Ankara'da patlayan sadece bomba mı

Ankara’da patlayan son bomba çok kritik bir noktada patladı. Çok büyük bir olasılıkla patlayan diğer bombalardan farklı bir canlı bomba söz konusu.

Ankara’da patlayan son bomba çok kritik bir noktada patladı. Çok büyük bir olasılıkla patlayan diğer bombalardan farklı bir canlı bomba söz konusu. Anladığım kadarıyla, canlı bomba hareket halindeki bir araçtaydı. Araç ise büyük olasılıkla dikkat çekmeyecek türden bir binek otomobildi ve dolayısıyla canlı bombanın yanındaki bomba yükte hafif ama etkisi güçlü bir türdü. Belki de aracı kullananla bomba düzeneğini çalıştıran (canlı bomba) iki kişi vardı araçta. Belki de araç ticariydi ve belki de taksi şoförü de hayatını kaybetti insanlık dışı saldırıda hem de bilmeden rol alarak. Saldırgan kimdi, kim yönlendiriyordu, arkasında hangi taşeron vardı, kimin adına asimetrik vekalet savaşını sürdürüyordu? Reyhanlı, Suruç, Diyarbakır, Ankara, İstanbul ve yeniden Ankara ve bu kez devletin kalbi…

Bu yazıyı kaleme aldığımda 28 olan kayıp sayısının yaşandığı patlamanın cereyan ettiği mekan Ankara’nın askeri ve güvenlik karargahlarının tam da kalbi. TBMM’nin hemen yanındaki Hava Kuvvetleri Komutanlığı, general-amiral lojmanları, karşısındaki sırada Genelkurmay, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, biraz arkasında Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık… 2011-2016 arasında bendenizin de TBMM Danışmanı iken sık kullandığı, sıklıkla gelip geçtiği bir mıntıka. Bomba, Hava Kuvvetleri ile askeri lojmanlar arasında kalan servislerin dolup boşaldığı alanda patladı. Belli ki çok iyi etüt edilmiş mekan. Birkaç servis bir arada olabiliyor. Bombayı patlattıranlar, Hava Kuvvetleri’nin askeriyenin servis işini üslendiğini çok iyi biliyor anlaşılan. Tam da araçların ağır hareket ettiği, akşam mesai sonrası (18.31’de) trafiğinde patlatılan bombanın amacı çok sayıda insan kaybı ki yankısı da o kadar çok olsun!

Şu bir sorudur: Başkentin kalbine, devletin sinir merkezlerinin olduğu bir noktaya kadar bomba yüklü bir araç içindeki canlı bomba nasıl sızabiliyor; bu bir istihbarat ve emniyet zaafı değil midir?

Kuşkusuz, Reyhanlı’dan bu yana patlayan çok sayıda bomba sürpriz değil ve bu noktada stratejik bir istihbarat ve güvenlik açığından söz edebiliriz.

Ancak, rutin bir dönemde bu kadar bomba ve son olarak Ankara’da askeri mahfildeki patlayan bomba söz konusu olsaydı, meseleye salt istihbarat ve güvenlik zaafı olarak bakılabilirdi.

SALT İSTİHBARAT VE GÜVENLİK AÇIĞI DEĞİL…

Oysa mesele son derece siyasi… AKP iktidarının son beş yıldaki Suriye politikası; izlenen dış politikanın içerideki yansımaları patlayan son bombanın da öncekilerin de temel nedeni. Yani öylesine bir atmosfer var ki Türkiye’nin semalarında, vekalet savaşının asimetrik karşılıkları alınıyor. Olup bitenleri başka türlü izah etmek olanaksız. Gerek Esad rejimine karşı gerekse PYD-YPG unsurlarına karşı; üstelik hem de IŞİD’e karşı olan bir Türkiye söz konusu şu anda. Aynı zamanda Suriye rejimiyle ittifak halindeki Rusya ve İran ile de karşı karşıya… PYD-YPG’ye arka çıkan ABD ile de papaz olduk! Ayrıca hangi sözlerin verildiğini kamuoyunca bilmeyerek başlanan ‘çözüm süreci’nin akamete uğraması karşısında ister istemez PKK’nın başındaki İmralı’daki zatın bu sözde sürecin başında söylediklerini hatırlamakta yarar var; ne demişti? Mealen şöyle: “Çözüm süreci akamete uğrarsa misliyle eyleme geçeriz!”

