Prof. Dr. Suat Çağlayan: Ankara Valisi'nin suyu ısınıyor

Ankara Valisi Alaattin Yüksel, iktidarda olanlara aşırı saygı ve bağlılığıyla tanınır. Nitekim, koalisyon hükümetinin Türkiye'yi yönettiği dönemde...

Ankara Valisi Alaattin Yüksel, iktidarda olanlara aşırı saygı ve bağlılığıyla tanınır.

Nitekim, koalisyon hükümetinin Türkiye'yi yönettiği dönemde, koalisyondaki partilerin milletvekilleri ile sarmaş dolaş olacak kadar yakın olmuş...

AKP iktidara gelince de bu kez, - gerçek 'velinimetine' kavuşmuş olmanın heyecanı ile- AKP'liler ile 'kuzu sarması' olmaya başlamıştır...

'Eee, vali bu! Ne yapsaydı ki?' diye söyleyenler haklıdır elbette.

Çünkü bugünün valileri içinde AKP'nin valisi olmayan kaç kişi kaldı ki?

Gelelim Ankara Valisi Sayın Alaattin Yüksel'e...

Sayın Vali AKP iktidara gelince önce 'tenzili rütbe' ile Antalya'ya gönderildi. Ama geçen zaman içinde gerçek değeri anlaşıldı(!) ve AKP tarafından bu kez terfi ettirilerek Ankara'ya vali yapıldı...

Elbette her ödül bir görev yüklerdi bürokratın sırtına. Sayın Yüksel de AKP'ye karşı olan sorumluluğunun bilincindeydi.

Ve üstelik Ankara'ya vali olmak, gelecekte ya AKP milletvekili veya -ne bileyim- Paris'e ya da Newyork'a vali olmanın önünü açabilirdi…

Her şey yolunda gidiyordu ki, 29 Ekim geldi çattı.

Başbakan, Sayın Valiye talimatını verdi;

"Cumhuriyetçi ve Atatürkçülerin burnunu sürteceksin! Önlerine barikat koyup yürümelerine engel olacaksın! Eğer yürümeye kalkarlarsa, önce gazla ve suyla, olmazsa copla, zırhlı araçlarla durduracaksın! Bunlar AKP düşmanı, gözlerinin yaşına bakma!"

Başbakanın söylediklerini duymuş olmalı ki, ardından Cumhurbaşkanı da Vali Yükseli çağırdı:

"Bak Vali! Başbakanın sana kötü şeyler söylediğini duydum. Sakın ola ki halkın üzerine polisleri gönderme. Şiddet kullanma. Önlerini aç, hoşgörü göster, gidecekleri yere yürüsünler!"

****

Sayın Vali şaşırıp kaldı!

Başbakanın 'şiddet' kullanması yönündeki emrini yerine getirse, Cumhurbaşkanı alınırdı.

Cumhurbaşkanının 'hoşgörü' önerisini ciddiye alsa bu kez Başbakan kendisine gününü gösterirdi...

'En iyisi, her ikisini de memnun etmeye çalışmak' diye düşünmüş olmalı.

Ve o gün geldiğinde…

Ulus'ta toplanan Cumhuriyetçilere; kurdu barikatı, bastı gazı, bastı suyu...

Başbakanın isteğini yerine getirdiğine inanmış olacak ki...

Sıra Cumhurbaşkanını tatmin etmeye geldi.

Cumhuriyetçilere şiddet uygulamayı bıraktı, barikatları kaldırdı ve yürüyüşe izin verdi.

Sonrası belli...

Başbakan, "Sen nasıl olur da benim emrimi değil de, benim atadığım Cumhurbaşkanının söylediklerini yaparsın!" diye çıldırdı...

****

Sayın Alaattin Yüksel işte baltayı taşa böyle vurdu.

Başbakan Erdoğan, Cumhuriyet yürüyüşü için toplanan halka şiddet uygulamayan polise -ve elbette onun başı olan Ankara Valisine- şimdiye kadar hiç görülmediği bir şekilde giydirdi...

Üstelik, Vali'ye 'sükunet' öneren Cumhurbaşkanını bile, 'Görev sınırlarını aşmakla suçladı...

Yani Alaattin Yüksel, hem Başbakanının talimatını yerine getirmemiş bir vali oldu, ve hem de 'dalaşan atların' arasında kaldı!

Makamı da sallanmaya başladı.

Ha gitti ha gidecek...

****

SayınYüksel, gelecek umutlarını yitirdiği şu günlerde, herhalde iki 'keşke' den birini söylüyordur.

Ya; "Keşke Başbakanımın emrini tam olarak yerine getirseydim de şu Cumhuriyetçilerden 10-15'inin yüzünü gözünü dağıtsaydım! O zaman hem milletvekili olurdum, hem de Paris'e vali!" diyordur...

Ya da; "Başbakan, Cumhuriyetçilere şiddet uygula diye talimat verdiğinde keşke istifa etseydim de onurlu bir Eski Ankara Valisi olarak kalsaydım!" diye düşünüyordur.

Sayın Yükseli tanıyanlar onun için, "Keşke bu duruma düşmeseydi," diyorlar. Keşke devletin valisi olarak kalmayı bilseydi!"

Ve onu tanıyanlar, "Ah Sayın Vali, ah!" diye söylenerek şunları söylüyorlar;

"Keşke bu durumlara düşmeseydiniz de, sizin için göğsümüzü gererek; AKP'nin değil, devletin valisi!' diyebilseydik."

Prof. Dr. Suat Çağlayan

Odatv.com

ankara valisi 29 EKİM AKP arşiv