Avusturya'da Türkleri ne bekliyor

Avusturya’da haftalardır pazarlıkları süren ve henüz kurulamayan koalisyon hükümeti, özellikle Avrupa’nın zengin merkezini yeni bir yola sokabilecek ayrıntılar içeriyor...

Avusturya’da haftalardır pazarlıkları süren ve henüz kurulamayan koalisyon hükümeti, özellikle Avrupa’nın zengin merkezini yeni bir yola sokabilecek ayrıntılar içeriyor.

Sosyal demokrasinin hızla tasfiye sürecine girdiği Viyana’da, artık açıkça “sağ” (ÖVP) ile “daha sağın” (FPÖ) ülkeyi nasıl bir yörüngeye taşıyacaklarının pazarlıkları yapılıyor.

Avusturya, birçok çevrede, Almanca konuşulan dünyadaki sermaye hareketlerinin öncü keşif güçlerinden sayılıyor.

Yoğun bir Türkiye kökenli nüfusa da sahip olan Avusturya’daki siyasi gelişmelerin muhtemel sonuçlarını Viyanalı yayıncı ve araştırmacı Birol Kılıç, Almanya’da yayımlanan HAFTA.eu (www.hafta.eu) için değerlendirdi.

Aralık ayı başında aydınlanma düşüncesinin kurucu köşe taşı Immanuel Kant üzerine bir dizi bilim insanı ile birlikte yeni bir kitap daha (“Kants Wanderung über das Nebelmeer”- Kant'ın Sis Denizi Üzerindeki Gezisi) yayımlayacak olan Kılıç, güncel gelişmelerde çok dikkatli olunmazsa Ankara kadar ve Avusturya’daki Türkiye kökenli olanların da zor zamanların bekleyebileceği uyarısında bulundu.

- Viyana’da nasıl bir koalisyon hazırlanıyor? Yani “sağ-daha sağ” (ÖVP+FPÖ) koalisyonu acaba ülkenin hangi sorunlarını çözebilir? Siz böyle bir koalisyonun iyimser hesapları hakkında ne düşünüyorsunuz?

BİROL KILIÇ - Bu cumartesi günü, 2018/2019 bütçesinde gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) oluşacak yapısal açıklarının yüzde 0,5 çerçevesinde kalmasının, hükümet programında mutabık kalınan bir nokta olarak basına açıklanması dikkat çekti. Bu, Avrupa Birliği tarafından uyulması gereken en önemli kural ve birçok ülkenin bu kurala uymaması büyük sorun arz ediyor. Ayrıca, Avusturya’nın yüzde 82’lik kamu borcunun milli gelire oranının, yüzde 72’lik bir seviyeye indirilmesi de karara bağlandı.

Burada hemen bir parantez açıp şu karşılaştırmayı yapabiliriz: Türkiye, yüzde 28,3’lük kamu borcunun milli gelire oranıyla, 28 AB ülkesinin 26’sından daha iyi bir performans sergiledi. Bunun dışında koalisyon hükümeti 24 alt grubu içinde 124 kişi gibi abartı sayılacak bir sayı görüşmelere devam ediyor. Kesin gibi gözüken, sağcı parti FPÖ’nün elinde içişleri bakanlığının, ÖVP’nin elinde ise maliye bakanlığının kalacak olması. Dışişleri bakanlığını FPÖ istiyor ama bu bakanlık 30 yıldır ÖVP elinde neredeyse. FPÖ’nün bu bakanlık ile Avusturya’nın başını uluslararası belaya sokacağına kesin gözü bakılması dikkat çekiyor. Çünkü FPÖ, AB konusunda pek iç açığı görüşlere sahip değil. Kosova, Sırbistan konusunda oldukça taraf ve Müslümanlara düşmanlığı artırıcı bir yerde. Avusturya üzerinden Sırp ve Türk, Arnavut sorununu yurt içinde kışkırtması da bekleniyor. Viyana dünyada Sırbistan dışında en fazla Sırp asıllı insanların yaşadığı şehir ve FPÖ gereksiz bir şekilde bu konuları kaşıyor.

AŞIRI SAĞCI FPÖ BİR GERİLİM NEDENİ, AMA...

