Nereden nereye... Ankara sıfırladı İzmir çiftledi

Muzaffer Ayhan Kara yazdı: Tabii, İzmir’den iki takımın en üst ligde olması güzel de Ankara’nın hiçbir takımının olmaması hiç iyi değil...

Bugünkü Süper Lig, Milli Lig adıyla 1959-60 sezonunda 20 takımla oynanmaya başlamıştı. İlk sezonda İstanbul’dan 11, İzmir’den 5, Ankara’dan 4 takım vardı. Milli Lig bir yerde ilk üç büyük kentin ligiydi. 1960’ların ortalarından itibaren Eskişehirspor rüzgarıyla ayağa kalkan Anadolu, giderek Trabzonspor ve diğer şehir takımlarıyla Milli Lig’i gerçek bir “Türkiye Ligi” havasına taşıdı.

MİLLİ LİG’E İZMİR 5 ANKARA 4 TAKIMLA BAŞLAMIŞTI

O ilk sezondaki 5 İzmir takımından kuruluş tarihi sırasına göre Karşıyaka, şimdi 3. Lig’de. 18 yıl aradan sonra Altay ve Göztepe (14 yıl aradan sonra çıktı, şimdi üst üste beşinci sezonunu oynayacak) Süper Lig’de önümüzdeki sezon. Altay ile TFF 1. Lig Play-Off finali oynayan Altınordu 1. Lig’de devam ederken Metin Oktay’ı Türk futboluna armağan eden İzmirspor ise BAL Ligi’nde.

İlk sezonda Ankara’dan Milli Lig’e katılan Gençlerbirliği ve Ankaragücü Ankara’yı Süper Lig’de temsil eden iki takım iken geride kalan sezonda küme düştüler ve gelecek sezon TFF 1.Lig’de oynayacaklar. Ankara Demirspor, birkaç kez isim değiştirdi, Melih Gökçek’in kontrolüne girdi, adı bir Osmanlıspor oldu sonra Ankaraspor fakat geride kalan sezonda TFF 1. Lig’den 2. Lig’e düştü. Keçiörengücü uzun yıllar sonra kendine geldi, TFF 1’e yükseldi. Geçen sezon Play-Off’u bir sıra ile kaçırıp ligi yedinci sırada tamamladı ve gelecek sezon da mazisi olan iki takımla birlikte Ankara’yı TFF 1’de temsil edecek.

GENÇLERBİRLİĞİ VE ANKARAGÜCÜ’NÜN MACERASI

Peki, 2021-22 sezonunda Süper Lig’de neden İzmir iki takımla temsil edilir duruma geldi de Ankara temsil edilmekten yoksun kaldı? Biraz buraya bakalım…

1923’te bugünkü Atatürk Lisesi öğretmen ve öğrencileri tarafından kurulan ve renkleri hiç değişmeyen Kara Kızıllar (Gençlerbirliği) Milli Lig öncesinde 1941 ve 1946’da iki kez Üç Büyükleri de geçerek Türkiye Birincisi olmayı başarmıştı. 1959-60 sezonunda Ankara’dan üç hemşerisiyle birlikte Milli Lig’e katıldı. 1966’da Milli Lig üçüncüsü olmayı başardı. 1970’lerde Amatör Lig kapısından döndü ve düşme kaldırılınca kurtuldu. 1979’da 3. Lig’e geriledi. 1983’te ise 13 yıl aradan sonra şimdiki Süper Lig’e çıkmayı başardı. Kulübün başına gelen İlhan Cavcav, alt ligden alıp takımı Süper Lig’de 27 sezon aralıksız oynattı, Gençlerbirliği 1989-90’dan sonra 27 yıl Süper Lig’in gediklisi oldu. Bir futbol kültürü geliştiren ve Kara Kızıl efsaneyi kıpırdatan Cavcav, kulübe Avrupa standartlarında bir tesis kazandırdı ve alt yapıyı kurdu. Hem altyapıdan yetiştirdiği hem de Afrika’dan getirip parlattığı futbolcularla kazandırdığı paralarla kulübe dört dörtlük tesisler kazandırdığı gibi borçsuz bir mali yapı sağladı. Yetiştirirken yarıştırdı. 1987 ve 2001’de Türkiye Kupası’nı müzesine götürmeyi başardı. 2008’de de final oynadı. Gençlerbirliği altyapı ile 2002’de PAF Ligi, 2010’da A2 Ligi Şampiyonu oldu. Takım, 32 yıl sonra 2002-2003’te Süper Lig’de üçüncü olurken bir sezon sonra Ersun Yanal ile UEFA’da üç takım eleyerek bir maçta da yendiği şampiyon Valensiya’ya elendi.

