Artık nikahları onlar kıyacak peki kim bu müftüler

Nikâh işlemlerinin müftülüklere de devredilmesi konusu, yeteri kadar olmasa da kamuoyunda belli düzeyde tepkiyle karşılandı...

Nikâh işlemlerinin müftülüklere de devredilmesi konusu, yeteri kadar olmasa da kamuoyunda belli düzeyde tepkiyle karşılandı.

Yeteri kadar olmasa da diyoruz zira kendilerini “laikliği benimsemiş kimseler” olarak tanımlayan yazar, aydın ve siyasetçilerin sayısal niteliği ortada. Dahası bu kimselerden bazıları konuyu oldukça yüzeysel bir yönelimle geçiştirdiler ve kimileri de “olabilir” edasında konuşmalar yaptılar. Oysa çok temel bir ilke olarak laiklik, devletin dinler karşısında eşit mesafede durması ve tarafsız davranmasıdır. Ötesinde, bir başka inancı tehdit ettiği, iktidarı hedeflediği ve şiddete meylettiği oranda müdahaleci yönelimi elinde bulundurmaktır laiklik. İşte bu temel ilkeler bile göz önünde bulundurulsa müftünün nikah kıymasının yanlışlığı ortaya çıkacaktır. Bu noktada o kimi “demokratlara” Tarkovski’nin şu sözünü hatırlatmak istiyoruz: “İlkelerine bir kez olsun ihanet eden insan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanın kendine karşı hile yapması, onun, filminden, hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir.”

BÜYÜK TEPKİ GÖREN SORU ŞU

Müftülere ve genel anlamda din adamlarına nikah yetkisi vermek, başlı başına laikliğin bağrına yeni bir hançer saplamaktır. Yeni diyoruz çünkü yaşadığımız topraklarda laiklik ilkesi zaten günden güne aşınmakta. Ve elbet bu darbe o aşınmayı daha da büyütecektir. Son yıllarda iyiden iyeye çoğalan bu darbeleri ve en nihayetinde “İslamileşme” olarak tanımlayacağımız bu süreci ayrıca ele almak gerekiyor. Fakat biz bu yazıda “Müftü” konusu üzerinde durmak istiyoruz. Müftü kimdir, İslam inancında neyi temsil eder, müftülerle ilgili neler söylenmiştir? Bu soruların yanıtlarını bir kez daha hatırlamamız gerekiyor. Öyle ki, müftülere nikah yetkisi vermek görüldüğünden daha büyük anlamlar taşıyan bir hadisedir ve o anlamın götüreceği yerde bizi hiçte hoş görüntüler beklememektedir.

Müftü Arapça kökenli bir kelimedir. Çok özet olarak Müslümanların din işlerine bakan, fetva veren kimselere müftü denir. Fetva konusu önemli… Şöyle ki, fetvalar Müslümanların sordukları sorulara verilen yanıtları ortaya koymaktadır. İşte tam bu noktada müftüler egemen İslam dünyasında “İslam hukuku” olarak da tanımlanan “Şeriatı” temsil etmektedirler. Nitekim bugün bile Müftülere, bir konunun dine uygun olup olmadığı ile ilgili soru sorulduğunda, müftü bu sorunun cevabını ağırlıklı olarak mezhep otoritelerine bağlı olarak cevaplamaktadır. Yani müftünün baş ucu kitabı “şeriat kitaplarıdır” Bu noktada daha önce Diyanet İşleri Başkanlığına sorulan ve elbet haklı olarak büyük tepki gören şu soruyu ve akabinde o soruya verilen cevabın bir bölümünü hatırlamak istiyoruz.

KENDİ KIZINA VEYA KAYINVALİDESİNE ŞEHVETLE DOKUNAN BOŞANIR MI

“Soru: Kendi kızına veya kayınvalidesine şehvetle dokunan veya onlarla cinsel ilişkide bulunan kimsenin eşi boşanmış olur mu?

Cevap: Şâfiîlere göre kişinin kendi kayın validesi veya baldızı ya da kızıyla cinsel ilişkiye girmesi her ne kadar haram ise de, bu ilişki sebebiyle eşi boşanmış sayılmaz (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc, III, 234). Müftü, muhatabının durumuna göre bu görüşlerden birisini tercih edebilir.”

Cevabın bütününde Hanefilere göre bu durum nasıl karşılanacağı açıklanıyor. Ve görüldüğü üzere müftüye sadece “bu görüşlerden birisini tercih edebilir” yetkisi veriliyor.! Cevabın korkunç yüzü bir yana müftünün düştüğü duruma ne demeli!