Bu kadar yüze göze bulaştırılan dış politika ve Kürt sorununa müdahale söz konusu olunca, istikrarsızlık içinde hareket etmeye alışkın olunmayınca içeride önlem almayı bilememek de ayrı bir zaaf oluşturuyor. Hep söylüyorum; Türkiye, örneğin bir İran gibi, İsrail gibi istikrarsızlık içinde hareket edebilen bir devlet değil. Tam tersine istikrara alışkın ve istikrar içinde hareket edebilen bir devlet. Hem işgalden sonra bir Kurtuluş Savaşı’nda yeniden doğan genç bir cumhuriyet, hem içeride fay hatları söz konusu hem de zor bir coğrafyada yer alıyor. O yüzden “Yurtta Barış Dünyada Barış” demiş Atatürk. O yüzden BM ailesine katılmış, savaştığı Yunanistan’la barış yapmış; o yüzden Balkan ve Sadabad Pakt’larını kurmuş. Sovyetler’le anlaşmalar yapmış erkenden Kars ve Moskova Anlaşmaları o zaman Türkiye’yi rahatlatan anlaşmalar. Etrafını güvenlik altına almış.

Türkiye, çok uzun yıllar bu belgiyle tutunmuş ve üzerine koymuş. Ancak, son beş yılda izlenen ve Erdoğan ile Davutoğlu’nun damga vurduğu dış politika başka bir çizgi ortaya koyuyor. Hiç alışık olmadığımız bir çizgi; Suriye’nin iç ihtilafına taraf olmak çok dişi bir sorunlar yumağını beraberinde getirdi ve patlayan bombaları da bu süreçten ayrı düşünmek mümkün değil. Sadece patlayan bombaları mı? Güneydoğu’daki yapılan yığınağı ve haftalardır süren çatışmaları ve acı kayıpları, verilen şehitleri de…

MİT DE İŞLEVİNİ YERİNE GETİREMİYOR

Yeniden baştaki soruya da dönelim; hakikaten Suriye’den 3 milyona yakın insanın girdiği ülkemizde kim kimdir? Kim biliyor? Bu kadar yoğun insan akışını MİT ve polis istihbaratı ne kadar kontrol edebilir? Bu kadar düşmanla sarılıyken, hemen hemen etrafta hiç dost kalmamışken kim Esad’ın adamı, kim IŞİD’çi, kim başka bir ülkenin ajanı, kim PKK’lı?.. Bu kadar olağanüstü bir süzgeç olabileceğini hayal edemiyorum. Ancak yine de şunu söylemek mümkün: MİT’in başında olan ve astsubaylıktan yetişme, TİKA’dan gelme müsteşarın üst aklı ne kadar ki MİT’in üst aklı da bu kadar netameli bir sürecin üstesinden gelsin. Ona da haksızlık yapmamak lazım. Hem zaten aklı fikri siyasetteydi, ayrıldı, aday oldu, geri geldi. Kafası karışık.

MESELE SİYASET, MESELE HÜKÜMETTE…

Evet, mesele siyasi atmosferle ilgili. İktidarın yönelimleriyle ilgilidir. İstihbarat ve güvenlik zafiyeti işin son halkasıdır. Hükümet ne yapıp edip sınırlarımızı kontrol edebilir duruma gelmelidir. İzlediği dış politikayı gözden geçirerek istikrar için düğmeye basmalıdır. Bu konuda AKP cenahındaki aklıselim unsurlara büyük görev düşüyor. Yoksa Allah esirgesin, patlayan bombaların ardının arkasının geleceği yok!

Bu konjonktürde ulus olarak topyekun kenetlenmek çok önemli; Türkiye’ye yapılan saldırılarda kenetleneceğiz tabii, ancak hükümeti de serinkanlılıkla yanlışlarından dönmeye davet edeceğiz. 300 küsurluk AKP Grubunda bakalım “akil” insanlar çıkacak mı? Bekleyip göreceğiz. Çünkü, bu ülke gittikçe Ortadoğu bataklığına doğru hızla sürükleniyor, gittikçe artan bir kaygı söz konusu yurttaşlarımızda. Bu kaygı herkeste var; en çok da Türkiye’nin bir parçası olan ve olmaya devam etmek isteyen Kürt yurttaşlarımızda var. Bu kaygıları gidermek için Gül’lere, Babacan’lara, Arınç’lara da görev düşüyor. Bakalım bu isimler ve AKP Grubundaki sağduyulu isimler; Çiçek’ler, İyimaya’lar ne yapacak? Beştepe’nin başkanlık sevdasının rüzgarına kapılmış gidecekler mi, yoksa ülkenin ve ulusun birliği için yurttaşların kaygılarını gidermek doğrultusunda parlamenter demokrasinin eksiklerini giderip tahkim ederek; dış politikadaki yanlışlara karşı durarak tarihe mi geçecekler?

M. Ayhan Kara

Odatv.com

Ankara bomba arşiv