletti!
Bir uğursuz hayvan da; kurnazlık timsali karga’ydı! Karga sesinin ayrılık getireceğine inanıyorlardı.
Yolda önünden yılan ya da kara kedi geçmesi uğursuzluktu.
Fare, çaylak gibi Cahiliye döneminin uğursuz hayvanı çoktu. Engerek yılanı cin idi.
Keza Araplar tenha-ıssız yerlerin tekin olmadığına, her an karşılarına, değişik suret ve renklerde “ruhani varlıklar” Gul/Gulyabani’nin çıkıp, kendilerini yoldan saptırıp helak edeceğine inandıklarından, bu yerlerden geçerken “Tu destur” derlerdi.
Cahiliye döneminde Gul inançı o kadar ileri gitti ki, Gul ile evlenenler, hatta çocuk sahibi olanlar vardı!
Şevval ayında evlenmek uğursuzluktu.
Cahiliye Arapları, korkularını, endişelerini gidermek; kendilerini tehlikelerden korumak için büyüden, tılsımdan medet umdular; adaklar, kurbanlar kestiler.

Göz seğirmesi uğurdu

Hayatlarında sadece uğursuzluk yoktu, uğur da vardı:
Örneğin, öz seğirmesi “sevdiğini görecek”, “hayırlı haber alacak” şeklinde yorumlandığından, uğurlu sayılırdı.
Bir kadın, ölmüş birinin üzerinden atlayarak ya da etrafında dolaşarak çocuğunun ömrünü uzattığına inanırdı.
Şifa kaynağı kabul edilen, uğur beklenen taşları yanlarında taşırlar, ya da boyunlarına asarlardı.
Uzatmayayım…
Hz. Muhammed hadislerinde uğurlu-uğursuzluk düşüncesine hep karşı çıktı; toplumdaki korkuyu yenmek için, hep “Allah’a sığınınız” öğüdünü verdi.
Arabeskin ana teması “kahpe felek” anlamındaki “Dehr” inancını reddetti. Yani arabesk günahtı!
Sonuçta…
İslam’ı öğretmekte eksiklik ve zayıflık olduğunda Cahiliye dönemi inançları, gelenekleri tekrar ortaya çıkıyor.
Bir de…
Bu tür gericileşmeden çıkarı olan sadece dinci çevreler değil; İslam’ı siyasete alet etmek isteyen partiler ve örgütler de, ilkellikten yozlaşmaktan, avamlaşmaktan, ortaçağ karanlığından besleniyorlar; ve bu nedenle İslam’ın Cahiliye ile kuşatılmasına hiç ses çıkarmıyorlar...

Soner Yalçın
Odatv.com

cahiliye islam uğur arşiv