Fakat İlhan Cavcav’ın 2017’de vefatı ve lige adı verilen ertesi sezon takımın küme düşmesiyle oğul Murat Cavcav’ın babasının kültürünü devam ettiremeyeceği konusunda tereddütler ortaya çıktı. Kara Kızıl tekrar çıktı, düştü bir daha çıktı ve şimdi TFF 1’e yeniden düştüğünde önümüzdeki hafta yapılacak genel kurulda öyle gözüküyor ki kulüpte Cavcav Ailesi dönemi sona erecek. O borçsuz kulüp şimdi 100 milyonu aşkın borca da girmiş durumda. Murat Cavcav, altyapıyı bir kenara bıraktı, menajer tuzaklarına düştü, kulübün geleneklerini de, işleyişini de, mali yapısını da sarstı. Babasının 40 yılda yaptıklarını 4 senede bozuk para gibi harcadı.

Kara Kızıl’ın temel sorununa bakarsak, Ankara ile bütünleşememek ve şehir takımlarının motivasyonunu yakalayamamak, geçmişten gelen camia ve taraftarı bugüne taşıyamamak, kişi kültüründen kurum kültürüne geçememek olduğunu not edebilirim.

Ankaragücü’nün sorunu da Gençlerbirliği’nden çok farklı değil. “MKE”ye dayalı sarı lacivertlilerin taraftarı daha etkin ve çok Kara Kızıl’a göre, ancak burada da kurumlaşma zayıf. Kulübün camiadan ve taraftardan kopmaması, şehirle olabildiği kadar bütünleşmesi, şehir dinamiklerinin de Gençlerbirliği, Ankaragücü gibi marka değeri olan, mazisi olan kulüplere sahip çıkması şart. Cemal Aydın dönemindeki Ankaragücü’nü de arıyorum Cavcav dönemindeki Gençler gibi. Mesele, bir kurtarıcı ya da kahramana bel bağlamaması bu gibi köklü kulüplerin. Günümüz endüstriyel futbolunun ne istediğini anlamaları ve gereklerini yapmaları şart. Ya da tası tarağı toplayıp amatöre dönecekler. Acı gerçek ve tablo bu.

Ankaragücü’ne yeniden dönersek… 1910’da kurulan ve futbol şubesi 1922’de aktive olan kulüp uzun yıllar imalatı-harbiye ve giderek MKE’nin kurumsal havasıyla yürümüş, ancak bu havanın dağılmasıyla giderek teklemeye başlamıştır. 12 Eylül döneminde Türkiye Kupası’nı kazanan takımın Süper Lig’e çıkması kuralı getirilerek alt kümeden Türkiye Kupası’nı kazanıp yukarı çıkması Ankaragücü’ne karşı bir antipati oluşturmuş, kulüp de giderek özellikle 2000’li yıllarla birlikte Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Gökçek’e geçmesiyle idari bir istikrarsızlık ortamına sürüklenmiştir. Mazisinde 1949’da Türkiye Birinciliği, iki kez Türkiye Kupası, bir kez de Süper Kupa şampiyonluğu olan Ankaragücü istikrarsızlık sarmalı içinde 2012-13'te TFF 2’ye kadar düştü. 2016-17’de 1. Lig’e, ertesi sezon da İsmail Kartal ile Süper Lig’e çıkan takım iki sezon önce de Covid-19 şartlarından düştüğü halde kaldığı Süper Lig’den geride kalan sezonda düştü. Gelecek sezon Gençlerbirliği ve Keçiörengücü ile TFF 1’de mücadele edecek.

