Artık bu sorun batırılamayacak kadar büyük mü

ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell, 27 Ağustos tarihinde Jackson Hole Ekonomi Politikası Sempozyumunda yaptığı konuşmada, enflasyon hedefi yanına, hatta önüne yeni bir ölçüt daha koyarak, kesintisiz ve limitsiz parasal genişlemenin önünü açmış oldu...

ABD Merkez Bankası (FED) Başkanı Jerome Powell, 27 Ağustos tarihinde Jackson Hole Ekonomi Politikası Sempozyumunda yaptığı konuşmada, enflasyon hedefi yanına, hatta önüne yeni bir ölçüt daha koyarak, kesintisiz ve limitsiz parasal genişlemenin önünü açmış oldu.

Yeni ölçüt, ABD Merkez Bankası’nın “iş arayan her Amerikalının yaşamını idare ettirebilecek bir gelir düzeyinden iş bulabilmesi durumu” olarak tanımladığı “tam istihdam”.

Normalde amacı, enflasyonu kontrol altında tutmak yani fiyat istikrarını sağlamakla sınırlı olan, ancak 2008 krizi sonrası olağanüstü koşullarında istihdam seviyesini de fiilen karar parametrelerinden biri olarak kabul eden ABD Merkez Bankası, esas olarak siyasetin yetki alanında olan bu konuda, bir ileri adım daha atarak bu kez tam istihdamı hedef olarak ilan etmiş durumda. Powell’a göre, tam istihdam sağlanıncaya kadar, genişlemeci para politikalarından geri dönüş olmayacak.

Powell’ın açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla, tam istihdam hedefinin konulmasında amaç, pandemi öncesinde yani işsizlik oranları yüzde 3,5-4 bandında seyrettiği dönemde dahi, ortalama ücretlerin reel olarak düşmüş, gelir adaletsizliğinin ise iyiden iyiye bozulmuş olması nedeniyle tüketir hale gelemeyen ABD çalışan kesimlerinin gelir düzeyini yükseltmek.

Povell’ın konuşması sonrasında yapılan yorumlara göre sistem şu şekilde çalışacak. Sınırsız parasal genişleme sayesinde şirketler yeni yatırımlar yapacak, yapılacak bu yatırımlar sayesinde ABD’deki iş olanakları artacak ve bankanın “tam istidam” hedefine ulaşılmış olacak. Tam istihdam, iş arayanların sayısının azalması anlamına geleceği yani “istihdam piyasasına” sunulan emek arzına talep artacağı için, emeğin değeri yükselecek yani şirketler çalışanlarına daha yüksek ücretler ödemek zorunda kalacak. Sonuç olarak, daha yüksek ücret alan insanlar daha çok tüketeceği için tüketim mallarının fiyatları yani enflasyon artacak, ABD Merkez Bankasının enflasyon hedefine ulaşılmış olacak.

Bu açıklama, her ne kadar Nasrettin Hocanın “Peşin parayı gördün ya gül bakalım!” sözleriyle biten meşhur fıkrasını anımsatsa da durum son derece ciddi aslında.

Bir zamanlar, büyük arabalar ve banliyödeki -içinde barbekü-mangal yapılan- bahçeli konutlarla somutlaşan Amerikan Rüyasını var eden ünlü ABD orta sınıfı çökmüş, çözülmüş, Hollywood’un da inkar edilemeyecek katkısıyla ABD’yi tüm dünyaya örnek haline getiren tüketime dayalı Amerikan Rüyasını yaşayamaz hale gelmiş durumda. Her gün Jeff Bezos’un, Bill Gates’in, Mark Zuckerberg’in servetlerindeki artışı haber yapan piyasacı medyanın, bu kişileri başarının simgesi olarak gösteren siyaset kurumunun, çöken sistemin altında kalan, sokakta yaşayan, çalışıyor olmasına karşın, ev kiralayacak para kazanamayan insanların dramını yazmıyor olması bu gerçeği değiştirmiyor maalesef.

ABD orta sınıfının karşı karşıya kaldığı bu olumsuz durum, ABD’nin içine ve dışına yönelik olarak iki temel sonucun ortaya çıkmasına neden oluyor.

GERÇEKLER BU ŞEKİLDE

İçeriye yönelik en önemli sonuç, çalışma koşullarının zorlaşması, esnek istihdamın artması ve bunun sonucu olarak ortalama ücretlerin, ortalama bir evin kira ve diğer sabit masraflarını dahi karşılayamayacak düzeye düşmesi, sokakta yaşayan/yaşamak zorunda kalan nüfusun artması ve bütün bunların yarattığı gelecek kaygısı. Son dönemde iyiden iyiye artan ırkçılık, vb. sosyal sorunların çok büyük bir kısmı bu derin yoksullaşma/yoksunlaşma ve toplumun genelini etkisi altına almış olan umutsuzluk sürecinin doğal sonucu aslında.

Amerikan rüyasının sürdürülemez hale gelmesinin ABD dış politikası açısından yarattığı en önemli sonuç ise Çin’le yapılan ticaret başlığında somutlaşan “ticaret savaşları”. Kasım ayında yapılacak ABD Başkanlık seçimde Trump’ın rakibi olacak Joe Biden’in, Trump’ın yolundan giderek ABD’nin yeniden üretir bir ülke haline gelmesini, ekonomi politikasının öncelikleri arasında sayması da tam bu yüzden.

Gerçekler bu şekilde. Ancak bu gerçekler de, esas olarak siyasetin görev alanında olan bu konunun yani ABD halkının refahının artırılması konusunun niçin ABD Merkez Bankasının sorunu haline geldiğini açıklamıyor.

En basit yanıt, “siyaset çözemediği için” olacaktır doğal olarak. Ancak bu yanıtın yeni soruları gündeme getireceği de açık. En başta gelen soru da sanırım “Siyaset niçin çözemiyor” olacaktır.

Yanıt, finans sektörünün küresel çapta etkinlik kazanması, “batırılamayacak kadar” büyümüş, borç verdiği devletleri kontrol eder hale gelmiş olması daha da net bir ifadeyle siyasetin ekonomiyi etkileyebilecek araçları, gelir adaletini sağlayacak mali politikaları uygulayacak gücünün kalmamış olması olabilir mi?

Bence devlet yönetmeye talip herkesin, tüm siyasi partilerin yanıtını düşünmesi gereken bir soru. Hele ki bizim gibi dış finans ihtiyacı açısından sıkışmış, küresel para satıcılarının ve arkalarındaki siyasi güçlerin her türlü “etkisine” açık hale gelmiş durumdaysanız, iki kere düşünmeniz gerekiyor.

Ahmet Müfit

Odatv.com

Kaynaklar:

https://www.federalreserve.gov/faqs/money_12848.htm https://www.federalreserve.gov/newsevents/speech/powell20200827a.htm,

https://www.academia.edu/40198444/Devletin_S%C4%B1n%C4%B1rland%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1na_Yerelle%C5%9Fme_%C3%9Czerinden_Bakmak?email_work_card=title

ahmet müfit arşiv