Yaşadığı dönemin büyük İslam alimlerinden biri olarak değerlendirilen Şatibi (ö.1388) müftü ile ilgili şöyle der: “Müftü, Müslüman topluluk karşısında peygamberin durduğu yerde durur” Benzer biçimde “İslam geleneğinde” Müftü “Peygamberlerin varisi” ve “Kadir-i Mutlak Tanrı’nın Mührü” ve Kadir-i Mutlak Tanrı ile onun yaratıkları arasındaki aracı olarak tanımlanmaktadır. Hiç kuşkusuz müftülerin İslam geleneği içerisinde böyle tanımlanmalarının gerekçesi müftülerin misyonlarında saklıdır. Öyle ki müftüler, sahip oldukları Kur’an ve hadis ilmiyle, dünyevi işlerin bile dine uygun olup olmadıklarına karar veriyorlardı! Hal böyle olunca yani müftüler “şeriatın” ağır yükünü yüklenince iltifata da tabi oluyorlardı.!

FETVA KONUSU BAŞLI BAŞINA AYRI BİR YAZININ KONUSU

Osmanlı İmparatorluğunda yaşanan müftü deneyimi bu noktada oldukça çarpıcıdır. Zira devletin güçlenmesi ile birlikte gücü artan ve bir süre sonra neredeyse iktidara ortak olan, iktidarın temel meşruiyet kaynağı olarak karşımıza çıkan müftüler dönem dönem verdikleri fetvalarla bir döneme damgasını vurmuşlardır. Özellikle müftülerin başı olarak tarih sahnesinde yerini alan Şeyhülislamlar verdikleri savaş, ölüm, katliam vb. fetvalarla otoritelerini de zirveye taşımışlardır. Nitekim “Fetvanın meşrulaştırıcı gücünü fark eden Osmanlı Sultanları, şeyhülislam’ın hukuki görüşünü almadan ne iç ne dış politikaya dair herhangi bir karar almamayı gelenek haline getirmişlerdi. 1516 yılında I.Selim Ali el-Cemali’den Mısır Memlüklülerine saldırmak için onay istedi; 1570’de II.Selim Osmanlı Ordusunun Venedik’e saldırması konusunda Ebu Suud Efendiden fetva aldı; yine benzer şekilde kahve tüketimi Ebu Suud Efendi’nin verdiği bir fetvayla resmiyet kazandı ve 19.yüzyılda Nizam-ı Cediile düzenlenen hukuki ve idari reformlara Esad Efendi Cevaz verdi.” Diğer taraftan Osmanlı’da neredeyse iğneden ipliğe her soru Müftülere iletilmekte onlarda ibretlik cevapları ile tarihte yerleri almaktaydılar. Örneğin “o müftülere göre bir erkek başkasının cariyesine tecavüz ederse karşılaşacağı ceza, cariye sahibine ödemek zorunda olduğu tazminattır. Diğer taraftan cariye sahibi, cariyesini öldürme hakkına da sahiptir. Yine dönemin fetva zihniyetine göre bir kadının çocuk doğururken ebe getirme istediği reddedilebiliyor bir diğer fetva da ise eş, kocasından habersiz ebe getirmişse, koca o ebenin ücretini ödememe hakkına sahip olabiliyordu.”

Fetva konusu başlı başına ayrı bir yazının konusu olacak büyüklüğe ve öneme sahiptir. Öte yandan burada üzerinde durulması gereken şu ki; tarih boyunca müftüler “şeriatı” yani egemen İslam hukukunu halka anlatmış ve açıklamışlardır. Bu anlamda bugün müftülere nikah yetkisi verilmesinin “anlamı” açıkça “İslamileşme” dalgasını büyütmek ve “dinselleşme” olgusunu yüksek perdeden sürdürmeye devam etmektir. Pek tabi olarak bu dalganın kasırgaya dönüşüp dönüşmeyeceği, dalgaya su olanlar kadar set olacaklara da bağlıdır.

Aydın Tonga

Odatv.com

MUSAHHAH FETVALAR DİB, DİYK 2012

Muhammed Khalid Masud vd, Müftüler, Fetvalar ve İslam Hukukunda Yorum.

Muhammed Khalid Masud vd, Müftüler, Fetvalar ve İslam Hukukunda Yorum.

A.g.e

Kramers 1934.

Aydın Tonga, Derin İslam, Doğu Kitabevi, 2015.

aydın tonga odatv arşiv