- İktidar ortağı olacağı kesinleşmeye başlayan aşırı sağ parti FPÖ’nün Avusturya’daki yerleşik sistemin birçok dengesini bozacağı kesin değil mi?

BİROL KILIÇ - FPÖ, Rusya konusunda AB gibi düşünmüyor. Bunun gibi Avusturya Derin Devleti’nin birçok kırmızı çizgisine FPÖ uymuyor. Tüm dışişleri bakanlığı ve içişleri bakanlığı memurları ÖVP veya SPÖ partilerine yakın ve bu memurlar işlerinden öyle Türkiye’de olduğu atılamıyor. O yüzden bu koalisyon hükümetinin kurulması kadar devam etmesinin de ayrı bir sorun olacağı kulislerde konuşulanlar arasında.

Avusturya her ne kadar ihracat fazlası veren ve üreten ekonomisi ile sağlam bir endüstri altyapısına sahip olsa da kamu borcu önemli bir sorun teşkil ediyor. Bu borç parayı, Avusturya altyapısına yatırım olarak görmek gerekiyor. Bugün Viyana’nın, dünyanın en yaşanılabilir şehri seçilmesi boşuna değil. Avusturya’nın, bu ve geçtiğimiz yıl, yüzde 2 ila yüzde 3 seviyesinde büyüme göstermiş olması, hükümeti rahatlatıyor. Turizm geliri yüksek olan Avusturya, yeni dijital teknolojik alanda da yeni yatırımcılara kapısını açan ve yetişmiş eğitimli insan gücü yüksek olan bir ülke. Bu anlamda yeni hükümetin, tamamen ihracata yönelik olarak büyüyen bir ülke olan Avusturya’nın oturmuş, saat gibi işleyen bu sisteminde hata yapmaması gerekiyor.

Başka bir deyişle başbakan, dışişleri bakanı ya da diğer bakanların, ileri geri konuşarak başka ülkelerin içişlerine karışmamaları veya vatandaşların arasındaki din, dil, ırk, mezhep ve meşrep, cinsiyet ve görüş farklılıklarına yönelik söylemlerde bulunmamaları gerekiyor. Koalisyon hükümetinin başı, kral veya diktatör olmayacak. Tam tersine, haddini bilen, sağcı-solcu diye milleti birbirine düşürmeyen, sorun yaratmanın aksine sorunlara çözüm getiren insanlardan oluşacak. İsterlerse hata yapabilirler. Sert bir yurt içi ve yurt dışı muhalefeti, akbaba gibi başlarında bekliyor olacak.

Bu koalisyona hiçbir şekilde dışarıdan müdahale edilmesine gerek yok. Aşırı sağcı FPÖ, zaten dikkat etmez ise ve yaşanmış tarihlerinden ders çıkarmadan gerek yurt içinde gerek yurt dışında kurumsal ırkçılık yaparsa, sorunları çözmeyi bırakıp bir de yangının üzerine benzinle giderse, kendi kendini imha etmiş olur. Burası Almanya değil. Umuyoruz ki FPÖ, 30 yıllık geçmişinden ders almıştır ve Avusturya Cumhuriyeti’nde yaşayan yerli-yabancı tüm insanların mutlu mesut şekilde birlikte yaşamasına yönelik yapıcı siyaseti ile herkesi şaşırtır ve hayırlara vesile olabilecek bir ortam oluşur. Henüz kurulmamış bir koalisyon öncesi aksini iddia etmek doğru olmaz.

DEĞİŞECEK OLANLAR...

- FPÖ, ülkedeki yabancılar için bir tedirginlik unsuru olmayacak mı? Bu da genel havayı bozmaz mı? Tabii Türkiye kökenli 300 binlik bir nüfus da bu tedirginlikten payını almaz mı?