İZMİR’İN İKİ TAKIMA ÇIKMASI TESADÜF DEĞİL

Ankara takımlarının hangi koşullarda, ne gibi nedenlerle Süper Lig’den sıfırlandığına genel olarak baktıktan sonra şimdi de İzmir takımlarının uzun yıllar sonra yeniden nasıl olup da iki takımla Süper Lig’de boy gösterecek olduğuna bakalım.

Önce şunu saptayalım; İzmir, ülkemizde ilk futbol oynanan şehir. Bir liman şehri olması ve levanten nüfusun bunda rolü çok. İzmir gerçek bir futbol şehri. Öyle ki, İzmir takımlarının taraftarları maaile... Sadece erkeklerden ibaret değil. Maaile formayla dolaşan, kreasyonu çok çeşitli olan bir futbol taraftarı kültürü var. Özellikle Göztepe ve Karşıyaka bu çerçevede daha dikkat çekici. İzmir takımlarının alt ligde aralarında oynadıkları maçları bile on binlerce taraftar izleyebiliyor. Altay’ın 2. Lig’e yükselme maçını izledim, 30 bin taraftar rahat vardı. Göztepe, izlediğim bütün maçlarını dolu tribünlere oynadı. Altınordu duruşuyla, felsefesiyle sevilen, sayılan bir takım. Altınordu’nun parmak ısırtan yetiştirici bir akademisi var. Altay’ın da etkin bir futbol okulu. Göztepe’nin akademi girişimi oldu ama tesis aşamasında kadük kaldı maalesef. Ancak çabaları sürüyor. Göztepe, Altay, Altınordu’nun antrenman ve kamp tesisleri mükemmel. Her futbolcu, her teknik adam bu kulüplerde olmak ister. Göztepe borçsuz bir takım, Altınordu da öyle. Altay da çok fazla olmayan borcunu akıllı bir finansal çizgide bir, bilemediniz iki yılda rahatlıkla kapatır. Salgın koşulları geride kalıp normale geçildiğinde Göztepe ve Altay ile Altınordu stat gelirleri ve ticari gelirlerle şaha kalkar. Anadolu’da Süper Lig takımları üç beş bin seyirciye oynarken İzmir’de statlar taraftarları almıyor!

Şehirde mazisi 100 yıla çok yakın ya da aşan birçok kulüp var. Karşıyaka 1912’de, Ülküspor ve Altay 1914’te, Altınordu ve İzmirspor 1923’te, Göztepe 1925’te kurulurken Milli Lig’e kadar aralarında ezeli bir rekabet sürdürmüşlerdir. 1990’larda Altay ve Karşıyaka Süper Lig’de iken, gelecek sezon Altay ve Göztepe İzmir’i temsil edecek. Altınordu bir kez daha Süper Lig’in kapısını çalacak; Başkan Özkan öyle dedi son yazısında; “Postacı kapıyı iki kere çalar”. Bu cümle sanki bir kararlılığı da ortaya koyuyor. Göztepe kalıcı oldu, Süper Lig’de beşinci sezonunu oynayacak. Altay da kalıcı olursa, Altınordu da çıkarsa gelecek sezon, İzmir Süper Lig’de yeniden bir zamanlar olduğu gibi üç takımla temsil edilebilir.

Gelecek sezon Süper Lig’de mücadele edecek olan Göztepe ve Altay tek şehir takımı olmamalarına karşın güçlü camialara ve taraftar kümesine sahip. Mehmet Sepil 7 yıldır kulübün başında ve adeta devrim yaptı. Stat ve mükemmel tesislerin yanında tek eksik altyapı akademisi ve bunu da kurmaya kararlı. Göztepe artık ayakları üzerinde duracak, kimseye muhtaç olmadan yürüyüşünü sürdürebilecek kapasiteyi kazandı. Sepil’in başarısı, endüstriyel futbolun gerekleri ile amatör heyecanı ve refleksleri; camia ve taraftarı bir çizgide buluşturmak. Bir takım düşünün; efsane kadrosu maçları protokolde izliyor, kulüp onları maçlara götürüp getiriyor. Efsaneler kulüpte ağırlanıyor. Kulüp binası semtte. Efsaneler semtte. Camia, taraftar, yöneticiler iç içe. Bu aslında zor ama önemli olan da zoru başarmak.

Altay’ın henüz 31 yaşındaki genç başkanı Özgür Ekmekçioğlu’nun Sepil’in örneğinden çok yararlanacağını düşünüyorum. Borcunu kapatabilir ve sürdürülebilir bir başarılı çizgi yakalarsa, 18 yıl sonra Süper Lig’e çıkan fakat bu ligde 41 yılı geçen Altay’ı gelecek on yıllara taşıyabilir.

Göztepe’nin 22 bin 500 kapasiteye ulaşabilecek nefis bir stadı var. Alsancak da muhtemelen gelecek sezonun ortalarında devreye girer ve Altay ile Altınordu’nun stat sorunu da sona erer. Bu iki stat İzmir takımları için büyük avantaj. Göztepe ve Altay gelecek sezon salgın geçince taraftar desteğiyle iç saha maçlarında daha avantajlı olacak.

Göztepe ve Altay’ın, İzmir kulüplerinin tek handikabı ise şehrin farklı dinamiklerinin desteğini alamamak. Haliyle ülke ölçeğindeki lobileri de zayıf. Bu konuda şehir dinamikleri ile futbolun paydaşlarının bir araya gelip “böyle gelmiş, böyle gitmez”i masaya yatırması gerekiyor.

SÜRPRİZ DEĞİL

Toparlarsak, gelecek sezon Süper Lig’de iki İzmir takımının olması, buna karşılık hiç Ankara takımının olmaması sürpriz değil. Göztepe ve Altay’da, genel olarak İzmir futbolunda olumlu ataklar, gelişmeler cereyan ederken Ankara kulüpleri mali ve idari açıdan kriz sarmalındaydı. Üstelik, şehirden kopuk, taraftar ve camiadan uzaklaşan bir havadaydı. Ayrıca İzmir’in “futbol şehri” iklimi canlanırken, Ankara’nınki sanki sönümleniyordu.

SÜPER LİG’İN GELECEĞİ FARKLI OLABİLİR

Tabii, İzmir’den iki takımın en üst ligde olması güzel de Ankara’nın hiçbir takımının olmaması hiç iyi değil. İstanbul ise 6 takım ile temsil ediliyor. Doğu Karadeniz’den 3, Antalya’dan 2 olmak üzere Akdeniz’den toplam 4 takım var. 20 takımdan 15’i İstanbul, İzmir, Doğu Karadeniz ve Akdeniz’den. Yani kıyı şehirlerinden. Geri kalan 5 takım ise Konyaspor, Kayserispor, Sivasspor, Gaziantep FK ve Y. Malatyaspor. 3 İç Anadolu, 1 Doğu, 1 Güneydoğu. Özetle yedi bölgeden de takım var Süper Lig’de. Bu iyi bir tablo ama ikinci büyük şehir olan başkentten ve dördüncü büyükşehir olan ve geçmişinde şampiyonluk da olan Bursa’dan takım olmaması handikap.

Kim bilir belki de Süper Lig ileriki yıllarda farklı bir boyut kazanır; bölgesel ligler ve sonrasında karma play-off olan bir yapıya doğru gider. O zaman Marmara ve Trakya, Ege, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu gibi bölgesel gruplar üzerinden play-off ligi bir tartışılsın bakalım. İlla öyle olsun demiyorum ama bir tartışılması iyi olur.

M. Ayhan Kara

Odatv.com

Ankara