BİROL KILIÇ - Şunu söyleyebiliriz: Kanun dışı yaşayan yabancılar başta olmak üzere ülke huzurunu bozan tüm kişi, kurum ve kuruluşların Avusturya’da eskisi gibi at koşturması artık biraz zor, çünkü bu konuda FPÖ ve ÖVP’nin, seçmenlerine bu sorunları sert kanunlar ile çözeceklerine söz verdiklerini ve bu vaatle oy aldıklarını hesaba katmamız gerekiyor. FPÖ, bu konuda gözü kara ve hatta bu, koalisyon görüşmelerini dahi sona erdirebilir. ÖVP lideri ve çiçeği burnunda Başbakan Sebastian Kurz’un işi kolay değil. Eski hükümetteyken hem muhalefet hem iktidar rollerine girerek ve son dokuz ayda FPÖ siyasetinden de kendisine biraz katarak seçimlerde birinci oldu. Kurz, yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal pozisyonu ile önceden şikâyet ettiği sorunlara artık başbakan olarak çözüm getirmek zorunda. Yoksa bu koalisyon çok uzun ömürlü olmaz.

- Avrupa’nın en genç başbakanı olmaya hazırlanan Sebastian Kurz ve hükümeti, Avusturya’daki Türkiye kökenli nüfus için somut olarak ne anlama gelecek? Hangi sorunlar sırada bekliyor ve bunlar Kurz hükümetinin altından kolayca kalkabileceği düzeyde mi?

BİROL KILIÇ - Kısa adı ÖVP olan ve Hıristiyan demokratlar olarak bilinen Avusturya Halk Partisi ve lideri Kurz’un, son 30 yıllık gelişmelere bakarsak, Türkler, İslam ve Türkiye ile genel itibarıyla bir sorunu olmadığını görürüz. Hatta tam aksidir. Avusturya’da yaşayan Türklere partilerini açan, ramazan boyunca iftar yemekleri düzenleyen, Alevi-Sünni ayrımı yapmadan herkesi kucaklayan ve dostça yaklaşan genç lider Sebastian Kurz, ne yazık ki son 7 yılda, Avusturya’da yaşayan Ankara hükümetine yakın kişi kurum ve kuruluşların saldırılarına, aşağılayıcı sözlerine ve ölüm tehditlerine maruz kaldı. Ayrıca Kurz’un yanına Türk diye aldığı ama Ankara hükümeti ile aşırı yakın ve Avusturya değerlerine özünde değil sözde bağlı olan kişilerin, “Öl de ölelim, vur de vuralım” diyerek ellerinde Türk bayrakları ile sokakları doldurmaları ve şiddet çağrışımları da tüm ÖVP’yi hayal kırıklığına uğratmıştır. Bunun etkileri daha yıllarca sürecek. Dikkatli olmak gerekiyor. FPÖ, bu olaylardan en fazla yararlanan parti oldu. Ankara hükümetinin, kabadayı gibi Avusturya’yı fethediyoruz modundaki siyasileri, bürokratları ve ne oldukları belirsiz kişileri ihraç etmesi gerekiyor.

ANKARA’YI VİYANA’DA TEMSİL EDECEK OLAN BELLİ

- Yani Viyana’daki “Ankaracıların” hem iki ülke arasındaki hem de Avusturya’daki Türkiye kökenli nüfusla çoğunluk toplumu arasındaki dengeleri bozabileceği uyarısında mı bulunuyorsunuz?

BİROL KILIÇ - Avusturya bu sorunları, IŞİD terör örgütü ile birlikte bir milli güvenlik sorunu olarak tarihinde ilk kez görüyor. Detayına girmek istemiyorum. Avusturya’nın da, Ankara hükümetine yakınım diyerek farklı düşüncedeki, mezhepteki insanları sokaklarda, telefonla ya da farklı ortamlarda tehdit eden bu Recep İvedik, Tecavüzcü Çoşkun, Karın Deşen Jack ve Kurtlar Vadisi filmlerindeki karakterler gibi olan kişilerle arasına mesafe koyması gerekmektedir. Antik çağdan kalma lobicilik adı altında maddi-manevi çıkar peşinde koşan sabıkalı hırsız, katil ve uğursuzları saymıyorum. Bu tip insanlar tüm çamları devirmişlerdir; züccaciyecideki fil gibi tüm tabak, bardak ve çanakları kırmışlardır. Bırakın Avusturya asıllı insanları, Türkiye göçmenlerinin azımsanamayacak bir kesimi de tiksinti, nefret ve korku içinde her şeyi izlemektedir.

Ortalıkta, “Müslümanları ve Türkleri koruyorum” diye dolaşan sözde İdris özünde iblisler, bırakın yararı, Ankara hükümetine ve tüm Türkiye göçmenlerine zarar vermiştir ve hâlâ vermektedir. Bu da, bu sağcı koalisyon hükümetinin elini kolaylaştırmaktadır. Buna dur denmesi gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni Viyana’da büyükelçi temsil etmektedir. Onun dışında kimse, Türkiye Cumhuriyeti’ni açık ya da kapalı temsil etmeye kalkmasın. Burada sorunları dile getirecek kişilerin, Türkiye’deki bir siyasi partinin maddi ya da manevi uzantısı olmaması gerekiyor. Bu kişiler, ciddiye alınmadığı gibi bir de tamamen farklı kategorilerde değerlendiriliyor.

Bardağın dolu tarafı görülmeli ve eski hatalar tekrarlanmadan barış, kardeşlik ve güven ortamı sağlanmalı. En çok zararı, burada yaşayan Türkler görüyor. Geçtiğimiz 50 yılda bu kadar sıkıntı ve problem yoktu. İnsanlar burada, sen-ben, o parti-bu parti, o mezhep-bu mezhep, o cemaat-bu cemaat diye paramparça oldular. Bunun müsebbibi Türkiye’deki siyasi partiler, cemaatler, ajan provokatörlerdir. Bırakın insanlar arz ve talep doğrultusunda STK ya da başka kurumlarda çalışsınlar. Avusturya’nın içişlerine bu kadar karışılması, iç barışı zedeliyor. Ankara ve Viyana hükümeti, akılcı davranarak, bardağın dolu tarafına bakarak, kimseyi esir, kendini ise baskı aracı olarak görmeyerek eksi ilişkiden nötr ilişkiye geçebilir.

- Ankara-Viyana ilişkileri yeni hükümetle birlikte nereye gidecek? Kurz’un görece daha sert bir politika izleyeceği anlaşılıyor? Ankara buna nasıl yanıt verecek? Sizin öngörüleriniz neler?

BİROL KILIÇ - Almancada şöyle bir söz vardır: Hiçbir şey kaynatıldığı, pişirildiği sıcaklıkta yenmez. Almancası şöyle: “Es wird nichts so heiss gegessen wie es gekocht wird.” Kurz, sorunları çözmek için başbakan olacak. Avusturya’daki 300 binden fazla Türkiye göçmeninin 200 binden fazlası, Avusturya vatandaşıdır. Kimseye bağlı değiller. Alınlarının teri ve namuslarıyla Avusturya Cumhuriyeti’nin şerefli vatandaşları olarak yaşamaktadırlar. Geri kalan Türk vatandaşları için de aynısı geçerli. Gerek Viyana gerekse Ankara hükümetinin ilk olarak sakin bir şekilde halihazırdaki sorunları çözmesi gerekiyor.

Bunun için aslında, partiler üstü hareket eden, iki ülkenin güvenini kazanmış olan ve her iki ülke arasında dostluk ve barış köprülerinin atılmasını isteyen vakıf, medya, eski siyasetçi ve/veya önemli işadamları bir rol üstlenebilirler. Bu bir vatandaşlık görevidir. Burada yaşayan insanlar, iki ülke tarafından da iç ve dış siyasete alet edilmemelidir. Bıçak kemiğe dayandı. Kimse Türkiye göçmenleri üzerinden siyaset yaparak oy kazanmaya çalışmamalı. Ortam çok gergin. Akıllı siyasetçiler bunu görüyor.

Geçtiğimiz hafta görüştüğümüz SPÖ kökenli eski Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, ÖVP’nin beyinlerinden Siyaset Akademisi Onursal Başkanı Werner Fasslabend ve adını vermek istemediğim birçok kişi de, Türkiye-Avusturya ilişkilerinin olumlu yönde seyretmesinin, en başta Avusturya’da yaşayan 300 bin Türkiye göçmeninin çıkarına olduğu konusunda hemfikir. Bizim de dileğimiz budur.

Osman Çutsay / Viyana

Odatv.com

osman çutsay odatv arşiv